Trump’ın Beyanatları Ne Anlama Geliyor?

ABD Başkanı Donald Trump’ın bir takım absürt beyanatlarından dolayı kendisine “şarlatan” diyenler var. Önceki döneminden bu yana vücut dilini de işin içerisine katacak olursak, 18’nci yüzyılda veya daha öncesinde Amerika’nın Teksas eyaletinde bir kasabada “sheriff” (idarî amir) gibi davranışlar sergileyen, yamaklarına ve belindeki silaha dayanarak son derece öz güven sahibi ve bu öz güven ile etrafına tehditler savuran, esnafı ve toprak ağalarını haraca bağlayan  buyurgan, küstah bir portre çiziyor.

Önceki dönemini hatırlayın, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmış ve bölge ülke liderlerini de yanına alarak Suud kralı ile küre etrafında halka oluşturup mitolojik/pagan ritüellerine özgü davranışlar sergilemiş, akabinde hep birlikte kılıç dansı yapmışlardı. Seremoni bitince Trump eline panoya kopyalanmış 480 milyar dolarlık çek ile kameralar karşısına geçip, yine büyük bir öz güven içerisinde ve son derece küstahça Suud kralını nasıl haraca bağladığını dünyaya ilan etmişti. Trump, İran’ı işaret ederek “Suudi Arabistan’ı biz koruyoruz, aksi takdirde Suud rejimi iki hafta ayakta kalamaz” diyerek aldığı haracı bu şekilde gerekçelendirmişti…

Bu döneminde ise, işbaşına geçer geçmez Suud’a kestiği haracı 1 milyar dolara çıkardığını ilan etti. Nasıl olsa kendisine itiraz eden yok. İstediği gibi küstahça inisiyatif kullanıyor. Hele Gazze konusunda kullandığı jargon tamamen Firavunlara özgü. Neymiş efendim? Orasını alıp ABD toprağı yapacakmış ve orasını tatil beldesine çevirecekmiş. Bu konuda görsel animasyonlar hazırlamış. Hatırlayın, daha işbaşına geçmeden, “HAMAS esirleri şartsız olarak salsın, yoksa Gazze’yi cehenneme çeviririm” diyerek tehditler savurmuştu. 7 Ekim’den bu yana ABD olarak zaten soykırıma fiîlen iştirak etmiş vaziyetteler. Paramiliter askerleri ile birlikte her türlü silahı ve lojistik desteği veriyor. Şimdi ise Suriye üzerinden farklı bir yöntemle Türkiye’ye (methüsenalar eşliğinde) ayar çekiyor. Türkiye’nin, Hama kırsalında bulunan T4 Tiyas Askerî Üssü’ne konuşlanma niyetini sezen Siyonist çete derhâl harekete geçip üssü (2 Nisan tarihinde) bombaladı. (Gerçi Siyonist çete bu birkaç aylık süre içerisinde Suriye’nin en stratejik öneme sahip 600’ün üzerinde yeri bombalamıştı. Bombaladığı yerler içerisinde askerî tesisler, askerî limanlar, bilim merkezleri başta olmak üzere tapu-kadastro ve nüfus müdürlüklerine varasıya dek kamu binalarını vurdu.) Söz konusu ettiğimiz T4 Tiyas Askerî Üssü’n bombalanması esnasında üç askerî mühendisimizle birlikte toplam beş vatandaşımızın öldüğü haberi sosyal medyaya düştü. Resmî ağızlar bu konuda henüz bir açıklama yapmadı. Bu olay için, “Kol kırılır yen içinde kalır.” metaforunu kullananlar var. Bu hengâmede Siyonist çete lideri, “Suriye topraklarında bize tehdit oluşturacak bir başka ülkenin yapılanmasına müsaade etmeyeceğiz” dedi ve yardım kotarma amacıyla apar topar Amerika’ya gidip Trump ile görüştü. Görüşme esnasında, kimilerine göre “tuhaf” veya kimilerine göre “sansasyonel” diyebileceğimiz diyalog yaşandı. Aslında her zaman olduğu gibi Trump nevi şahsına münhasır/kendine özgü bir üslupla açıklamalarda bulundu. Diyalogtan anlaşıldığı üzere Gazze kasabı Netanyahu Trump’tan Türkiye’nin Suriye’nin içişlerine karışmamasına, orada askerî tesis kurmamasına ilişkin talepleri olmuş. Buna istinaden olsa gerek, Trump kendine özgü üslupla Erdoğan ile ilgili açıklamalarda (havuç taktiği ile) methüsena yöntemini kullandı; fakat arada Rahip Brunson mevzusunu da hatırlatarak sopayı da gösterdi. Açıkçası işin içerisinde methüsena olsa da Trump’ın sözleri “itaate davet” niteliği taşımaktadır. Hatırlayınız, Rahip Brunson’ın serbest bıraklımasını talep eden Trump, Erdoğan’ı aşağılayıcı bir şekilde tehditlerde bulunmuştu. Trump Erdoğan’a, “Aptal olma, akıllı ol, Rahip Brunson’u serbest bırak, aksi takdirde senin ekonomini çökertirim, seni dolarla vururum” diyerek küstahça tehditler savurmuş ve o dönemde Türk lirası büyük bir değer kaybederek ülkede devalüasyon yaşanmıştı. Şimdi de tekrar Brunson’u hatırlatması adeta aba altından “beyzbol sopası” gösterir bir tutum sergiledi. Fakat bu sefer işin içerisine ironi de ekleyerek, “Erdoğan harika bir adam. Ben onu seviyorum, o da beni seviyor. Birçok şey yaşadık ama hiçbir zaman sorunumuz olmadı. Hatırlayacağınız üzere rahibi de geri aldık. O dönem bu çok büyük bir işti” diyerek geçmişte iki ülke ilişkilerinde büyük pürüz meydana getiren olayın metazori olarak çözümlenme sürecini bu şekilde dile getirdi. Ayrıca methüsena içerikli sözlere eklemelerde bulunarak, “Erdoğan çok zeki biri, kendisini tebrik ettim. Suriye’de başarılmayan bir şeyi başardı, hakkını vermek lazım” diyerek Ankara’nın HTŞ’ye yönelik katkılarına atıfta bulundu. Trump sürdürdüğü konuşmasında Gazze kasabı Netanyahu’yu kastederek, “Bibi’ye ‘Eğer Türkiye’yle bir sorunun varsa, bunu çözerim’ dedim. Geçenlerde Erdoğan’a dedim ki; ‘Tebrikler. 2000 yıldır kimsenin başaramadığını yaptın, Suriye’yi aldın’ dedim. O da ‘yok yok, ben yapmadım, dedi. ‘Sen yaptın ama bu sorun değil’ dedim. ‘Evet, belki bir yönüyle biz yaptık’ dedi.”

Trump bu sözleri sarf ettiği esnada Netanyahu’ya dönüp, “Sen de makul ol, taleplerin makul olsun, Erdoğan ile aranızda bir sorun varsa ben hallederim” dedi. Neyi halledecek?

Anlaşılan, Erdoğan İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir girişimde bulunacak olursa, Trump, Brunson olayında uyguladığı yöntemle sorunu halledecek! Kısacası, övgülerinin arkasında şu mesajı vermiş oluyor: “İsrail’e yönelik bir eyleminiz olursa benim de devrede olacağımı bilin.” Küstahlık ve tehditler bu kadar aleni iken, bu beyanatlara hükümete yakın çevreler ve ana akım medya memnuniyet içerikte farklı yorumlamalarda bulundu. Oysa Trump denilen şarlatan aleni bir şekilde Erdoğan nezdinde Türkiye”ye racon kesiyor. Bu şahıs önceki ABD Başkanı Biden ile birlikte Gazze’de savunmasız 60 bin insanın katledilmesinde en aktif rol alan kişidir. Kısacası, Gazze soykırımına en büyük katkısı olan Amerika Birleşik Devletleri’dir…

11-13 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu’nda konuşan Columbia Üniversitesi’nde Earth Institute Başkanı Profesör Jeffrey Sachs: “Başta Suriye olmak üzere bölgedeki etnik çatışmaların ve İsrail’in soykırım savaşının en büyük faili ABD’dir. İsrail tek başına mücadele etmiyor ve tek bir gün bile tek başına mücadele edemez. Bu bir Amerikan savaşıdır. İsrail bu savaşları tek başına yürütemez. Bunlar Amerikan savaşlarıdır. ABD finansmanı sağlar, askeri desteği verir, deniz desteğini verir, istihbarat operasyonları sağlar, mühimmat verir. Tekrar ediyorum; İsrail, ABD’nin desteği olmadan bir gün bile savaşamaz. ABD’nin desteği olmadan İsrail’in Gazze soykırımı mümkün değil. Sadece siyasi değil, doğrudan ve günlük operasyonel işbirliğinden bahsediyorum.”

“Bu sona ermeli. Bu bölge 100 yıldır bölünmüş durumda. Önce Britanya, sonra ABD tarafından. Ve bu hala devam ediyor. Hemen yanımızda, bugün bile insanlar umarsızca, pervasızca öldürülüyor. Çünkü ABD bu işin araçlarını sağlıyor. İşte Suriye’de olan budur. İsrail ABD desteği ile Suriye’ye girdi. ABD bu işin baş aktörüdür.”

“Bence gereken tek şey, ABD’nin Filistin’in Birleşmiş Milletler’in 194. üye devleti olmasını veto etmeyi bırakmasıdır. Elbette İsrail bunu istemiyor.. İsrail, ABD politikasını kontrol ediyor. Ve diyor ki: ‘Hayır, daha büyük İsrail istiyoruz. Suriye’de istiyor, Lübnan’da istiyor, Batı Şeria’da istiyor, Doğu Kudüs’te istiyor, Gazze’de istiyor.”

Columbia Üniversitesi’nde Earth Institute Başkanı Profesör Jeffrey Sachs’ın özetleyerek aktardığımız (gerçeği beyan eden) sözleri bunlardı..

Görüldüğü üzere son cümle Siyonist çetenin Arz-ı Mevud emeline işaret etmektedir. Bu konuda da Trump’ın açıklamaları var. Eline kalemi alıp kameralara gösteriyor, “Şimdi bu kaleme bakın, bir de masaya bakın! Bölgenin masa olduğunu düşünelim, bu kalem de İsrail. İşte İsrail bu kadar küçük, bu böyle olmaz, İsrail büyümeli” diyor. Trump’ın Gazze’yi tatil beldesi yapacağını söylemesi işin kamuflaj yönü. Müteahhit mantığı ile yapar ve Siyonist çeteye teslim eder. Amaç bu…

Hatırlayınız, bu şarlatan, bu pespaye “sheriff” geçen döneminde Siyonist çete adına Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini ilân etmişti. Ayrıca Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilân etmişti. Şimdi biz sormuş olalım: ABD, bizim müttefikimiz ve stratejik ortağımız mı? Şunu bilmiş olalım ki, ABD hiçbir zaman bizim müttefikimiz ve stratejik ortağımız olmadı. Anadolu topraklarına yerleştirmiş olduğu üssleriyle bizi müstemleke olarak kullanmaktadır. Rahip Brunson olayında olduğu gibi, buyrukları hilafına bir tutum sergilendiğinde derhâl ekonomik yaptırımlarını devreye sokup bizi dolarla-dövizle vurup tedip ediyor…

ABD, asıl olarak Siyonist çetenin stratejik ortağıdır, zira o katil sürüsü ile müttefikler. Bu yüzden Siyonist çete sırtını Amerika’ya dayayarak fütursuzca katliamlarını sürdürmektedir…

Trump, üstte aktardığımız beyanında, “HAMAS koşulsuz olarak esirleri serbest bıraksın, aksi takdirde Gazze’yi cehenneme çeviririm” demişti. Peki şimdilerde ne diyor? “Mısır ve Ürdün’de yeteri kadar yer var, Gazze halkının bir kısmını Mısır ve diğer kısmını Ürdün alsın” demeye başladı. Oysa birkaç yıl öncesinde bölgedeki Arap ülkeleri ile yaptıkları “Yüzyılın Anlaşması” ve “Abraham Sözleşmesi” ile Gazze halkı Sina Yarımadası’na yerleştirilmek isteniyordu. Anlaşılan Gazze halkını sürgün etmeye kararlılar, ancak nereye sürecekleri konusunda mutabık değiller. Şarlatan Trump’ın bu küstah beyanatları karşısında “İt ürür kervan yürür” demeyi çok isterdik. İt ürüyor ama kervan yürümüyor, kervan gereğini yapmıyor. Sonuç olarak,”İslâm Birliği” tesis edilmediği süre bu şeytanî planlar tahakkuk ettirilmeye devam edecektir. Bunun vebali ise hem İslâm ümmetine, hem İslâm ümmetinin başındaki yöneticileredir.

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın