İfade ettiğimiz gibi iki üç tanesi hariç Müslüman ülkelerin
başındaki siyasîler 7 Ekim'den bu yana yaşanan vahşete, yapılan soykırıma
suskunluklarıyla katkı sağlamaktadırlar. Açıkçası işlenen bu cinayetlere ortak
olmaktadırlar. Bu yüzden lânetle anılmayı hak ediyorlar.
Batıl ehli olan cenah son derece dayanışma içerisindeler.
Müslümanlar 57 parçaya bölünmüş darmadağınık vaziyette. 320 milyonluk Amerika
Birleşik Devletleri 2 milyar İslâm ümmetine tahakküm ediyor. Gazze'nin
açıklarına getirdiği savaş gemileri ile Siyonist katil sürüsüne hamilik
yapıyor. İngiltere ve Fransa "safımız belli olsun" kabilinden onlarda
savaş gemilerini orada tutuyorlar. Tam bir dayanışma içerisindeler...
ABD başkanı Joe Biden daha seçilmeden, "Ben de bir
Siyonistim, Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor." diyor ve
ekliyor, "İsrail'in güvenliği bizim önceliğimizdir." Bu beyanatla katil
sürüsüne işleyecekleri cinayetler için cesaret ve teminat veriyor. Ayette
geçtiği üzere "Yahudi ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostudurlar."
(Mâide: 51) Bu dostlukları menfaat ilişkisine dayalıdır.
Bir zamanlar Bush'un, "Bu bir Haçlı Savaşı'dır, ya
bizimlesiniz, ya karşı tarafta" diyerek dile getirdiği ifadeler aynı
zamanda bizim literatürümüzde kullanılan "Hak-Batıl Savaşı"nın teyit
edilmesi anlamına gelmektedir...
Yahudiler ırkî temele dayalı din anlayışına sahip oldukları
için hep azınlıkta kalmışlar. Uzun yıllar boyunca hile ve entrikalarını
kendilerine hizmet için devşirdikleri "Mason" adı altındaki piyonları
vasıtasıyla sürdürmektedirler. Uzun süre "Masonluk" sistemini
kullandılar. Gönüllü hizmetçileri o kadar çoğaldı ki şimdi kısmen faal
olmalarına rağmen Rotary, Lions Kulüpleri'ne ve Mason Locaları'na da ihtiyaç
duymuyorlar. Dünyayı saran holding ve kartelleriyle, banka, borsa ve her türlü
ticarete kadar; öte yandan bürokrasiden siyasete, eğitimden sanata kadar her
alanda hegemonik inisiyatifi ele geçirmişler. Bu minvâl üzere oluşturdukları
kapsamlı sömürü düzeni ile sinsi faaliyetler yürütmektedirler. Böylesi
emellerine ilişkin birçok ülkede kendilerine hizmet edecek iş insanları,
bürokrat ve siyaset adamı devşirmektedirler...
Bu eşkıya sürüsü Filistin topraklarına yerleştikten sonra
zamana yayılmış bir şekilde sistematik soykırım yapmaktadırlar. Bu acımasız
canavar sürüsü kadim tarihlerde kendilerine gönderilen nice peygamberleri de
katletmişlerdi. İsa aleyhiselâmı çarmıha germe teşebbüsleri de bu kötü
geleneğin bir sonucudur. Kadim tarihte uzun yıllar boyunca Doğu Roma
İmparatorluğu'nun tahakkümü altında hayatlarını sürdürmüşlerdi. Bu nedenle
onların verdiği savaş ekonomi ve ticarî alanda olmuştur. Zanaatı da aynı amaçla
kullanmışlardı. Onlar tarih boyunca bulundukları ülkelerin zenginliklerini
içten içe ele geçirmişler. Bunların bozgunculukları fark edildiğinde 1492
yılında İspanya'dan, 1493'te Sicilya'dan, 1497'de Portekiz'den kovulmuşlardı.
Gemilere bindirilip sürülmüşlerdi. Hiçbir Akdeniz ülkesi bunları almamış ancak
Osmanlı bunlara kucak açmıştı. Bunlar Osmanlı toprakları içerisinde zanaat ve
ticaretle uğraşırken entrikalarından vazgeçmemişler ve Osmanlı'nın payitaht
hazinelerine kadar ulaşmışlardı. Uzun yıllar sinsi sinsi çalışarak Osmanlı'yı
yıkmak için entrikalar çevirmişler ve sonuçta İttihat Ve Terakki Cemiyeti'ni
kullanarak Osmanlı'yı çökertmeyi başarmışlardı. Bilinen bir gerçek olarak
İttihat Ve Terakki Cemiyeti üyelerinin hemen hemen hepsi tescilli Mason'dur.
Osmanlı'yı çökertme emelleri Filistin topraklarında bir devlet kurmak içindi.
Nitekim bu şekilde İngiltere'yi kullanarak emellerinin bir kısmına ulaştılar.
Asıl amaçları ise "Arz-ı Mevud" dedikleri Mezopotamya topraklarının
tamamını ele geçirmektir. Bu yüzden 14 Mayıs 1948 tarihinden bu yana Filistin
ve civar coğrafya üzerinde bir şekilde işgal ve katliamlarını
sürdürmektedirler. Hak cephesini temsil etmesi gereken Müslümanlar ise kendi
aralarında 57 parçaya bölünmüş olduklarından dolayı Siyonist katil sürüsüne
karşı bir varlık gösterememektedirler. Bu nedenle diyebiliriz ki, 57 Müslüman
ülkenin başındaki yöneticiler hangi maslahatla, hangi ticarî kaygı ile olursa
olsun eğer namus-u ekberimiz olan Filistin topraklarının işgalden kurtulması
için çabalamıyor ve mücadele etmiyorlarsa o kişiler batıl ehlidir. Başta da
belirttiğimiz gibi, "İslâm ümmetindeniz, Müslümanız" deseler de onlar
batıla hizmet ettikleri için batıl cenahındadırlar. Öncelikli olarak Müslüman
ülkelerin başındaki siyasîler İslâm Birliği'ni tesis etmeliler ki, ancak bu
şekilde Filistin davasına sahip çıkılabilir. "Eğer birlik olmazsanız
gücünüz gider, düşmana karşı bir varlık gösteremezsiniz." (Enfâl: 46)
Bu birliğin tesisi için Merhum Erbakan Hocamız D-8'i kurdu.
İslâm Birliği için ilk adım atılmıştı ancak Siyonist çetenin içimizdeki
piyonları 28 Şubat Darbesi'ni yaparak bu projeyi akamete uğratmış oldular. İran
İslâm Cumhuriyeti mesulleri D-8 projesine iştiyakla yaklaşmış, proje içerisinde
aktif rol almışlardı. Erbakan Hocamız bu proje bünyesinde "İslâm Barış
Gücü'nü de tesis etmek istiyordu. Çünkü onun Filistin diye bir davası vardı. Ve
ısrarla diyordu ki, "İsrail laftan, diplomasiden anlamaz, İsrail güçten
anlar." Buna istinaden söz konusu güçten söz ederken, "İslâm'ın
NATO'su" ifadesini kullanıyordu. Siyonist çetenin piyonları 28 Şubat
Darbesi'ni yapmakla buna engel oldular. Bu proje hayata geçmedi diye elbette
hayıflanıyoruz ancak hemen yanı başımızda yüreğimize su serpen bir durum da
var! Hani birilerinin mezhep üzerinden haklarında olmadık tezviratlarda bulunan
şu kapı komşumuz var ya, işte onlar bu ümmetin yüz akı oldular. Nasıl mı? İslâm
Devrimi gerçekleştiğinde Devrim Lideri İmâm Humeynî verdiği talimatla Devrim
Muhafızları Ordusu bünyesinde "Kudüs Gücü" diye bir yapı
oluşturulmuştu. İşte bu yapının Filistinli özgürlük savaşçısı örgütlerle
irtibata geçip onlara her türlü askerî mühimmatı ulaştırması sonucu uzun yıllar
verilen bir mukavemetle 2005 tarihinde Gazze işgalden kurtarılmış oldu. Bu
tarihten sonra düşman belirli aralıklarla Gazze'yi tekrar işgal edebilmek için
saldırılarda bulundu fakat her seferinde hezimetle geri çekilmek zorunda
kaldı...
Batıl cephesinin endişe ve korkusu biz Müslümanların
beklenti ve temennisi ise domino etkisi ile diğer Müslüman ülkelerde de İran
coğrafyasında yaşanan devrimin bir benzerinin tahakkuk etmesidir.
Dönemin Siyonist çete lideri Menahem Begin İran İslâm
İnkîlabı vuku bulduğunda korku ve endişesini şöyle dile getirmişti: "Bizim
için kara günler başlamıştır."
Merhum İmâm Humeynî domino etkisi adına diğer coğrafyalarda
yaşayan Müslümanlara seslenerek, "Ey Müslüman kardeşlerim bulunduğunuz
yerde hep birlikte kıyam edin, hakkınızı dişinizle, tırnağınızla söküp
alın." Bu hak elbette yönetim hakkıydı. Zira tağuti rejimlerin Müslüman
halklar üzerinde velâyet ve vesâyet yetkisi yoktur. (Nisa: 141)
Onlar bertaraf edilmeli ki, İslâm ümmeti vesayetten kurtulup
izzet ve şerefine kavuşmuş olsun ve bu şekilde Müslümanlar Filistin davasına
sahip çıksın. Maatteessüf ki, İmâm
Humeynî'nin bu çağrısına "lebbeyk" diyen çok az bir grup çıktı. İş
başa düşmüştü ve bu nedenle İmâm Humeynî Devrim Muhafızlar Ordusu'na talimat
vererek "Kudüs Gücü" birliğini kurdurdu. Bu yapı kurulduğu günden bu
yana alanda savaşım vermektedir. Nice bedeller ödeyerek merhaleler katledildi.
Fakat olması geren bunun çok ötesindeydi. Olması gereken tahakkuk etmeliydi ki,
asıl karanlık günler Siyonist çete için vuku bulmuş olmalıydı. Evet, İslâm
Devrimi ile birlikte Siyonist çete için karanlık günler başlamıştı ama zevali
için daha vakit vardı. Kudüs Gücü Hamas, İslâmî Cihad ve Hizbullah eli ile
Siyonist çeteye darbe üzerine darbe vurmaktadır. Siyonist çete Arz-ı Mevud
hedefi için geri adım atarak mevcut durumunu korumanın derdine düştü. İşgal
altında tuttukları yerleşim alanlarının etrafını yüksek beton duvarlarla
çevrelediler.
Belirli aralıklarla Gazze'ye saldırması kendi güvenliğini
teminat altına almak için, ancak korkunun ve bu tür saldırılar onların eceline
faydası olmayacaktır. 7 Ekim'den bu yana yoğun ve orantısız olarak yaptıkları
bombardımanlar tam bir soykırım örneğidir. Bütün dünyanın gözü önünde yaşanan
bu vahşete ne İslâm İşbirliği Teşkilatı ne Birleşmiş Milletler dur demiyor.
Müslüman ülkelerin çoğu sessizliğe bürünmüş. Ticarî kaygılarından dolayı en
pespaye bir şekilde olmadık mazeretlerin arkasına sığınıyorlar. Hiç kuşkusuz bu
mazeretleri mahşer günü geçerli olmayacak. Bunların sessizliği katliama katkı
sunmaktadır. Bunlar Siyonist çetenin suç ortaklarıdırlar.
Siyonist çete ve zulümde onlara ortak olanlar hep birlikte
yenilecekler ve cehenneme sürülecekler.
Rehberin ifade ettiği gibi şunu bilmiş olalım ki, "Bu
savaş, Gazze ile İsrail'in savaşı değil, Hak ile Batıl'ın savaşı, istikbar ve
imanın savaşıdır." Evet, Batıl ehli tüm taraftarlarıyla birlikte yenilecek
ve cehenneme sürülecekler.