Yeniden Dirilişin Cismani veya Ruhanî Oluşu

Her ne kadar akli deliller ahiret ve bu dünyevi hayat dışındaki başka bir dünyanın gerekliliğine tanıklık etse de ahiretin nitelik ve keyfiyeti, ahiretin sadece ruhani olup olmayacağı veya hem ruhani ve hem cismani olup olmayacağı ve de cisimsel dirilişi kabul etme durumunda bu cismin maddî mi yoksa misali mi olacağı akli deliller yoluyla kanıtlanabilecek konular zümresinden değildir.
GİRİŞ: 04.08.2021 09:01      GÜNCELLEME: 04.08.2021 09:01
Rasthaber -  Kesin olan şey, her din ve mezhepte Allah’a inanmak gibi ahirete inanmanın da var olduğudur. Dolayısıyla hikmetli bir yaratılışa inanan fertler -hangi din veya mezhepten olursa olsun- bâtınî vicdan ve derunî bilinçleri vesilesi ile bu genel inancı (diriliş) itiraf ederler. Ama onlar bunun niteliği hakkında görüş ayrılığı yaşarlar. Diriliş cisimsel midir yoksa ruhani midir, cisimsel olması durumunda ahiretteki beden insanın bu dünyada taşıdığı doğal beden gibi midir veya misali veya berzah bedeni olarak adlandırılan daha latif bir beden midir? Burada özet olarak bilginlerin görüşlerini dile getirecek ve sonra meşhur görüşü açıklayacağız:[1]

1. Bir gurup mütekellim dirilişi sadece cisimsel bilmiş, beden ve mekanizması dışında bir ruhun varlığına inanmamıştır.

2. Bir gurup filozof özellikle Meşşa ekolü takipçileri sadece ruhani dirilişe inanmış ve şöyle demişlerdir: Öldükten sonra ruhun beden ile ilişkisi kesilir, ama mevcut ruh maddeden yoksun olduğu için onda fena ve yokluk olmaz ve onun bedenle ilişkisi kesildikten sonra baki ve ebedi olur. Bu görüş, birinci gurup filozofların cisimsel diriliş hakkındaki şüphe ve eleştirilerini yanıtlayamamalarından kaynaklanmış, onlar da çaresiz olarak ruhani dirilişe inanmış ve cisimsel dirilişi inkâr etmiştir.

3. Birçok alim, arif, kelam âlimi ve Şeyh Mufid, Şeyh Tusî ve Hacı Nasır gibi Şiî âlimler, her iki görüşün ortasına inanmaktadır: Dirilişte ruh bedene döner ve neticede insanın dirilişi cisimseldir. Elbette bu cisim ruhsuz değil, ruh taşıyan bir cisimdir. Bu görüşü taşıyanlar iki gruba ayrılmıştır:

a) Onların bazıları kıyamette ruhun doğal ve kimyasal etki ve etkileşim içinde olan tabii ve maddî bir bedene döneceğine inanır.

b) Bir gurup da ruhun latif, maddeden arı, miktar ve şekil sahibi bir misal ve berzah bedenine döneceğine inanır. Bu latif beden bir tür dünya bedenine tekabül eder ve onu gören herkes “bu” dünyada yaşayan filan insandır der. Ama maddî olmadığından ve kimyasal ve fiziksel etki ve etkileşim kabiliyeti taşımadığından onunla arasında fark olur. Bu cisim insanın rüyada gördüğü cisimler gibidir.

Her ne kadar akli deliller, diriliş ve bu dünya dışındaki başka bir dünyanın gerekliliğine tanıklık etse de dirilişin niteliği, sadece ruhani veya cismani olup olmadığı ve cisimsel olması durumunda maddî mi yoksa berzah ve misal cismi mi olup olmadığı konuları akli deliller yoluyla ispat edilebilecek konular değildir. Bu yüzden büyük alim İbn Sina şöyle demektedir: “Bilinmelidir ki, dirilişin bir bölümü şeriat yoluyla nakledilmiş ve şeriat onu kabul etmiştir. Onu ispat etmek için şeriat ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) tasdik yolu dışında başka bir yol yoktur ve o bedenin dirilmesi ile ilgilidir. Cisimsel dirilişin niteliği ve onun detaylarını şeriat delili ve vahyin bildirimi ile kabullenmeliyiz; zira belirtilen kıstas insanlığın bu yolla hakikatleri kavraması için en güvenilir ve mükemmel ölçüdür.”[2]

Bundan dolayı dirilişin niteliği hakkında Kur’ân âyetleri ve hadislere müracaat etmek ve bu zor meselede onlardan yardım almak zorunludur.

Kur’ân ve Cisimsel Diriliş

Kur’ân âyetleri açıkça insanların dirilişinin kıyamet gününde sadece ruhani olmadığına, bunun hem ruhani ve hem cismani olduğuna tanıklık etmektedir. Aynı şekilde ruhun bağlı olacağı cisim de dünyevi maddî cisim olacaktır. Birçok ayet buna delalet etmektedir ve burada kısa olması için sadece bir kaçını belirtmekle yetiniyoruz:

Bazı âyetler kemiklerin dirilmesini muhal bilen kimselere yanıt vermektedir:

“De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”[3]

“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? “Evet, bizim onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.”[4]
Bir gurup ayet kıyamet gününde insanın kabirden kalkacağını ve hesaba çekileceğini bildirmektedir:

“Fakat bilmez mi ki kabirdekiler, dışarı çıkınca.”[5]

“Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.”[6]

Bazen Kur’ân cisimsel dirilişin imkânını, onun dünyada gerçekleşmesi aracılığıyla ispat eder. Uzeyr’in[7] şaşırtıcı serüveni ve Hz. İbrahim’in Allah’a cisimsel diriliş hakkındaki sorusu bu kabildendir.[8]

Kur’ân-ı Kerim’in bazen ilk hayata yöneltmesi ve bazen de Uzeyr veya Ashab-ı Kehf kıssasında olduğu gibi ölülerin dirilmesine dönük örnekler vermesinden, insanın yeni hayatının bu maddî bedenle birlikte olacağı neticesi elde edilir.

İmam Ali’nin Nehcü’l-Belağa’daki sözlerinden de diğer dünyada insanların dirilişinin tabii beden ile olacağını anlamak mümkündür. İmam Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Biliniz ki insanın bu nazik derisi ateşte dayanamaz, o halde kendinize merhamet edin…” [9]

“Diriliş zamanı gelecek, o zaman insanları mezarlıklardan çıkaracaklardır. Bu esnada onların tümü Allah’ın emriyle koşacak ve hızlıca dönüş yerine doğru ilerleyecektir.”[10]

“Yeryüzü içinde bulundurduğu her şeyi dışarıya atacak, Allah onları eski haldeyken yenileyecek ve dağılmışken toplayacaktır…” [11]

4. Renkli meyvelerden,[12] kuşların etinden[13] ve büyük gözlü kadınlarla evlenmekten[14] yararlanmak gibi cennette iyi fertlere vaat edilmiş birçok nimet, dirilişin cisimsel olmaması durumunda zor bir şekilde tasavvur edilebilir.

Sonuç: Meşhur mütekellim, filozof ve din âlimleri ayet ve rivayetlerden yararlanarak insanların kıyamet gününde dirilişinin cisimsel olacağına inanır.

–—

[1]     Molla Sadra, Mebde ve Mead, Ahmed bin Muhammed Hüseyni Erdekanî, Abdullah Nuranî, s. 433-436, Merkez-i Neşr-i Danişgahî, Tahran, şemsi 1362; Subhanî, Cafer, İlahiyat ve Mearifi İslâmî, s. 290-297, İntişarat-ı Şafak, Kum, 2.baskı, şemsi 1379.

[2]     İbn Sina, İlahiyat-ı Şifa, Hasanzade Amulî, Hasan, Makale-i 9, s. 460, İntişarat-ı Defter-i Tebligat-ı İslâmî, Kum, 1. baskı, şemsi 1376.

[3]     Yasin, 79.

[4]     Kıyamet, 3-4.

[5]     Adiyat, 9.

[6]     Yasin, 51.

[7]     Bakara, 259.

[8]     Bakara, 260.

[9]     Meadihah, Abdulmecit, Hurşid-i bi-Gurub-i Nehcü’l-Belağa, hadis 182, s. 218, Neşr-i Zerre, 1. baskı, şemsi 1373.

[10]    a.g.e, hadis 82, s. 80.

[11]    a.g.e, hadis 108, s. 125.

[12]    Mürselat, 42; Muminun, 19; Saffat, 42; Duhan, 55.

[13]    Vakıa, 21; Tur, 22.

[14]    Rahman, 72; Vakıa, 22.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM