ABD uzun süreden beri Batı ve Orta Asya bölgelerinde nüfuzunu artırmak için güç kullanarak çok yönlü planlar düzüp durmaktadır. Ekonomik, siyasal ve medya gücü yanında ABD’nin en etkili gücü NATO’dur. Denilebilir ki öteki güç faktörlerini de NATO aygıtı sayesinde korumakta ve etkinleştirmektedir.
ABD’nin NATO üyesi ülkeleri kendi ve İsrail’in çıkarları için birer maşa olarak kullandığı bilinmeyen bir şey değildir. Ayrı bir ifadeyle NATO üyesi ülkeler çoğu defa ABD’nin çıkarlarını kendi çıkarlarına tercih etmek zorunda bırakılmaktadır. Ve hatta bağımsızlıklarını NATO’nun dolayısıyla ABD’nin planları çerçevesinde tanımlamak zorundadırlar.
Bu iddiamızın en bariz ve yeni ispatı TBMM başta olmak üzere ülke medyasında tepkilere yol açan NATO Parlamenter Asamblesi Genel Kuruluna CHP Milletvekili Utku Çakırözer‘in hazırlayıp sunduğu rapordur.
“İran’ın Bölgesel ve Avrupa-Atlantik Güvenliğine Yönelik Tehdidi” başlıklı söz konusu NATO raporunda İran hem bölgesel istikrarı tehdit eden hem de Rusya ve Çin’le iş birliği yapan bir aktör olarak değerlendiriliyor. Türkiye adı geçen her üç ülke ile özellikle de tehdit olarak görülen İran ile geniş çaplı tarihi, kültürel, ekonomik, ticari, iyi komşuluk ve hatta bazı alanlarda ortak güvenlik işbirliği içerisinde bulunmakta iken ABD ve İsrail ile savaş halinde bulunan İran’ın tehdit olarak görüldüğü planları onaylamakta ve hatta buna rapor hazırlamakta veya hazırlamak zorunda bırakılmaktadır.
Bu raporu hazırlayan CHP Milletvekili Utku Çakırözer rapora ve kendisine yönelik tepkiler konusunda TBMM’nde yaptığı açıklamada şöyle diyor:
“NATO Parlamenter Asamblesinde sadece ben değil Meclisimizden, diğer partilerden de milletvekilleri bulunmaktadır. Parlamenter Asamblede raporlar raportörün şahsi, partisel veya ulusal görüşlerini değil Asamblenin sekretaryası tarafından NATO kararları, önceki belgeler ve güncel gelişmeler ışığında hazırlanan kolektif bir çalışmayı temsil eder. Bu bağlamda, bu rapor da aslında NATO’nun 2022 Stratejik Konsept, 2023 Vilnius ve 2024 Washington Liderler Zirvelerinde İran’la ilgili alınan kararlar temelinde kaleme alınmıştır.”
Bu açıklamadan şu sonuçlar çıkarılabilir:
1-Rapor şahsi, partisel ve ulusal çıkarların ötesinde NATO’nun kararıdır, buna kim karşı çıkma cüreti gösterebilir? Zaten İran aleyhinde geçmiş yıllarda da aynı doğrultuda kararlar alınmıştır. Buna tepki göstermek NATO üyeliğinin gereği olduğunu anlamamak ve gerçekleri gizlemekle anlamı taşır.
2-Kimin tarafından hazırlanmış olursa olsun TBMM’ni temsilen altına imza atılmış ve raporun içeriği onaylanmıştır. Kimin hazırladığı önemli olsa da bundan daha önemlisi İran’ın bölgesel istikrarı tehdit ettiği ve buna karşı önlem alınması gerektiği kararının kabul edilmesidir. “Ha kel Hasan ha Hasan kel” misali sadece CHP milletvekili değil öteki parti temsilcileri de bu karar altına imzalarını koyarak önceki kararlarda olduğu gibi bu kararın da içeriğini onaylamıştır.
3-İran aleyhinde ilk defa değil 2022, 2023 ve 2024 yıllarında da kollektif kararlar alınmış olup bu rapor geçmiş kararlar temelinde kaleme alınmıştır. NATO tarafından alınan her karar tüm üye ülkeleri bağladığına göre Türkiye Cumhuriyeti olarak biz de NATO’nun İran aleyhindeki karar ve eylemlerine katılmayı kabul ediyoruz demektir. Buna ya kendi irademizle katılıyoruz veyahut da buna zorlanıyoruz. Her iki durumda da ABD ve İsrail’in İran aleyhinde uzun yılardan beri başlatmış olduğu ve devam eden savaşta ABD ve İsrail’in yanında bulunuyoruz sonucu çıkıyor.
4-Batı Asya (Ortadoğu), Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde ABD’nin başını çektiği ve İngiltere ile İsrail’in aktif olarak içinde yer aldığı birbirine paralel ama aynı hedefe yönelik üç farklı plan uygulanmaktadır.
Bunlardan ilki Abraham Anlaşmaları planıdır. Bu plan doğrultusunda Filistin’in işgalcisi İsrail rejiminin varlığına yasallık tanınacak, bölge ülkeleri ile uzlaştırılacak, zorbalıkları/işgalleri kabul ettirilecektir. Barış planı adı altında sürdürülen bu komplo planının gerçekleşmesi yönündeki son toplantı geçen hafta Mısır’ın Şerm el-Şeyh şehrinde ABD Başkanı Donald Trump liderliğinde düzenlenen toplantıdır. Katılımcı ülke liderleri ve temsilcileri böylece taraflarını seçmiş oldular. Toplantıya katılmayan, onaylamayan ve buna karşı gelen İran ve direniş bileşenleri ise ya teslim olmaya zorlanacak ya da savaşlarla etkisiz hale getirilmek istenecektir.
Bir ABD/NATO planı olarak uygulanan Abraham Anlaşmaları planına onay ve destek veren üye olmayan ülkeler için ise ya bir Arap-belki de İslam- NATO’su kurulacak ya da mevcut NATO’ya dahil edileceklerdir.
İkinci plan Turan planıdır. Türkiye ile Kafkasya ve Orta Asya Türki Cumhuriyetler arasında kurulmak istenen ve Turan NATO’su olarak da adlandırılabilecek komplo planıdır. Nahcivan ile Azerbaycan ana karası arasında basit/masum bir geçiş rotası olarak ileri sürülen Zengezur koridoru projesi NATO hedefleri doğrulusunda değerlendirilmelidir. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Azerbaycan arasında Washington’da imzalanan anlaşmayla Zengezur koridoru güzergahı kontrol ve denetiminin 90 yıllığına bir Amerikan güvenlik şirketine bırakılması da bu geçitin bir NATO geçiti olduğu iddiasını ispatlar niteliktedir.
Üçüncü plan Büyük Kürdistan planıdır.
İran Türkiye, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtleri, Kürt bölgelerini birleştirerek Büyük Kürdistan’ı oluşturma planı eskilere dayalı yüzyıllık bir proje olsa da son 30 yıldır üzerinde ciddiyetle durulan bir NATO planıdır. Irak ve Suriye’de kısmen uygulanan planın sonraki aşamaları Türkiye ve İran’la ilgilidir.
Genelde Abraham Anlaşmaları veya BOP uygulamasında özelde ise Suriye’deki NATO planlarının hayata geçirilmesi çerçevesinde Türkiye’nin hassasiyetlerini ve katkısını -geçici olarak da olsa- dikkate almak zorunda kalan BD Büyük Kürdistan projesine bir süreliğine ara vermek zorunda kalsa da bu projeyi er geç uygulamakta kararlıdır.
Dikkat edilirse her üç planda da kuşatılması, teslim alınması, parçalanarak yenilgiye uğratılması planlanan ülkelerin başında İran gelmektedir. Adı geçen planlarla Rusya ve Çin’in de kuşatılması, engellenmesi, geriletilmesi ön görülse de yakın cephede İran yer almaktadır. Belki de bu üç ülke arasında İran zayıf halka olarak görülmektedir.
İran’a karşı 13-24 Haziran 2025 tarihinde düzenlenen NATO-ABD-İsrail saldırısında bölge/komşu ülkelerinin yapılan resmi açıklamalarda görünürde tarafsız kaldıkları algısı yayılsa da son sıralarda ortaya çıkan belirtiler gerçeğin hiç de böyle olmadığı yönündedir. Utku Çakırözer’in üstü kapalı olarak açıkladığı üzere iki yüzlülüğe, gerçeği gizlemeye gerek yoktur. NATO üyesi bir ülke olarak yükümlülüklerimizi yerine getirmekteyiz. Ya bu deveyi gütmeli ya da bu diyardan gitmeli misali NATO üyeliğimiz devam ettiği sürece kararlarına uymak ve üzerimize düşen görevleri yapmakla mükellefiz. Sözü ıvırıp kıvırmaya, suçu CHP’li bir milletvekilinin üzerine atmaya gerek yok, bu raporun içeriği bütün partileri ve herkesten önce işbaşındaki hükümeti bağlar. NATO üyeliğinin gereklerini yerine getiriyoruz, vesselam.