Hürmüz Boğazı’ndan Tel Aviv’e: Talara Tankerinin Alıkonulmasının Jeopolitik Mesajları

“Talara” petrol tankerinin alıkonulması yalnızca askeri bir hamle değil, aynı zamanda İran’ın bölgesel ve küresel aktörlere verdiği jeopolitik bir mesajdır; bu mesaj, Tahran’ın savaş sonrası dönemde caydırıcılığı müzakereyle değil, gri alanda güç gösterisiyle sağlamayı tercih ettiğini ortaya koyuyor.

İngiliz deniz güvenlik şirketi Ambrey, son günlerde üç küçük teknenin Talara tankerine yaklaşıp gemiyi rotasından çevirmeye çalıştığını bildirdi. Ardından Devrim Muhafızları Ordusu bu haberi doğrulayarak şu açıklamayı yaptı: “İran milletinin menfaatlerini ve kaynaklarını koruma doğrultusunda Talara petrol tankeri, Devrim Muhafızları Donanması savaşçıları tarafından alıkonulmuştur.” Bu olay, uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. Her ne kadar 2019–2022 yılları arasında ve geçen yıl Ağustos ayında Pearl G tankerinin alıkonulması sırasında benzer olaylar yaşanmış olsa da, bu gelişmenin 12 günlük savaşın ardından, aynı zamanda Kızıldeniz ve Babü’l-Mendeb’de Ensarullah’ın faaliyetleriyle paralel biçimde meydana gelmesi, gri alanda dış politika araç kutusunda daha önce saklı tutulan askerî ve jeopolitik araçların kullanılmaya başlandığını göstermektedir.

Bir başka ifadeyle, bu tanker alıkonulması, İran’ın Fars Körfezi’ndeki güç uygulama kapasitesini ortaya koymaktadır. Bu kapasite, İran’ın 12 günlük savaş sonrası güvenlik sağlama ve caydırıcılığı yeniden inşa etme seçeneklerinden biridir. Bu yaklaşım bir anlamda, ABD’nin “güç üzerinden barış” stratejisinin İran versiyonu niteliğindedir.

Güç Yoluyla Barış

  1. yüzyılın ilk yarısında ABD Başkanı Theodore Roosevelt, Japonya’daki “savaş partisinden” gelen tehlikeli haberler üzerine, barış misyonunun sembolü olarak beyaza boyanmış 16 savaş gemisinden oluşan bir filosunu dünya turuna gönderdi. Bu adım, hem bir güç gösterisi hem de Japonya’ya saygılı bir askeri mesaj niteliği taşıyordu.

Roosevelt, oğluna yazdığı mektupta bu hamlenin amacını şu sözlerle açıklamıştı: “Japonya ile savaş çıkacağını düşünmüyorum, ancak ihtimal o kadar da düşük değil. Bu nedenle en akıllıca iş, bu büyük filoyu inşa ederek Japonya’nın umutlarını boşa çıkarıp savaşın önüne geçmektir.”

Bu politika yaklaşık bir asır önce ABD tarafından Japonya’ya karşı uygulanmıştı ve Trump da benzer güç gösterilerine başvurmaya çalışmıştı. Ancak bugün bu stratejiyi fiilen hayata geçiren ülke İran ve onun askeri gücüdür. İran, “Talara” tankerini alıkoyarak, bölgesel ve uluslararası aktörlere doğrudan mesajlar göndermiştir.

Güce Karşı Güç

12 günlük savaş, sonrasındaki tehditler, “snapback” mekanizmasının devreye alınması ve Siyonistlerin “zayıf İran” imajını güçlendirme çabalarına rağmen, İran’ın askeri kapasitesini yeniden inşa etme yönündeki adımları, bu ülkenin askeri gücü en üst düzeye çıkarma ve güç dengesi yaratma yolunu benimsediğini gösteriyor.

Talara tankerinin alıkonulması, İran’ın askeri güç kullanma iradesini ABD, İsrail ve Körfez ülkelerine açık biçimde göstererek caydırıcılığını yeniden tesis etme amacı taşıdığını ortaya koymaktadır. Müzakere yerine güce güçle karşılık vermeyi temel alan bu politika, Çinli stratejist Sun Tzu’nun şu sözünü hatırlatır: “Dünya barış içindeyken, iyi savaşçı kılıcını yanında taşır.”

Öte yandan bu olay, gelecekte yeniden bir savaş çıkması hâlinde İran’ın karşılığının yalnızca işgal altındaki topraklar veya ABD üsleriyle sınırlı olmayacağını da ortaya koymaktadır. İran, gri alan çerçevesinde Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nda da baskı oluşturabilir ve 12 günlük savaşta kullanmadığı jeopolitik kozlarını bu defa devreye sokabilir.

Bu seçenek, bir yandan Arap ülkeleri için ağır güvenlik sonuçları doğuracak, diğer yandan petrol fiyatlarını yükselterek ABD ve Avrupa için önemli enerji güvenliği sorunlarına yol açacaktır. İran, hukuki gerekçelerle bu tankeri alıkoyarak Roosevelt’in bir asır önce söylediği şu sözü fiilen uygulamıştır: “Yumuşak konuş, ama ağır bir sopa taşı.”

Eller Hâlâ Tetiğin Üzerinde

Tanker alıkonulması, CENTCOM’un (ABD Merkez Komutanlığı) tepkisini çekmiş ve İran’ın eylemi “yasadışı” olarak tanımlanmıştır. Diğer medya organları da olaya geniş yer vermiştir.

Newsweek olayla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Hürmüz Boğazı küresel petrol taşımacılığı için kritik bir boğazdır ve dünya petrolünün yaklaşık beşte biri buradan geçmektedir. Böyle olaylar, ticari gemiciliğin güvenliği ve jeopolitik gerilimlerin tırmanması konusunda kaygıları artırır.”

Amerikan düşünce kuruluşu ISW (Institute for the Study of War) ise şunu yazmıştır: “İran, 18 Ekim’de Aden yakınlarında nedeni belirsiz bir patlamayla yanmaya başlayan LPG tankeri MV Falcon saldırısına misilleme yapmaya çalışıyor olabilir.” Kâr amacı gütmeyen “United Against Nuclear Iran” örgütü, Falcon’un İran petrolünü yasadışı olarak taşıyan İran’ın gölge filosunun bir parçası olduğunu bildirdi.

ISW ayrıca şu değerlendirmeyi ekledi: “İran bu hamleyle, ABD’nin gelecekteki olası adımlarına karşı önleyici bir tedbir olarak Hürmüz Boğazı’nı kapatma hazırlığını göstermek istiyor olabilir. İranlı yetkililer, uluslararası toplum İran’ın petrol ihracatını durdurursa Boğaz’ı kapatacaklarını defalarca belirtmiştir.” İran, bu eylemleri Azerbaycan ve Suudi Arabistan gibi ülkelere gücünü göstermek için de kullanıyor olabilir. Her iki ülke de son zamanlarda İran’ın düşmanlarıyla iş birliğini artırmak için adımlar attı. İsrail ve Azerbaycan, 2025 yılında ikili iş birliğini ve Azerbaycan’ın İbrahim Anlaşmaları’na üyeliğini görüşmek üzere birkaç toplantı düzenledi. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın da Washington ziyareti sırasında Amerika Birleşik Devletleri ile bir savunma anlaşması imzalamayı planladığı belirtiliyor. Bu anlaşma, Katar ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yakın zamanda varılan ve Katar topraklarına yapılacak herhangi bir silahlı saldırıyı Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılmış bir saldırı olarak görmeyi taahhüt eden anlaşmaya benziyor. İran, bu eylemleri, gelecekteki herhangi bir tehdit durumunda Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki deniz trafiğini aksatma yeteneğini göstermek için kullanıyor olabilir.

Güvenliği Sağlamanın Yolu: Caydırıcılığı Yeniden İnşa Etmek

Bugünün kaotik dünyasında ve düzensiz bölgesel ortamında güvenliği sağlamanın tek yolu güç artırımı ve caydırıcılığın yeniden inşasıdır. İran, 12 günlük savaşın ardından bu misyonu benimsemiş ve bu doğrultuda önemli adımlar atmıştır. “Talara” tankerinin alıkonulması, bir yandan gücün uygulanmasına dair iradeyi göstermekle, diğer yandan tehditlerin güvenilirliğini somutlaştırmakla ilgilidir ve bu da caydırıcılığın temelini oluşturur.

Aslında, bölgesel düzenin geçiş süreci sona ermediği için savaş ihtimali hâlâ vardır, ancak tanker alıkoyma gibi eylemler, İran’ın gelecekteki bir savaşta yalnızca İsrail’e karşı değil, daha geniş bir coğrafyada hareket edeceğini göstermektedir. Başka bir deyişle, eğer İran’ın güvenliği hedef alınacaksa, Hürmüz Boğazı, Tel Aviv’in binaları ve Arap ülkelerinin güvenliği de garantide olmayacaktır.

Talara’nın Devrim Muhafızları Donanması tarafından ele geçirilmesi, aslında, İran’ın ulusal güvenliğini tehdit etme girişimlerine karşı bir uyarı niteliğindedir, bu girişimler, savaşın alevlerini Fars Körfezi de dahil olmak üzere diğer bölgelere yayabilir. İran’a yönelik bir tehdit, İran’ın düşmanlarına yönelik bir tehdit olarak görülmelidir ve bu temelde, pratikte gri alanda, yani savaş ve barış arasındaki alanda bulunan ve eylemlerin illa ki savaş anlamına gelmediği, aksine savaşa hazır olma mesajı verdiği tankerin ele geçirilmesi gibi orantılı tedbirler de gerekli ve elzem olacaktır.

Mehdi Ali/SNN.İR

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın