Evlenme Talebinde Bulunanlar
Şii ve Ehlisünnet kaynaklarında (bazı farklılıklarla) Hz.
Fatıma’yı (s.a) isteme hadisesi nakledilmiştir. Bazı rivayetlerde Medine’de Ebu
Bekir, Ömer b. Hattab ve Abdurrahman b. Avf gibi sahabeden bazılarının Hz.
Fatıma (s.a) ile evlenme talebinde bulundukları belirtilmiştir. Ancak Allah
Resulü (s.a.a) onlara bu evliliğin Allah’ın emriyle olacağı ve bunun için ilahi
bir emir beklediği cevabını vermiştir.[1][2]
Muhacirlerden bazıları Hz. Ali’ye (a.s) şöyle dediler:
"Neden Fatıma’yı (s.a) istemiyorsun?" İmam Ali (a.s): “Allah'a yemin
olsun ki bir şeyim yok”. Onlar Allah Resulü'nün (s.a.a) kendisinden bir şey
istemediğini söylediler. Sonunda Peygamber efendimizin (s.a.a) yanına giden
İmam Ali (a.s), hayâsından isteğini dile getiremedi. Ancak üçüncü seferinde Hz.
Fatıma’yı (s.a) isteyebildi. Hz. Resul-ü Kibriya (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bir
şeyin var mı?” İmam Ali (a.s): “Ey Allah’ın Resulü (s.a.a) zırhtan başka bir
şeyim yok.” Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Fatıma’yı on iki
buçuk altın mehriye karşılığında Hz. Ali (a.s) ile evlendirerek, zırhını ona
geri verdi.[3]
Muhacirlerden bazılarının şikâyet ve yakınmaları üzerine,
Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Ben Fatıma’yı Ali’ye
vermedim; Allah-u Teâlâ onu Ali’ye verdi.”[4]
Akid (Nikah) Hutbesi
Halebi, Menakıb-ı Âl-i Ebi Talib[5] adlı eserinde şöyle
yazmaktadır: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma’nın (a.s)
evleneceği an bir hutbe okudu. İmam Rıza (a.s), Yahya b. Main "Emali"
kitabında ve İbn-i Butte’nin "el-İnabe" kitabında senetsiz olarak
Enes b. Malik’ten naklettiği hadiste Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Nimetlerinden dolayı hamd edilen, kudretinden dolayı ibadet
edilen, saltanatından dolayı itaat edilen, katındaki nimetlerden dolayı arzu
edilen, azabından dolayı sakınılan, yerinde ve göğünde emirleri yürürlükte
olan, mahlûkatı kudretiyle yaratan, hükümleriyle onları birbirinden ayrı ve
farklı kılan, diniyle onları aziz yapan, peygamberi Muhammed'le onlara lütufta
bulunan Allah'a hamdolsun. Hiç şüphesiz Allah, evlilik yoluyla gerçekleşen
akrabalığı nesebin devamının vesilesi ve akrabalığın bir çeşidi kılmıştır.
Nitekim Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur: “Sudan insan yaratıp, onu soy ve hısım
olarak var eden O'dur. Rabbin, güç sahibidir.”[6] Haberiniz olsun! Allah bana
Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Eğer Ali buna razı olursa, benim onu
dört yüz miskal gümüş karşılığında Fatıma ile evlendirdiğime şahit olun".
Ali şöyle dedi: "Razıyım, ya Resulallah!”
Evlilik Tarihi
Kuleyni, "Kâfi" kitabında İmam Seccad’dan (a.s)
Resul-ü Kibriya’nın Medine’ye hicretinden bir yıl sonra Hz. Fatıma’yla (a.s)
İmam Ali’yi (a.s) evlendirdiğini nakletmektedir.[7] Bu görüş, Taberi’nin İmam
Bakır’a (a.s) dayandırarak, İmam Ali’nin (a.s) hicretin ikinci yılı, Sefer ayından
kalan son birkaç gecede Hz. Fatıma’yla (s.a) evlendiğine dair, naklettiği
rivayetten daha uygundur.[8]
Ebulferec-i İsfahani "Mekatilu’t-Talibin"
kitabında Taberi’nin görüşüne yer vererek, devamında şöyle yazmıştır: … Ve daha
sonra Bedir Gazvesinden döndükten sonra Ali ile Fatıma evlendi.[9]
Allah Resulü (s.a.a) hicretin ikinci yılı, Zilhicce ayının
birinci gününde Hz. Fatıma’yı (s.a) Emire’l Müminin Ali’nin (a.s) evine
gönderdi.[10] Dolayısıyla Hz. Ali’yle (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) akdi ile
evliliği arası yaklaşık on aydır. Şayet Peygamber efendimizin nikâh akdini
okumakta (nikahlarını kıymada) aceleci davranması, görücülere açık bir cevap
vermek için ve evlilik için ise, aceleci davranmaması Hz. Fatıma’nın (s.a)
cismi olarak daha da rüşt etmesi içindi.[11]
Mihriye
Tarihi kaynaklarda Hz. Fatıma Zehra’nın (s.a) mihriye
miktarı 400 ile 500 dirhem olarak zikredilmiştir.[12] İmam Rıza’dan (a.s)
nakledilen bir hadiste efendimiz, “Mihrü’s-Sünnet” diye meşhur olan sünnetteki
mihriye miktarını 500 dirhem olarak belirtmiştir.[13]
500 dirhem, 1250[14] ila 1500 gram[15] arasında gümüş
demektir. O dönemde her on dirhem gümüşün bir altın dinar ettiği göz önünde
bulundurulursa, sünnete uygun mihriye miktarının 170 ile 223 gram[16] altın
olduğu ortaya çıkar (bu miktar, dirhem ve dinarın vezninde (ağırlığında)
yaşanan anlaşmazlıklardan dolayı takribî bir miktardır).[17] İmam Ali (a.s)
eşyalarından birini satarak Hz. Fatıma’nın (s.a) mihriyesini temin etmiştir. Bu
eşyanın ne olduğu hakkında ihtilaf vardır. Bazı tarihçiler şöyle yazmaktadır:
Zırh, koyun yünü, yemani gömleği veya deve. Her ne idiyse sattı ve parasını
Allah Resulüne (s.a.a) getirdi. Hz. Peygamber (s.a.a) hiç saymadan ondan biraz
aldı ve bir miktarını Bilal’e vererek şöyle buyurdu: “Bu parayla kızım için
misk (koku) al.” Geriye kalanını ise Ebu Bekir’e vererek, şöyle buyurdu:
"Kızımın yaşamı için gereken eşyaları al." Ammar Yasir ve Hz.
Peygamber’in (s.a.a) ashabından birkaç kişi de Ebu Bekir’e eşlik ederek,
çeyizleri hazırlamaya koyuldular. Şeyh Tusi çeyizin listesini şöyle kaleme
almıştır:
Yedi dirhem değerinde bir gömlek.
Dört dirhem değerinde bir başörtü; eşarp.
Hayber malı siyah bir kadife.
Hurma yapraklarından (üzeri kaytan türü iplerle örtülüp)
bağlanmış bir divan.
Yüzü kalın ketenden olan ve birinin içi hurma lifleriyle,
diğerinin içi ise koyun yünüyle doldurulan iki döşek.
İçleri izhirden (Mekke samanı veya Burya bitkisi;
yapraklarının tıbbi özelliği bulunan küçük yapraklı bir çeşit kokulu bitki)
doldurulmuş olan Taif derisinden yapılmış dört yastık.
Yünden yapılmış bir perde.
Hacer (Hacer’den maksat Bahreyn’in merkezi veyahut Medine
yakınlarında bulunan bir köy) yapımı bir hasır.
Bir el değirmeni.
Bakır bir leğen.
Deriden yapılmış bir kırba.
Ahşap bir kase.
Süt için bir kase.
Su taşımada kullanılan bir adet tulum.
İçi ziftlenmiş ibrik.
Yeşil bir sürahi.
Topraktan yapılmış birkaç testi.[18]
Hz. Fatıma’nın (s.a) düğünden sonra ihtiyaç sahibi bir
kadının isteği üzerine yeni gömleğini ona vererek, kendisinin eski elbisesiyle
yetindiği nakledilmiştir.[19]
Düğün Akşamı Velime
İslam Peygamberi (s.a.a) Bilal Habeşi’yi yanına çağırarak,
şöyle buyurdu: “Kızım ve amcamın oğlunun düğünüdür. Benim ümmetimin
sünnetlerinden birinin düğünlerde velime (düğün yemeği) vermek olmasını
severim. Şimdi Ensar ve Muhacirleri davet etmem için git ve bir koyun ve beş
müd (ağırlık birimi) arpa al.
Bilal, söylenenleri hazırlayarak Allah Resulünün (s.a.a)
yanına getirdi ve O hazret de onları önüne koydu. Halk, Hz. Peygamberimizin
(s.a.a) isteği üzerine gruplar halinde mescide giriyorlar ve yemeklerini
yedikten sonra da gidiyorlardı. Herkes doyup gittikten sonra yemeğin birazı
arttı. Allah Resulü (s.a.a) yemeğin kalan kısmından bir miktarını teberrük
ettikten sonra Bilal’e şöyle dedi: “Bunları kadınların yanına götür ve şöyle
de: Bu yemekleri yiyiniz ve beraberinizdekilere de bu yemekten yediriniz.”[20]
Hz. Peygamberin (s.a.a) Duası
Düğün velimesi verildikten sonra Allah Resulü (s.a.a)
Ali’yle (a.s) birlikte onun evine geldi ve Fatıma’yı (s.a) yanına çağırdı. Hz.
Fatıma (s.a) öne doğru geldiğinde eşinin, babası ile birlikte olduğunu gördü.
Resul-ü Kibriya (s.a.a) kızına “yanıma yaklaş” diye buyurdu. Hz. Fatıma’nın
(s.a) babasının yanına yaklaşmasından sonra Peygamber efendimiz (s.a.a) kızının
elini ve Ali’nin elini tuttu. Fatıma’nın (s.a) elini Ali’nin (a.s) eline koydu
ve sonra şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki ben senin hakkında hiçbir şeyi
eksik etmedim; kadrini bildim ve seni hanedanımın (ve insanların) en hayırlısı
(ve en alimiyle) evlendirdim. Allah’a yemin olsun ki seni dünya ve ahiretin
seyyidi ve serveri; salihlerden olan bir kimseyle evlendirdim… Şimdi evinize
gidin. Allah Teâlâ bu evliliği sizlere hayırlı kılsın ve işlerinizi
hayretsin.[21]
Allah Resulü (s.a.a) Esma binti Ümeys’e şöyle buyurdu: “Bana
bir su kabı getir”. Esma ayağa kalkarak içi su dolu bir kap getirdi. Hz.
Resulullah (s.a.a) bir avuç su alarak Hz. Fatıma’nın (s.a) başına serpti ve bir
avuç daha su alarak ellerine, bedenine boğazına serpti ve şöyle buyurdu: “Ey
Allah’ım! Fatıma bendendir ve ben de Fatıma’dan. Beni her çeşit rics ve
pislikten uzak tutup tahir ve pak kıldığın gibi, onu da (s.a) temiz ve pak
kıl.” Daha sonra Hz. Fatıma’ya (s.a) o sudan içmesini, yüzünü yıkamasını,
gargara ve istinşak yapmasını söyledi. Ardından bir su kabı daha isteyerek, Hz.
Ali’yi (a.s) yanına çağırdı ve aynı amel ve duayı ona da yaptı ve ardından
şöyle buyurdu: “Allah kalplerinizi birbirine yakın ve muhabbetli kılsın;
neslinizi mübarek ve hayırlı eylesin ve işlerinizi hayırlı etsin.”[22]
Hz. Peygamber’in Yakınına Taşınma
Düğünden birkaç gün geçtikten sonra, Hz. Fatıma’dan (s.a)
uzak kalmak Allah Resulüne (s.a.a) zor gelmeye başladı. Çünkü Hz. Fatıma (s.a)
yıllarca onun yanındaydı ve vasfında “Kim Hatice’nin yerini alabilir?! Halk
beni yalancı olarak saydıklarında, beni doğru sözlü bildi. Herkesin beni yalnız
bıraktığında, Allah’ın dinine canıyla ve malıyla yardımda bulunmuştur” dediği
Hz. Hatice’nin anısını her zaman canlı tutmaktaydı. Bundan dolayı gelin ve
damada kendi evinde yer vermek ve Hz. Hatice’nin yadigârının sürekli yanında
olmasını istiyordu. Kendi evinin yakınlarında bir oda bulabilseydi
rahatlayacaktı. Ama Medineli Müslümanların zahmete düşmesi muhtemeldi. Sonunda
gelin ve damada kendi evinde yer vermek istedi. Ancak evinde iki eşinin (Aişe ve
Sevde) olmasından dolayı bu da zordu. Bu durumu öğrenen "Harise b.
Numan" adlı sahabe Peygamberimizin (s.a.a) yanına gelerek, şöyle arz etti:
Benim evlerimin hepsi senin evine yakındır. Kendim ve neyim
varsa hepsi senindir. Benden aldığın mal, geride bıraktığın maldan daha çok
sevimli gelir bana. Allah Resulü onun bu sözlerine şöyle cevap verdi:
"Allah sana ecir versin." O günden sonra Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma
(s.a) Harise'nin evlerinden birine taşındılar.[23]
Kaynakça