Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Şehit Bedreddin,
Suriye'nin başkenti Şam yakınlarındaki bir askeri havaalanı yakınında 14 Mayıs
2016'da tekfircilerin roket ve topçu saldırısında şehit edildi.
Nasrallah, konuşmasının başında, Şehit Bedreddin'in ailesini
tebrik etti ve taziyelerini sundu ve geçen yıl korona nedeniyle bu anma
töreninin yapılması için şartların sağlanmadığını söyledi.
Seyyid Hasan Nasrallah, özellikle yurtdışında yaşayan ve oy
kullanmak için uzun kuyruklar oluşturan Lübnan vatandaşları olmak üzere, parlamento
seçimlerine katıldıkları için Lübnan halkına teşekkür etti ve şu ifadelerde
bulundu: ‘Bu vatandaşların bir kısmı Hizbullah ve müttefiklerine oy verdikleri
için sorunlar yaşamış olabilirler ama yine de oy kullandılar ve onların
hepsinin takdir edilmesi gerekiyor.’
Şehit Bedreddin hayatını Siyonistlere ve tekfircilere karşı
savaşarak geçirdi
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında Şehit Bedreddin'in
şahsiyetine değindi ve şunları söyledi: ‘Şehit Bedreddin gibi pek çok kişi
cihatla meşgul olduklarından dolayı halk tarafından tanınmıyor. Onların
resimleri de gizlidir. Ama şehadetlerinden sonra onların gerçek adı açıklanıyor
ve hayatları hakkında belgeseller yapılıyor.
Şehit Bedreddin büyük bir cesaret ve kararlılığa sahipti. Bu
şehit, bütün hayatını Siyonistlerle ve tekfircilerle mücadeleye harcadı. Bu
şehit, mümin ve mücahit olan neslin sembollerinden biridir. Şehit Bedreddin,
Filistin'den Lübnan'a ve Suriye'ye kadar tüm savaş meydanlarında Zülfikar
adıyla yer aldı.
Nekbe olarak adlandırılan Filistin’in1948'de işgali, tüm
Arap ülkeleri ve bölge milletleri için bir yenilgiydi. Halkımız bu
başarısızlığın sonuçlarıyla mücadele etmeye devam ediyor. Bölgemiz de savaş
yoluyla yıpranıyor ve 74 yıldır savaşla karşı karşıyadır.’
Filistin artık Arap ülkelerini beklemiyor
Seyyid Hasan Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: ‘İşgal
felaketinden daha önemli olan, Filistin halkının son on yıllardaki konumudur.
Filistin halkı uzun süredir kararını verdi ve artık tüm sahalarda ve
meydanlarda var. Bu millet artık Arap ülkelerini, Arap Birliği'ni, İşbirliği
Teşkilatını, Güvenlik Konseyi'ni ve Birleşmiş Milletler'i beklemiyor. Son 20
yılda Filistin halkının çoğunun direniş seçeneğine olan inancının her
zamankinden daha güçlü olduğunu düşünüyorum.
Arap ülkelerinin Filistin'i özgürleştirebilmesi
bekleniyordu. Ancak bu, Kudüs'ün, Batı Şeria'nın, Golan Tepeleri'nin, Şeba
Çiftlikleri'nin ve Sina bölgesinin kaybedilmesine yol açtı. Lübnan da Filistin
gibi bu felakete şahit olabilirdi. Direniş olmasaydı Lübnan'a ne olacağını bir
düşünün? Lübnan halkının akıbeti ne olurdu? Lübnan halkının başına nasıl bir
felaket gelebilirdi? Filistin halkı ve Arap uluslarının 1948'den 1968'e kadar
beklediği gibi, Lübnan halkı da Lübnan'ın İsrail'den kurtarılması için birleşik
bir Arap stratejisini beklemek zorunda kalacaktı.’
Arap dünyası Filistin'i özgürleştiremiyor ve destekleyemiyor
Hizbullah Genel Sekreteri, Arap ülkelerinin Siyonist rejimle
ilişkilerinin normalleşmesini eleştirerek, “Lübnan halkı bu ülkelerden ne bekliyor
ki” dedi ve şunları söyledi: ‘Gerçekten İsrail'in karşısında duran ve bu yolda
şehit feda eden tek rejim Suriye idi. Bedreddin kuşağının özellikleri burada
devreye giriyor. Bu nesil, Arap ülkelerini, İslam örgütlerini, uluslararası
toplumu, Güvenlik Konseyi'ni beklemedi ve direniş, İsrail saldırılarının ilk
saatinden itibaren düşmanla doğrudan karşı karşıya geldi ve ona karşı savaştı.
Arap dünyasının Lübnan'ı destekleyebileceğini kimse
düşünmesin. Arap dünyası birlikteyken bile Filistin'i kurtaramadı ve bugüne
kadar Filistin'i destekleyemedi. Hatta Lübnan'ı özgürleştirmeye bile yardımcı
olmadı. Ama Bedreddin kuşağı bu ülkeleri beklemedi. Arap dünyası ile ilişkiler
tartışılmayacak ilkelerden biridir ama bu ülkelerden yardım beklememeliyiz. O
dönemde Lübnan'ı sadece Suriye ve İran İslam Cumhuriyeti destekliyordu.’
Hiç kimse Arap rejimlerine güvenemiyor
Seyyid Hasan Nasrallah şu ifadelerde bulundu: ‘Arap ülkeleri
ile Siyonist rejim arasındaki 74 yıllık savaşın ardından Lübnan'da kimse Arap
rejimlerine güvenmiyor.
1983'te Lübnan hükümeti, zayıflığından dolayı Siyonist
rejimle müzakerelere girdi ve utanç verici bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşma
Lübnan'a hiçbir egemenlik bırakmamış ve iki milletvekili dışında tüm gruplar bu
anlaşmayı onaylamıştır. Bu anlaşma, bugün egemenlik ve Arap dünyasıyla bağları
olduğunu iddia eden bir grup tarafından desteklenmiştir. Ancak bazı milliyetçi
gruplar ve Müslüman âlimler bu anlaşmaya karşı çıkmıştır ve Suriye ve İran da
bu anlaşmaya şiddetle karşı çıkmıştır.
Lübnanlı direniş grupları bu anlaşmayı engelledi ve
Bedreddin nesli bu anlaşmaya teslim olmadı. Hükümet, Ortadoğu'nun en güçlü
ordusuna sahip ABD destekli bir düşmana karşı Lübnan'ı desteklemek için 17
Mayıs'ta ne yaptı? Hükümet yetkilileri o dönemde en kötü seçimi yaptılar ve
zayıflık ve teslimiyetten dolayı düşmanla müzakere etmeye ve Lübnan'ın onurunu
ve özgürlüğünü ihlal eden bir anlaşmaya varmaya yöneldiler. Karar vermeye
cesaret eden adil ve yetenekli bir hükümet oluşturulmalıdır. Fakat bu hükümet
ABD'ye ve müstekbir ülkelere meydan okuyabilir ve ulusal çıkarları savunabilir
mi?’
Seyyid Hasan Nasrallah, Şehit Bedreddin'in Siyonistlere
karşı mücadelede ve Siyonist rejime karşı birçok operasyonu yönetmedeki rolüne
değinerek şunları söyledi: ‘Direniş 1996'da Siyonist casus ağlarını yok etmeyi
başardı. Şehit Bedreddin de bu konuda hükümetin yanındaydı. Esir değişimi ve
Lübnan'ın kurtuluşu konulu tüm görüşmelerde hazır bulundu. Lübnan'ın bugüne
kadar İsrail düşmanına karşı kendini savunmasına yardım eden oydu. Direniş,
ordu ve güvenlik güçleriyle birlikte Lübnan'da iç güvenliği sağladı.
Güvenlik servisleri, Siyonist rejimin casus ağlarını yok
etmeye kararlıdır. Tüm siyasi grupları bu eyleme destek vermeye çağırıyoruz. Bu
konu ve direnişin kabiliyetinin artması, Siyonist rejimin daha fazla paralı
askere ihtiyaç duymasına ve onları profesyonel olmayan bir şekilde göreve
almasına neden oldu. Askeri mahkeme de bu konuyu ciddiye almalı ve bu kişilere
ağır cezalar vermelidir.’
ABD, Hizbullah'ın el-Kuseyr Taarruzuna katılmasına şaşırdı
Seyyid Hasan Nasrallah, Şehit Bedreddin'in Suriye savaşında
yer alması konusuna da değindi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Bu şehit, Suriye
savaşını ilk aşamasından itibaren Lübnan’dan yönetti, ancak durum kötüleştikten
sonra Suriye'nin içinde bu görevi üstlendi. Elbette, önümüzdeki yıllarda
Suriye'ye karşı savaşın amaçlarının ne olduğunu gösterecek belgeler ortaya
çıkacaktır ve bu amaçların çoğu Suriye’nin gaz, petrol ve kaynaklarına yönelik
açgözlülüktür. Şehit Bedreddin bu
savaşta güçlü bir şekilde varlık gösterdi.’
Hizbullah Genel Sekreteri, Kuseyr Taarruzuna ve Hizbullah'ın
bu savaş için kararını verdiğine değinerek şunları söyledi: ‘Binlerce
kardeşimiz savaşa gitti. Bu grubun liderleri, özellikle de Amerikalılar,
Hizbullah'ın Kuseyr Taarruzuna girmesine şaşırdıklarını itiraf ettiler. Bu
savaşın stratejik gelişmelere yol açan sonuçları oldu. Bu savaşta şehitlerimiz
Suriye güçleriyle birlikte savaşın seyrini değiştirmeyi başardılar. Bu savaş,
ez- Zabadani ve Kalamun dahil olmak üzere sınır bölgelerinin kurtuluşunu
sağladı. Bu savaş Lübnan'ı intihar İHA’larından kurtardı.
Lübnan’da İsrail’i destekleyenler yenilgiden başka bir şey
elde edemediler
Seyyid Hasan Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: ‘Siyonist
rejime güvenen ve onu desteklemek için kaleler haline gelen bazı Lübnanlılar
yenilgi ve kaçıştan başka ne kazandı? Başka bir grup Arap ülkelerinin
stratejisini bekliyor, ancak hiçbir şey elde edemediler. Bir diğer grup ise
Lübnan halkının iradesinden kaynaklanan direnişi istiyor ve bu grup kazandı.
Tabii ki Lübnan'da hala seçenekler üzerinde bir savaş var. Ancak seçimlerimizin
ve siyasi tercihlerimizin doğru olduğunu ve kazandığını söylemekten gurur
duyuyoruz.
Lübnan'daki İsrail destekçileri ciddi şekilde mağlup edildi.
Lübnan'ın onuru ve izzeti için birçok fedakârlık yapan ve çok sayıda şehit
veren ve hapse atılan Lübnanlı gruplardan biriyiz. Ülkeyi herkesten çok
kurtaran grubuz, ancak Lübnan'da hala boşluk var ve birçok sorun ve zorlukla
karşı karşıyayız.’
Lübnan'ın sorunu direnişin silahı değil, geçim kaynağıdır
Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın elektrik, un, ilaç ve
yakıtla ilgili sorunlarına da değindi ve şunları söyledi: ‘Asıl sorun, direnişin silahı değil, ekonomik
ve geçim krizi ve ekmek krizidir. Kırk yıldır Lübnan'ın özgürlüğü, güvenliği,
onuru ve izzeti için silah taşıyoruz. Bu başarıları sürdüreceğiz. Ne yabancı
pasaportu ne de ikinci vatandaşlığı olmayan biziz. Yurtdışında gayrimenkulümüz
yok. Biz burada doğduk ve burada öleceğiz. Dolayısıyla milletimizi ve
vatanımızı terk edeceğimiz gün de gelmeyecektir.
ABD'ye bağlı siyasi grup, halkın sorunlarıyla ilgilenmiyor.
Bazı dünya ekonomistleri, Ukrayna ve Rusya savaşı nedeniyle İsrail ile
ilişkilerini normalleştiren ülkeler ve Lübnan da dâhil olmak üzere 64 ülkenin
çöküşün eşiğinde olduğunu söylüyor. Bu ülkelerden biri de varlıklarını satmaya
başladı. Dolayısıyla kimse, İsrail ile ilişkilerimizi normalleştirseydik
iflastan kurtulacaktık diyemez.’
Hizbullah Genel Sekreteri, Lübnanlı milletvekili ve
yetkilileri vakit kaybetmemeleri ve ülkenin ekonomik sorunlarını çözmemeleri
konusunda uyardı ve şunları vurguladı: ‘Bu durum, parlamento ve yeni hükümetin
derhal harekete geçmesini gerektiriyor. Ayrıca Doğu ile Batı arasındaki
ilişkiyi ve ABD'ye teslim olmamayı mantıksal olarak destekliyoruz. Bu nedenle
Suriye ile ilişkilerimizi hızla yeniden kurmalıyız. Suriye ile ilişkilerin
yeniden tesis edilmesinden en fazla fayda sağlayacak ülke Lübnan'dır.’
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının sonunda, mevcut krizden
çıkmak için gaz ve petrol çıkarılması gerektiğini vurguladı ve şunları söyledi:
‘Dünya Bankası'ndan borç almamalıyız. En iyi yol, hazinemizi denizden
çıkarmaktır. Avrupalıların şimdi gaza ihtiyacı var. Bu tarihi bir fırsattır.
Herkesi bu konuda sorumlu davranmaya çağırıyoruz.’