Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un davetine icabetle
gittikleri Almanya seyahatini tamamladıklarını dile getiren Erdoğan, ziyaret
kapsamında Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Şansölye Olaf Scholz'la
etraflıca görüşmeler yaptıklarını aktardı.
Heyetlerin de katılımıyla yemekli bir görüşme
gerçekleştiğini anlatan Erdoğan, Türkiye-Almanya ilişkilerini çok geniş
çerçevede ele aldıklarını söyledi.
Erdoğan, 1960'lı yıllardan bugüne kadar devam eden süreç
sonunda Almanya'nın 5 milyona yakın Türk'ün bulunduğu bir ülke haline geldiğini
ifade ederek, "Şu anda Almanya ile ikili ticaret hacmimiz 45
milyar doları aşmış durumda. Bu yılsonu itibarıyla 50 milyar dolar hedefini
yakalamayı öngörüyoruz. Bu hedefin tutturulmasıyla birlikte, yeni hedefimiz 60
milyar dolar ticaret hacmine ulaşmak olacak" diye konuştu.
Halihazırda 8 binden fazla Almanya kökenli şirketin
Türkiye'de faaliyet gösterdiğine değinen Erdoğan, turizm sektörüne
bakıldığında, Türkiye'ye gelen ziyaretçi sayısı bakımından Almanya'nın, Rusya
ile adeta bir yarış halinde olduğunu ve ilk sıralarda yer aldığını kaydetti.
Geçen yıl 5,6 milyon Alman vatandaşının Türkiye'de ağırlandığına işaret eden
Erdoğan, "Halklarımız arasında da güçlü ilişkiler söz konusu.
Sayısı 3,5 milyona yaklaşan Türk toplumu Almanya'nın ekonomik, sosyal, kültürel
hayatına ciddi katkılar sağlıyor. Ziyaretimiz, köklü ilişkilerimizde yeni bir
sayfa açmak, ikili ve bölgesel işbirliğimizi geleceğe taşımak açısından büyük
önem arz ediyor" ifadelerini kullandı.
Görüşmelerde ikili ilişkilerin ekonomik, ticari ve insani
boyutlarının yanı sıra güvenlik, savunma sanayii başta olmak üzere birçok alanı
gözden geçirme fırsatı bulduklarını bildiren Erdoğan, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
"Terörle mücadele kararlılığımızı ve Almanya'dan
güvenlik alanında daha yakın işbirliği beklediğimizi kendilerine anlattık.
Muhataplarımızla Avrupa Birliğine üyelik sürecimizin yeniden canlandırılması,
vize muafiyeti ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi yönünde de olumlu gelişmeler
beklediğimizi paylaştık. Fakat Avrupa Birliğinin ülkemize karşı ön yargılı
tutumu maalesef sürüyor. Son olarak Avrupa Komisyonunun '2023 Türkiye'
raporunda bir kez daha bunu gördük. Diğer taraftan karşılıklı yatırımların teşviki
de gündemimizde yer aldı. Yatırımların artması için gereken desteği vermeye
hazır olduğumuzu dile getirdik. İşbirliğimiz açısından gelecek vadeden enerji,
çevre, iklim değişikliği, dijital dönüşüm ve yeni teknolojiler gibi alanlara
odaklanılması hususunda fikir birliği içerisinde olduğumuzu gördük."
'Ukrayna'da ne yaptılarsa İsrail'de de aynı şeyleri
yapıyorlar'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerde ağırlıklı olarak Gazze
konusunun da yer aldığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bu noktada maalesef Sayın Cumhurbaşkanının da Sayın
Şansölyenin de takıldıkları nokta ağırlıklı olarak Hamas'ın durumu. Bu konuda 7
Ekim tarihinde Hamas'ın attığı adımdan dolayı işin failinin Hamas olduğunu
düşünüyorlar. 'Siviller öldürüldü, şöyle oldu, böyle oldu' diyorlar. Biz de
aksini kendilerine ifade ettik. İsrail'in bir terör devleti olduğunu açık net
olarak söyledik. 'Ne yazık ki Filistin'de 13 bin çocuk, kadın, yaşlı,
öldürüldü. Bunları görmüyorsunuz. Bunları bir kenara koyuyorsunuz. Ama İsrail
tarafındaki 100-200 ölümü, tablonun özeti olarak bize anlatmaya
çalışıyorsunuz.' dedik. Maalesef tespitlerinde yanlış bir odaklanma var.
Ukrayna politikasını aynen burada da uyguluyorlar. Ukrayna'da ne yaptılarsa
İsrail'de de aynı şeyleri yapıyorlar. 'İsrail haklı' deyip, silahsa silah,
paraysa para tüm imkanları sınırsız bir şekilde buraya aktardıklarını
görüyoruz."
Şansölye'nin basın toplantısında "Bu bizim görevimiz,
İsrail'e bu mali destekleri, bu silah desteklerini veriyoruz." dediğini
aktaran Erdoğan, "Bunu görüşmemizde de tekrar ederek, 'Bu
destekleri vermek durumundayız. İsrail savunma konumunda.' diye konuştu.
Neticede İsrail'in yaptığını nefsi müdafaa olarak kabul ediyor, Filistin'in
direnişini nefsi müdafaa olarak görmüyorlar. Zaten orada ne kaldı? Gazze
halkını kuzeyden güneye sürüklediler. Orada da havadan, denizden, karadan, her
taraftan bombalıyorlar. Bölgede Theodor Herzl'den başlayıp hala devam eden, o
topraklarda Filistinlileri yok etmek ve sıfırlamak anlayışı hakim"
değerlendirmesinde bulundu.
'Gazze için birçok adım atıyoruz ve bunların başında
sağlık alanındaki adımlar geliyor'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin sorularını da
yanıtladı. Gazze'den kanser hastalarının tedavi için Ankara'ya getirilmesinin
hatırlatılarak "Gazze için atılacak yeni adımların" sorulması
üzerine Erdoğan, "Gazze için birçok adım atıyoruz ve bunların başında
sağlık alanındaki adımlarımız geliyor. 27 kanser hastasının ülkemize
getirilmesi bu işin sadece bir cüzü, yoksa hasta sayısı çok çok fazla. Cerrahi
müdahale yapılacak olanlar, zaten yüzlerce ve onları henüz oradan
çıkartamıyoruz. Biz diyoruz ki 'Bizim hastanelerimiz müsait. Yeter ki
çıkartalım, yeter ki müsaade etsinler. Alalım onları, bizim hastanelerimizde
tedavilerini yapıp gönderelim.' Biz ülkelerden bir ülke, diyarlardan bir diyar
değiliz. Gönlümüz de gönül coğrafyamız da geniş" ifadelerini
kullandı.
Gıda, ilaç, su gibi temel ihtiyaçları karşılamak amacıyla
hava ve deniz yoluyla sevkiyatlar neticesinde yüklü bir yardımı bölgeye
ulaştırdıklarını vurgulayan Erdoğan, "Siyasi arenada Gazze'ye yönelik
destek ve uluslararası toplumda farkındalık oluşturma çabalarımız hız kesmeden
devam ediyor. Gazze için atılacak en doğru adım, bir an önce ateşkesin
sağlanmasıdır ve önceliğimiz ateşkesle birlikte kalıcı barışı tesis etmek
olacak. Ateşkes sağlandığı takdirde İsrail'in sebep olduğu yıkımı tazmin etmesi
için ne gerekiyorsa yapacağız. Gazze'deki hasar görmüş altyapıyı yeniden inşa
etmek, yıkılan okullar, hastaneler, su ve enerji tesislerinin yeniden yapılması
için çaba harcayacağız. Ateşkesin sağlanmasının ardından Gazze halkının yaşam
koşullarını iyileştirmek, umutlarını yeşertmek için elimizden geleni yapacağız.
Dünya Gazze'ye yüz çevirse de Türkiye olarak mazlumların yanında yer aldık,
almaya devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
'Refah sınır kapısının açık tutulması son derece
önemlidir'
Erdoğan, bir gazetecinin, "İsrail'in tehdidine
rağmen yardımların ulaştırılması amacıyla Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nın
açık tutulması mümkün olabilir mi? Bu konuda Mısır başta olmak üzere bölge
ülkeleri cesaretlendirilebilir mi sizce?" sorusunu şöyle
yanıtladı:
"Şu anda Mısır bir yere kadar cesaret gösteriyor. Refah
sınır kapısının açık tutulması son derece önemlidir. Gazze'yi hayatta tutan,
oradaki sivilleri masumları yaşatan bir hayat damarı haline geldi.
Yardımlarımız sınırlı da olsa oradan kardeşlerimize ulaşıyor. İsrail bu
yardımları engellemeye, Gazze'yi açlığa, susuzluğa mahkum etmeye çalışıyor ve
zaman zaman yardımların geçişini engelliyor. Ancak biz yılmıyoruz, uluslararası
yardım kuruluşlarını, Birleşmiş Milletleri devreye sokuyor, yardımlarımızı
istediğimiz ölçüde olmasa da ulaştırıyoruz. Bizler Gazze'yi hayatta tutmaya
devam edeceğiz. Engellemelere rağmen edeceğiz. Başta İslam ülkeleri olmak üzere
bütün dünya bu yardımlar için seferber olmalıdır."
Türkiye'nin çabalarıyla, İslam İşbirliği Teşkilatının
bildirisine, İsrail yetkililerinin tehdit olarak öne sürdüğü nükleer
silahlarının araştırılıp, dünya gündemine getirilmesi maddesinin girdiği
anımsatılarak, "Netanyahu da bundan rahatsız oldu, Arap
liderlerini 'Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız susun' diye tehdit etti. Siz de
grup toplantısında 'Elinde atom bombası var mı yok mu?' diye sordunuz. Cevap
verebilir mi bu soruya Netanyahu? Şayet veremezse, Uluslararası Atom Enerji
Ajansının iddiaları araştırmasını sağlamak için nasıl bir yol
izlenebilir?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu an itibarıyla
bini aşkın avukat Uluslararası Ceza Mahkemesine bu savaş suçlarının
sorgulanmasına yönelik, soruşturma açılması için başvuru yaptı ve bu başvurular
devam ediyor" dedi.
'İsrail'in nükleer silahları şüpheye yer bırakmayacak
biçimde denetlenmelidir'
Erdoğan, diğer taraftan da İsrail'in Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na taraf olmadığına dikkati çekerek, şunları
kaydetti:
"Taraf olmadığı için ilk etapta kurallarına da tabi
olmuyor. Ama üye ülkelerin nükleer güvenlik adına Uluslararası Atom Enerjisi
Kurumuna başvurup bir denetleme mekanizması isteme durumu var, onu şu anda
harekete geçireceğiz. Oradaki kurulu toplayacak, bu talebe dair bir karar
verecekler. Bu süreç biraz zaman alacak. Kurul kararını Atom Enerjisi Kurumunun
üst organı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine göndermeleri gerekiyor.
Orada Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail'in yanında durup bu konuyu veto
etmesi mümkün. Ancak bu konunun, o zeminde tartışılır hale gelmesi bile muazzam
bir durum. Şu ana kadar İsrail ile ilgili böylesi bir başvuru resmi kayıtlara
ilk defa geçiyor. Bunun ilerletilmesi bölgedeki stratejik çıkarları dengeleme
açısından çok önemli bir konu. Buradan baskı kurmaya devam edeceğiz. Biz
Türkiye olarak bu çağrıyı yapıyoruz. Vakit çok geç olmadan İsrail'in nükleer
silahları şüpheye yer bırakmayacak biçimde denetlenmelidir. Biz bunun takipçisi
olacağız. Tüm dünya kamuoyuna da bunun peşini bırakmama çağrısı
yapıyorum."
'Netanyahu gidicidir, kurtuluyoruz'
"Netanyahu'ya 'gidicisin' dediniz. Ne durumda
Netanyahu'nun hali? Gelişmeler ne gösteriyor Netenyahu için?" sorusu
üzerine Erdoğan, "Netanyahu gidicidir, kurtuluyoruz. İnşallah
İsrail de kurtulacak ondan, tüm dünya Yahudileri de kurtulacak" diye
konuştu.
Şu anda kendi ülkesinde halkın yüzde 60-70'inin
Netanyahu'nun karşısında olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü hem ülkesine hem dünyaya ciddi fatura ödetiyor.
Şu anda herkes onu silahla besliyor, parayla besliyor ama bu durum onu
destekleyen ülkelere bir bedel ödetiyor. Yeter ki biz güçlü olalım. Biz güçlü
oldukça bu durum çok farklı şekilde Allah'ın izniyle gelişir. Buna inanıyorsak
mesele yok. İsrail yönetiminin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması için
birçok delil mevcut. İsrail'in işlediği savaş suçlarını bir Müslüman ülke
işlemiş olsaydı, uluslararası yargı yolu için özel bir çabaya gerek dahi kalmaz,
süreç resen başlatılırdı. Biz önyargısız bir biçimde bu suçların
cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız. İsrail'in işlediği suçların
peşini herkes bıraksa da biz bırakmayacağız."
'İsrail bu suçları taammüden işlemiştir'
İsrail'in, Hamas'ın karargahı olduğu gerekçesiyle Gazze'deki
Şifa Hastanesini vurduğu ve Netanyahu'nun "Giremezsiniz dediler,
girdik" açıklamasının hatırlatılması ve "Amerika
Birleşik Devletleri’nin de bu istihbaratlarla hastane bombalanmasına yol
verdiği ortaya çıkıyor. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?" sorusu
üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Hatırlayın, Amerika Birleşik Devletleri kitle imha
silahı yalanıyla Irak'ı işgal etmişti. O zaman bu dezenformasyon anında ne
yazık ki çürütülemedi. Bugün İsrail benzer şekilde birçok yalan üzerinden kendi
işgalini, saldırganlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün de uydurma
bahanelerle Gazze'de işledikleri savaş suçlarına kılıf bulma gayretindeler.
İsrail bu suçları, bilmeden ve yanlışlıkla değil aksine taammüden işlemiştir.
Tüm katliamlar tasarlanmış, kadınların, erkeklerin, çocukların nerede nasıl
öldürüleceği tek tek planlanmıştır. İsrail, bırakın tüfeği, hastaneye topla
tankla giriyor. Halen hastanenin altından tünel arıyorlar. Bütün bunların
hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.
7 Ekim'den itibaren özellikle İsrail'de artık bizatihi
devlet, hükümet yetkililerinin doğrudan bile isteye yalan söylediğini defalarca
gördük ve bunlar bir yalanı artık sosyal medya kullanıcıları üzerinden değil,
bizatihi kendi basın açıklamalarıyla yaymaya başladılar. Artık panikle bizzat
resmi yetkililer dezenformasyona sarılıyorlar."
İletişim Başkanlığı bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele
Merkezi aracılıyla 7 Ekim'den itibaren hızlı şekilde İsrailli yetkililerin
söylediği yalanları ifşa edip, gerçeğini paylaştıklarını ve bunu uluslararası
medyaya hızlı şekilde ilettiklerini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Böylelikle de İsrail'in maskesini düşürmüş oluyoruz.
Böylelikle de İsrail'e yönelik ciddi bir uluslararası baskı oluşuyor. İsrail'in
söyledikleri medyada kolaylıkla dolaşamaz hale geldi. Zira biz doğrudan
İsrailli yetkililerin paylaştığı ve söylediği 100'ün üzerinde yalanı,
uluslararası medyada haber olacak şekilde deşifre ettik ve bu süreç devam
ediyor. Dolayısıyla burada İsrail'in daha önce zaman zaman uyguladığı ve daha
çok kapalı aktörler, satın aldıkları birtakım gazeteciler üzerinden uyguladığı
yöntemi şimdi kendilerinin bizzat tatbik ettiklerini ve bununla hızlı aktif ve
doğru kanallar aracılığıyla mücadele edilmesi gerektiğini gördüğümüz için bu
mücadeleyi veriyoruz."
'İsraillilerin de Filistinlilerin de esir tutulmasını
istemeyiz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, İsrailli rehinelerin ailelerinin
yazdığı yardım çağrısı içeren mektup hatırlatıldı, "Bir insani
müdahalede bulunma imkanınız olabilir mi rehinelerden haber almamız hatta
kurtarılması noktasında?" sorusu yöneltildi.
"Hamas'ın elinde tuttuğu İsraillilerin ailelerince
tarafıma yazılmış mektupta bizim yakınlarının salıverilmesi ile ilgili devreye
girmemiz talep ediliyor. Biz İsraillilerin de Filistinlilerin de esir
tutulmasını istemeyiz" ifadelerini kullanan Erdoğan, Hamas'ın bu
rehineleri bırakmamak gibi bir bakış açısı bulunmadığını ifade etti.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"'Bırakırız' diyorlar zaten. İstedikleri, İsrail
tarafından hukuksuzca tutuklanan küçük yaştaki çocuklardan tutun annelerin ve
babaların da aralarında bulunduğu tutsakların salıverilmesi. Düşünün İsrail
yönetimi 5 yaşındaki çocukları tutuklayacak kadar insanlıktan çıkmış durumda.
İsrail'in sivil katliamlarından Hamas'ın elindeki rehinelerin bir bölümü
etkilenmiş durumda anladığımız kadarıyla. İşin şöyle bir yönü de var. İsrailli
aileler bize bu yöntemle ulaştıklarına göre kendi hükümetlerinden umudu kesmişler.
Zaten İsrail'in Gazze'de şu ana kadarki tutumu, kendi vatandaşları dahil orada
kim varsa katletmek şeklinde. Bu konuyla ilgili İstihbarat Teşkilatımızı
devreye soktuk, şimdi onlar bu konuyu araştırıyorlar. Bir netice alabilmek için
çalışıyoruz. Netice alabilirsek ne ala."
'Tarihsel sorumluluğumuzun bilincindeyiz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Filistin meselesini bu
denli savunan Türkiye gibi bir ülke ve sizin gibi bir lider var mı? 'O da benim
ve bizim gibi bu işe asılıyor' diyebileceğiniz biri var mı?" sorusu
üzerine, herkesin elinden geldiğince bir şeyler yapmaya gayret ettiğini
belirtti.
Türkiye'nin bu haklı davaya tam desteğinin Filistin'in
sesinin duyulmasını sağladığını aktaran Erdoğan, "Bizler tarihsel
sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve buna uygun hareket ediyoruz. Niyetimiz halis
olduğu için ortaya koyduğumuz tezlerin haklılığına itibar da o derecede
artıyor" diye konuştu.
En son İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Ortak
Zirvesi'nde de yine bu itibarın sonuçlarını gördüklerini dile getiren Erdoğan,
zirvenin sonuç bildirgesini Türkiye'nin önerileri ve tezlerinin
şekillendirmesini son derece kıymetli bulduğunu belirtti.
Erdoğan, "Artık hemen hemen her konuda Türkiye'nin
ne dediğine tüm dünya bakıyor. Biz de milletimizden aldığımız güçle,
Türkiye'nin itibarına yakışır çıkışlar yapıyoruz. Bizim sesimizin gür olmasının
temel dayanağı, arkamızda dimdik duran milletimizin güveni ve sarsılmaz
desteğidir. Biz bu millete bir söz verdik, dikleşmeden dik duracağız dedik. Bu
ülkenin ve kardeşlerinin itibarını, onurunu asla yere düşürmeyiz, her yerde en
güçlü biçimde savunuruz" ifadelerini kullandı.
'Birçok ülke tarafından eleştiriliyor'
"Avrupa Birliği ülkelerinin bundan sonraki tavrını
Gazze konusunda özellikle nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü Avrupa
başkentlerinde kitlesel eylemler her geçen gün artıyor" sorusu
üzerine de Erdoğan, şunları kaydetti:
"Avrupa Birliği ülkelerinin tutumunu göreceğiz. Almanya
Başbakanı Scholz'a da dedim. Berlin'de gösteriler vardı. Fransa'da var.
İngiltere'de var. Amerika'da var. Beyaz Saray'ın önüne kefenleri getirip
yerleştirdiler. Bunlar herhalde dünyaya bir mesaj veriyor. Scholz'a '121 ülke
insani ateşkese 'evet' diyor. 40 ülke maalesef çekimserler arasında. Sizi de
onların arasında gördük, buna da üzüldük.' dedim. Onun için bizim şimdi yeni
yapacağımız tur çok önemli. Bu turda belki dolaşacağız, belki telefon diplomasisiyle
sürdüreceğiz ama bu takibi devam ettireceğiz. İsrail'in barbarlığı, orantısız
güç kullanımı, pervasızlığı artık birçok ülke tarafından eleştiriliyor."
'Türkiye, gücünü de tüm imkanlarını da insanlık onuru
için kullanır'
Bir gazetecinin, "Malumunuz İsrail'in zulmü ortada.
Netanyahu'nun aslında bu yöntemlerini açıklama yolu da ilginç kehanetler
üzerinden ilerliyor. Dolayısıyla siz de geçtiğimiz günlerde 'güçlü olmazsak
bizi bu topraklarda yaşatmazlar' dediniz. Çok önemli bir ifadeydi. Son dönemde
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet'ten çok yönlü ve
çok boyutlu operasyonlar görüyoruz. Türkiye neye hazırlanıyor bölgesel ve
küresel olarak?" sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Karabağ'da, Libya'da neye hazırlandıysak, aynı
şekilde Türkiye'deki terörle mücadelede Allah'a hamdolsun adeta terörü ortadan
kaldırdıysak, yarın bir gün başımıza gelebilecek herhangi bir terslikte eğer
güçlü bir orduya sahipsek, güçlü bir polis teşkilatına sahipsek kimse kalkıp da
bizimle cirit atamaz. Bunun için her an hazır olmamız lazım. Şu anda insansız
savaş uçakları bizim en güçlü olduğumuz alan. Bunun yanında deniz kuvvetlerinde
iyi bir yerdeyiz. Karada zaten hamdolsun gayet iyiyiz. Şu anda NATO ülkeleri
içerisinde karada beşinci sıradayız. Özellikle komando güçlerimiz gayet iyi,
daha da iyi olacak. Buralardan taviz vermemiz mümkün değil. Türkiye daha güçlü
bir geleceğe, hep sözünü ettiğimiz Türkiye Yüzyılı'na hazırlanıyor.
Coğrafyamızdaki hadiseleri yakından takip ediyorsunuz, bu
bölgede güçlü olmak zorundayız. Osmanlı'nın son dönemlerini hatırlayın lütfen.
Güçten düştüğü vakit dört bir cepheden saldırılar artmış ve bir cihan
imparatorluğu yıkılmıştı. Tarihimizden derslerimizi aldık, alıyoruz. Türkiye,
her şeyden önce caydırıcı olacak ki güçlü duruşuyla varlığını sürdürsün. Bunun
için her alanda gelişme şarttır. Sadece silah değil, teknoloji de üretmeliyiz.
Dostlarımızı üzmemek, düşmanlarımızı sevindirmemek için çok çalışmak ve
başarılı olmak zorundayız. Hiçbir ülke endişe etmesin. Çünkü büyük ve güçlü bir
Türkiye, dünya barışına hizmet eder. Bunu defalarca kanıtladık ve aynı
istikamette ilerlemeye devam ediyoruz. Kimse şüphe duymasın. Dünyanın vicdanı,
merhametli yüzü olan Türkiye, gücünü de tüm imkanlarını da insanlık onuru için
kullanır."
'Biz düşmanları azaltalım, dostları çoğaltalım istiyoruz'
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in, yaptıkları
görüşme sonrası, "Türkiye ile işbirliği şart" açıklaması
ve önümüzdeki günlerde yapılması planlanan Yunanistan ziyareti hatırlatılarak,
sorunların çözümünde ve işbirliğinde sürpriz bir adım olup olmayacağı sorulan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yapacağımız işbirliği konferansıyla bunları
konuşacağız. Temenni ederim ki aynen dediği gibi olur ve Yunanistan'la
ilişkilerimiz daha iyi bir noktaya ulaşır. Yeni bir süreci temennim odur ki
inşallah başlatırız" değerlendirmesinde bulundu.
Düşmanları azaltmak ve dostları çoğaltmak istediklerinin
altını çizen Erdoğan, "Bölgenin iki önemli ve komşu ülkesi olarak
çıkarlarımızın aynı doğrultuda olması gayet normal. Bazı konulardaki görüş
ayrılıklarımızı, diyaloğu önceleyerek çözüme kavuşturabiliriz. Bölge ülkeleri
olarak meseleye rant ve pazar mantığıyla yaklaşan üçüncü ülkeleri sürecin
dışında tutarsak, çözemeyeceğimiz bir sorunumuz yok" ifadesini
kullandı.
'Uçakları bize verirlerse verirler, vermezlerse
çalacağımız kapı mı yok'
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in "Eurofighter"
konusundaki açıklamasının ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile
düzenledikleri ortak basın toplantısından sonra görüşleri sorulan Erdoğan,
şunları söyledi:
"Bu konuda, basın toplantısındaki medya mensubunun bize
ne dediğini gördünüz. Bunların bakışı o. Ama Şansölye Eurofighter konusuna hiç
girmedi. Yani 'veririz vermeyiz' noktasında yorum yapmadı. Biz zaten cevabımızı
açık bir şekilde verdik. Bu uçakları bize verirlerse verirler, vermezlerse
çalacağımız kapı mı yok? Çok. İşte biliyorsunuz hava savunma sistemlerinde
S-400'den önce hangi adımlar atıldı? Amerika vermesi gereken hava savunma
sistemlerini vermedi, biz de Rusya'dan S400 aldık. Şu anda S-400'lerimiz var.
Çok daha güçlü bir şekilde yola inşallah devam edeceğiz. Bizler kendi
silahlarını üreten ve kullanan bir ülke olma yolunda ilerliyoruz. Savaş
uçakları noktasında da ihtiyacımızı kalıcı olarak karşılayacak adımlar
atıyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir basın mensubunun, Almanya'daki
FETÖ üyesi kişiler anımsatılarak, bu konudaki mücadele sürecinin nasıl
ilerleyeceğine yönelik sorusu üzerine, "Biz bu ülkelere her
görüşmemizde PKK/YPG dahil bütün bu terör örgütlerinin ülkelerindeki
örgütlenmesini anlatıyoruz, FETÖ'yü anlatıyoruz. Ama bütün bunlara rağmen bazı
ülkeler olumlu cevap veriyor ama geneli itibarıyla bakıyorsun hepsi
anlattıklarımızı görmüyor, duymuyor. Bu konuda istihbaratımız çalışıyor" açıklamasında
bulundu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Milli İstihbarat Teşkilatı uzun süredir yurt
dışında tabiri caizse kurye, torbacı, alt düzeyleri bırakıp örgütün üst
düzeyindeki nitelikli hedeflerine yöneldi. En son etkisiz hale getirdiğimiz
PKK'lı terörist örgütün ideolojik yapısını 25 yıldır yöneten bir kişiydi. Yani
örgüte katılımı 80'li yıllarda ve 25 yıldır örgütün ideolojik yapılanmasını
şekillendiren ve yöneten bir kişi.
Bunlar şu açıdan önemli, PKK'nın sahadaki askeri
kanadından daha önemli olan ideolojik örgütlenmesi. Çünkü elemanı onlarla
devşiriyorlar. Ağ çıkarma, örgütü canlı tutma hep bunların işi. Etkisiz hale
getirilen bu kişi çok kilit elemanlardan biriydi. Bu durum örgütte muazzam bir
çöküntüye sebep oluyor. Çünkü eli silah tutan birini etkisiz hale
getirdiğinizde yerine birini koyuyor ama 25 yıllık ideolojik örgüt hafızası
olan birini etkisiz hale getirdiğinizde orada muazzam bir boşluk oluşuyor.
Almanya nezdinde girişim yaptık, taleplerimizi muhataplarımıza ilettik.
Örgütsel faaliyet anlamında çok dağılmaya başladılar. Almanya'da daha ciddi bir
mevcudiyetleri var. Biz peşlerinden gidiyoruz."
'50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim,
isabetli olur'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeni ve sivil anayasa
vurgusu yapıyorsunuz. Meclis aritmetiği eğer referandum sınırlarında olursa
yerel seçimde örneğin vatandaşın önüne bir de referandum sandığı gelme ihtimali
var mı? Ayrıca geride kalan seçimler öncesinde bir yayın sırasında size '50+1
değişir mi?' diye sormuştum. Siz de değişmesinden yana olduğunuzu ifade
etmiştiniz. Hala aynı fikirde misiniz?" sorusunu, şöyle
cevapladı:
"50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim,
isabetli olur. Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde
Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk
etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin
eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa. Bundan sonra
kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'en fazla oyu alan aday
seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır. Diğer yandan mevcut Anayasamızın
satır aralarında darbeci zihniyetin ruhunun dolaşıyor olması bizleri en çok
rahatsız eden konu. Ayrıca dünya 1980'li yıllardan bugüne çok değişti. Bu
değişiklikler Anayasa metnine yansıtılmaya çalışılsa da bu Anayasamızın
metinsel bütünlüğünü yok etti. Yeni, sivil, kapsayıcı ve çağın gerekliliklerine
tam uyumlu bir anayasayı Türkiye'ye kazandırmak, ulaşmayı arzu ettiğimiz en
önemli hedeflerimizden biri. Meclis'te yeni anayasa çalışmalarına birkaç defa
başladık ancak muhalefetin engellemeleri, verdiği sözleri yerine getirmemesi
nedeniyle hep yarım kaldı. Biz verdiğimiz sözün arkasındayız, milletimizi hak
ettiği sivil anayasaya kavuşturacağız."