Rasthaber - 1- İmâm Ali (a.s)'ın İmâm Hasan (a.s)'a Ve İmâm Hüseyin (a.s)'a Vasiyeti
Hz. Emir-ül Mu'minin Ali (a.s) İbn Mülcem Mürâdî Mel'un tarafından vurulduğunda, ölüm yatağında İmâm Hasan (a.s) ve İmâm Hüseyin (a.s)'a hitaben şöyle vasiyet ettiler:
İkinize de Allah'tan çekinmeyi, dünya sizi arasa, istese bile onu aramamayı, istememeyi vasiyet ederim. Ona ait bir şeyi elde edemediğiniz, elinizdekini yitirdiğiniz için de hayıflanmayın. Gerçeği söyleyin; âhiret ecri için iş görün; zâlime düşman olun, mazlûma yardımcı kesilin.
İkinize, bütün evladıma, ehlibeytime ve bu yazım kime ulaşırsa ona, Allah'tan çekinmeyi, işlerinizi düzene koymayı, aranızı uzlaştırmayı vasiyet ederim. Allah'ın salâtı ona ve soyuna olsun, Ceddinizden duydum, derdi ki: İki kişinin arasını bulmak, bütün (nâfile-sünnet) namazlardan, oruçlardan üstündür.
Allah için, Allah için yetimleri koruyun, bâzı kere aç, bâzı kere tok bırakmayın onları; size tapşırılan haklarını yitirmeyin onların. Allah için komşularınızı görün, gözetin; bu, Peygamber'inizin vasiyetidir; komşular hakkında öylesine tavsiyede bulundu ki onlar da mîrâsa girecekler sandık.
Allah için, Allah için Kur'ân'a riâyet edin; onunla amel etmekte başkaları sizi geçmesin.
Allah için, Allah için namazı bırakmayın; çünkü o, dininizin direğidir. Allah için, Allah için Rabbinizin evininin ziyâretini, haccetmeyi bırakmayın; siz hayatta bulundukça boşlamayın o evi; çünkü o ev, terk edilirse mühlet bile verilmez sizlere; azap gelir çatar. Allah için, Allah için mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle Allah yolunda savaşın; birbirinizi dolaşmanızı görüp gözetmenizi, birbirinizin ihtiyâcını gidermenizi, birbirinizden yüz çevirmemenizi, birbirinizden ayrılmamanızı vasiyet ediyorum. İyiliği buyurmayı, kötülükten nehyetmeyi bırakmayın; sonra kötüleriniz başınıza geçer; sonra da duâ edersiniz, icâbet edilmez size.
Ey Abdülmuttalib oğulları, Emir'ül-Mu'minin katledildi deyip Müslümanların kanlarına girmenizi, öç almaya kalkmanızı istemem, sakının bundan. Benim için yalnız beni öldüreni öldürün. Bekleyin hele, onun şu vuruşundan ölürsem, onun bana bir tek vuruşuna karşı siz de ona bir kere vurun; şurasını, burasını keserek eziyete kalkışmayın; çünkü ben, Allah'ın salâtı ona ve soyuna olsun, Rasûlullah'tan duydum; derdi ki:
Sakının eziyetten, işkenceden, öldüreceğiniz kuduz köpek bile olsa.[1]
Allah kulları, sizi terk edecek olan şu dünyayı sizin de terk etmenizi vasiyet-tavsiye ederim; onun sizi terk etmesini dilemeseniz de, sevmeseniz de o, bedenlerinizi yıpratacaktır; isterseniz siz, onun yenilenmesini, gençleşmesini dileyin. Bir yola koyulan, yürür-gider, derken varacağı yere varır-ulaşır. Kim vardır ki gelecek gün, ona gelip çatmasın. İnsanı dünyada sürüp götüren, insanı dileyip çeken ölüm, sonunda insanı dünyadan ayırır. Dünyanın yüceliğine, dünya ile övünmeye rağbet etmeyin; onun süsüne-püsüne, onun nimetlerine aldanmayın. Derdinden, mihnetinden acıklanmayın. Onun yüceliği de biter-gider; onunla övünmek de bir gün gelir, yiter. Ziyneti de zevâl bulur; nimetleri de yok olur; derdi de sona erer, mihneti de biter. Dünyadaki her müddetin sonu gelir. Dünyada her diri, sonunda yok olur. Aklınız varsa evvel geçenlerden ibret almaz mısınız? Geçip giden atalarınıza bakmaz mısınız? Görmez misiniz ki içinizden göçüp gidenler gitmekteler; yerlerine kalanlar da durmamaktalar. Görmez misiniz ki dünya ehli, akşamı eder, sabahı bulur çeşitli hallerde:
Ölen vardır, onlardan, ağlanır ona; bir başkası vardır, başsağlığı verilir ona, birisi derde uğramıştır, öbürü gider, dolaşır onu; halini-hatırını sorar. Bir başkası tasını-tarağını toplar, âhirete göçer. Biri dünyayı ister, ölümse onu istemektedir; öbürü gaflete düşmüştür; fakat ondan gaflet eden yoktur; geçip gidenin ardından kalan da geçip gitmektedir.
Kendinize gelin de kötü işlere girişeceğiniz zaman anın lezzetleri yıkıp yok edeni, özlemleri bulandıranı, direkleri kırıp geçireni ve hakkını yerine getirmek, nimetleriyle ihsanlarının sayılmasına imkân bulunmayanın şükrünü edâ etmek için Allah'tan yardım dileyin.[2]
tebyan
________________________________________
[1]-Nehc-ül Belâğa, Mektup: 47, Ravzat-ül Vâizîn, s.136, Tuhef-ul Ukûl, s.135 (cüzi farklarla).
[2]- Nehc-ül Belâğa, Hutbe: 99.