Şii Düşmanlığından ‘Siyasal Aleviliğe’: AKP Ne Yapmak İstiyor?

İran-İsrail savaşı başladığında fanatik bir İsrailcilik ortaya çıktı, İran’ın beli kırılacak, Türkiye’nin önü açılacaktı. Bununla bağlantılı olarak Suriye’de Esad düştüğünde ‘Siyasal Alevilik’ diye bir şey ortaya attılar, ülke içine sopa gösterip üstüne de Alevi katliamlarını meşrulaştırmayı denediler. Şimdi de Alevi açılımı peşindeler, bu tabloya rağmen değil, bu tablonun üzerine.

Türkiye’de henüz Kürt açılımının nereye doğru seyredeceğinin tam olarak kestirilemediği ama büyük rüzgarlar estirildiği sırada soL, AKP’nin bir Alevi açılımına da hazırlandığı bilgisini edinmiş, Mayıs ayından bu yana devam eden bu hazırlıklar henüz hızlanmadan önce de konuyu gündeme getiren tek yayın olmuştu.

Bu başlıkta henüz sessizlik sürerken düzen cephesinden alttan alta hızlı adımlar atılmaya başlandı.

Hacıbektaş’taki açılış, Bingöl’ün Bahçeli’ye hediye ettiği bağlamanın ötesinde bir hazırlık var.

soL’un pazartesi değerlendirmeleri serisinin ilkinde, AKP’nin Alevi açılımının arka planına ve nasıl bir zeminde hareket edildiğine işaret edeceğiz.

Yeni Osmanlıcılık göz karartırken gelen hamleler

Öyle bir çiğlik, öyle bir çürüme var ki…

“…Bunlar İran-İsrail savaşı sonucunda doğacak “güç boşluğunu” doldurmanın hayalini kuruyor, “Bize fırsat doğuyor, önümüz açılıyor…” diyerek ellerini ovuşturuyorlardı. Akılları sıra ABD veya İsrail İran’a vuracak, bize de gün doğacaktı. E tabii, “Osmanlı’yı kursun da isterse ABD kursun…” demenin doğal sonucu budur.”

Bu sözleri AKP ikiyüzlülüğü canına tak eden, bunu ortaya koymaya çalışan bir muhalif yazar kaleme almadı.

Yılların yandaş yazarlarından, Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna’nın sözleri bunlar.

Öyle gözü dönmüş bir pasta aşkı, öyle gözü dönmüş bir gericilik ki bu, soykırımcı dedikleri İsrail’in İran’ın belini kırmasını, İran’ı yok etmesini dört gözle beklediler.

İran İsrail tarafından un ufak edilecek, İran’ın çözülüşünden Türkiye güçlü çıkacaktı.

Tuna’nın sözünü ettiği Yeni Osmanlı hayali tam da burada filiz veriyordu çünkü.

Gece gündüz İsrail’e soykırımcı diyen gericilerin Şii düşmanlığı, İsrail düşmanlığının önüne geçiyordu sonuç olarak. Sadece dinsel nedenlerle değil, güç ve para ihtirası nedeniyle de.

O yüzden İran İsrail tarafından vurulurken Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, şunları diyordu:

“İran’ı İslâm dünyasının istikrarını bozacak emperyal güç haline getirerek İslâm dünyasının başına bela etmek istiyorlar. İslâm’a karşı İslâm Savaşı’nın kalıcı tohumları ekiliyor İran güçlendirilerek ve bölgenin başına bela edilerek…”

Aynı yazıda “Batı’nın İran’ın Irak’a yerleşmesini, Suriye’de yarım milyon Sünnî Müslümanı kıtır kıtır doğramasını, Yemen’i, Beyrut’u, Körfez ülkelerini işgal etmesini sağladığı” da iddia ediliyordu.

Tuna isyanında haklı, bu kadarı da ahlak sorunuydu gerçekten…

Üstelik bu sadece İran başlığında karşımıza çıkan bir durum da değil. Filistin’de de Suriye’de de aynısını görmüyor muyuz?

Suriye’ye dönelim, Esad’ın ABD-İngiltere-İsrail damgasını taşıyan operasyonla iktidardan düşürüldüğü günlere.

Aynı cenahtan zafer naraları geliyor, her yanı kaplıyordu.

Tam da aynı günlerde alevlenen bir tartışma daha başlatıyordu gericiler, “Siyasal Alevilik” diye.

Zamanlama tesadüf değildi.

Esad üzerinden Aleviler hedef alınıyor, Suriye’de Alevilerin kafasını kesen HTŞ’ye destek verilmesi tepki çekmesin diye ön alınıyordu.

Hem İran’da hem Suriye’de İsrail ile aynı pozisyonda yer almayı sorun etmeyen iktidar yanlıları bu tablonun tam karşısına Türkiye’deki Alevileri yerleştiriyordu.

Şii, Nusayri, Alevi hepsi bir ve aynı şeydi ve İsrail ve ABD hepsinden daha iyiydi.

Yeni Şafak şu haberi bir işaret fişeği olarak geçiyordu örneğin: “İran’ın fitne ateşini yakmasının ardından Esed destekçisi Nusayrilerin ‘Siyasal Alevilik’ provokasyonları başladı. Hamaney’in kaos çıkartan açıklamalarının ardından Nusayriler Suriye’de karışıklık çıkartmak için sokağa döküldü. Türkiye’deki Şia ve Esed’in etki ajanları da Şebbihaların işkencelerini ‘Alevi katliamı’ olarak pazarlıyor.”

Bununla başladı, gerisi geldi. Alevileri hedef alan bu saldırılar uzun süre devam etti.

İstediklerini kısmen de olsa aldılar.

Suriye’de cihatçı katliamlarına verilen desteğe Alevilerden beklenen tepki gelmemiş, bu hedef göstermelere yanıt verilmemişti.

İran darbe aldı, Esad devrildi, Aleviler sindirildi: Açılım için tam zamanı

Ancak AKP’nin, düzenin taktiği sadece saldırı ve sindirme üzerine değil, aynı zamanda kuşatma, kapsama, parça koparma ve ittifak dağıtma üzerine de kurulu.

Burada kuşatma, kapsama, parça koparma artık daha iyi anlaşıldı, ittifak dağıtma ve kurma başlığını unutanlara ise hatırlatma: Ergenekon sürecinde liberaller, Yenikapı ruhunda tüm düzen partileri, Gezi günlerinde “darbeyi görenler” akla ilk gelenler.

Bu konuda hep maharetli oldu AKP.

Tüm bu saldırıların üzerine Kürt açılımının ardından bir de Alevi açılımının eklenecek olmasında tam da bu yüzden bir tuhaflık yok düzen açısından, tamamlayıcı bir yön var.

AKP iktidarı, İran ve Suriye’de asıl kazanan İsrail ve ABD olurken yine de bu durumu kendi zaferi gibi sunmaya çalıştı.

Bunun bir nedeni yukarıda özetlediğimiz tablo. Bir diğer nedeni de bölgede yakaladığını düşündüğü fırsata her açıdan meşruluk katma.

Tam da bu yüzden İran ve Suriye’deki hamlelerin Türkiye’de Alevileri kuşatma adına gayet elverişli bir tablo yarattığını düşünüyorlar.

Tıpkı Kürt açılımında olduğu gibi bu açılımda da bir dış, bir de iç yön var.

Hem Yeni Osmanlıcılık oynayacaklar hem de demokratçılık…

Alevi açılımında Kürt kartı

Hatırlayalım, Suriye’de Esad iktidarı hedef alındığında hem Kürt milliyetçileri hem de AKP iktidarı ellerini aynı anda ovuşturmuştu, tıpkı İran’da olduğu gibi.

Türkiye’de de cumhuriyet düşmanlığı ve Yeni Osmanlıcılık zemininde, Sünni İslam yorumumun merkezinde olduğu bir “kardeşlik planında” ortaklaştılar. En azından gittiği yere kadar…

İktidar şimdi buradan aldığı ilhamla yeni bir hamlenin hazırlığında.

Burada yukarıda tarif edilen ortaklığı sahaya sürecekleri kesin.

Tek başına Alevi düşmanı gericilerin, Alevi katliamcısı faşistlerin bir açılım yapması ya da etkili bir açılım denemesi zor, devşirmelerle de bu sürecin güçlü ilerlemesinin sınırları var.

AKP’nin bu noktada da Kürt açılımında kendine ortak ettiği gücü, uzun süredir Alevi örgütleri içinde ağırlığını artırmasını da fırsata çevirerek kullanmak isteyeceği ortada.

Alevilerin asıl zaafı ne?

Kağıt üzerinde AKP bu konuda bir önceki Alevi Açılımı sürecine göre daha avantajlı görünüyor olabilir.

Bunun bir nedeni bu tabloyken, diğer nedeni de gericilerin sürekli hedef gösterdiği “Siyasal Alevilik” tarifine rağmen, Alevilerin siyasallaşmasının bir önceki çözüm sürecinin de gerisine düşmüş durumda olması.

Özellikle AKP iktidarının gericiliğin gazına ilk bastığı dönemlerinde Alevi dinamiği oldukça kitlesel mitinglere imza atarken, bu dinamik uzun süredir böylesi bir direnç örgütlemekten uzak görünüyor.

Bunun nedenlerinden birisi, Alevileri yıllarca kendi deposu olarak gören CHP’nin mevcut durumu.

Yılllarca Alevi dinamiğinin solla kurduğu bağı zayıflatan ve düzen içinde tutma görevinin ana halka olan CHP, bir süredir tabiri caizse AKP hamleleri karşısında sadece sürükleniyor. Bu başlıkta da ötesini yapabileceklerini gösterir bir işaret bulunmuyor.

Burada DEM’in olası rolünü yukarıda açmıştık.

İktidar ve ortakları tüm bunları fırsata çevirmeyi deneyecekler, bu kesin.

Hacıbektaş’taki MHP gövde gösterisi, AKP’nin kurduğu paravan Alevi kurumu üzerinden güçlü bir Alevi çıkışına hazırlanma niyeti tam da bununla ilgili.

İddialara göre Bahçeli 29 Ekim’de, geçtiğimiz yıl Kürt açılımında olduğu gibi “güçlü” bir çıkış yapacak.

Bu çıkışı ise yine AKP’nin komisyonu ve Alevilere yönelik ek adımlar izleyecek.

Bunun sınırları olduğu muhakkak.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda soL’a konuşan Alevi kurumları temsilcileri bu başlıkta net bir tutum ortaya koydular.

Bu başlangıç için önemli ama daha ötesine ihtiyaç olduğu ortada.

Çıkış nerede?

Türkiye’de düzenin açılım adlı yeni saldırı hazırlığı, CHP’nin ve DEM’in Alevi direncini düzen içine çeken ve etkisizleştiren hamleleri ortada olsa da Alevi dinamiğini tümüyle düzenin hizmetine koşmak pek kolay değil.

Burada cumhuriyet ve laiklikle kurulan güçlü bağ, devrimcilerin yıllardır kesintili de olsa süren siyasi etkisi ve müdahalesinin kuşkusuz önemli bir rolü var.

Üstelik Alevi dinamiğini Yeni Osmanlıcılığa ikna etmenin sınırları olduğu muhakkak.

Sonuç olarak şimdi düzen tüm renkleriyle Kürt açılımının yanına güçlü bir Alevi açılımı eklemeye hazırlanıyor.

Üstelik bunu ciddi bir yönetme krizi yaşadıkları bir tabloya rağmen yapıyorlar. Aslında “rağmen” değil tam da bu nedenle yapıyorlar demek daha doğru.

Burada bölgesel gelişmelerin ellerini kolaylaştırdığını düşünmelerine rağmen, yine de işlerinin kolay olmadığını gösterebileceğimiz bir zemin var.

Bu adlı adınca cumhuriyetçilik ve laiklik merkezli bir hatla, bu hattı emek eksenli bir karşı çıkışla büyütmekle mümkün.

Şimdi en önemli ihtiyaç tam da bu yanıt için harekete geçmek.

Ali Ufuk Arikan/sol

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın