Hayber Kalesi'nin Fethi

Musa'ya indirilene yemin ederim ki alt oldunuz...
GİRİŞ: 05.02.2024 07:53      GÜNCELLEME: 05.02.2024 07:53
Rasthaber -  Resulullah'ın (s.a.a) savaşları arasında Hayber, oldukça önemli bir konuma sahipti. Bu savaşta Hayber Yahudileri yenilgiye uğratılmış, yeni yeni oluşan İslam Hükümeti karşısındaki fitne merkezi olan Hayber çökertilmişti.

Hayber adı verilen Yahudi kaleleri, Medine'nin 200 km. kuzeybatısında, oldukça verimli topraklar üzerine kurulmuştu. Kale sakinleri ise Resulullah'ın peygamberliğini ilan etmesinden sonra ona ve ona inananlara içten içe kin gütmeye başlamış, onlara karşı hiçbir mücadeleden geri kalmamışlardı; hatta Ahzab Savaşı bile onların maddî ve askerî destekleriyle gerçekleşmişti. Bu yüzden gerek Resul-i Ekrem'e, gerekse getirdiği dine karşı asla barış istemeyen fitne unsuru Yahudiler olarak kaldılar.

Resulullah (s.a.a), Hudeybiye Barış Antlaşması'yla Kureyşlilerden gelebilecek saldırıları güvence altına aldıktan sonra fitne merkezi haline gelen Yahudi kalelerini yıkmak ve burayı ele geçirmek için Hayber'e yöneldi. On bin savaşçı, dimdik ve zapt edilemez kaleler, kale içine ait her türlü olanaklar ve Peygamber'e karşı içlerindeki inanılmaz kin, bu savaşın önemini açıkça ortaya koymaktadır.

İmam Ali (a.s) bu savaşta olağanüstü bir biçimde tecelli etmişti. Üstlendiği rol eşsizdi; zira:

1-Diğer savaş ve gazvelerde olduğu gibi İslam bayrağı Ali'nin (a.s) güçlü ellerindeydi.
 
2-Bütün kaleler fethedildikten sonra sıra Vatih ve Selalim kalelerine gelmişti. Ancak bu kaleler oldukça sağlamdı. Müslümanlar iki kez burayı ele geçirmeye çalışmış, ilkinde Ebubekir ibn. Kuhafe'nin, ikincisinde de Ömer ibn. Habbat'ın komutanlığında gerçekleşen bu girişim fetihle sonuçlanmamıştı. Derken Resul-i Ekrem (s.a.a) Hz. Ali'yi çağırttı. O gün Hz. Ali hastaydı ve savaşacak durumda değildi. Bunun üzerine onun için dua etti ve Hz. Ali şifa buldu. Sonra da fetih onun eliyle gerçekleşti. Böylece Müslümanlar, kimsenin tahmin edemediği bir fethi gerçekleştirerek bu kalelerin sahibi oldular.
 
3- Oldukça mağrur bir kişiliği olan ve savaş meydanlarında attığı naralarla rakiplerini dehşete düşüren Haris adındaki Yahudi savaşçı, İmam Ali'nin ağır bir darbesiyle yere yıkıldı. Teke tek savaşlarda kimsenin kendisiyle yüz yüze savaşmaya cesaret edemediği Merhab da yine bu savaşta İmam'ın kılıcıyla iki parçaya ayrıldı.
 
4- Müslümanlar adı geçen kalelerde başarı elde edemeyince ümitlerini yitirecek gibi oldular. Ancak Resulullah (s.a.a), İmam Ali'yi (a.s) kastederek "Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever" ve ardından "Israrcıdır, firar etmez" cümleleriyle onlara yeniden fetih umudunu aşıladı.

5- İmam (a.s), kırk kişinin sadece hareket ettirmeye gücü yettiği Kamus kalesinin kapısını tek başına yerinden kaldırdı.

Resulullah (s.a.a) [Hayber'in fethinde]: Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever. Israrcıdır, kaçmaz; Allah onun eliyle fethi gerçekleştir-medikçe de yerinden dönmez."
 
Hz.Ali (a.s) [Hayber'in fethi hakkında]: Resulullah (s.a.a), Ebubekir ibn. Kuhafe'yi gönderdi. O da insanları yanında götürdü, ama yenilgiye uğradı ve Resulullah'ın yanına geri döndü. Sonra Ömer ibn. Hattab'ı gönderdi. O da bir grup askerle birlikte yenilgiye uğradı ve Resulullah'ın yanına döndü. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; Allah ona fethi nasip edecek. O firar da etmez."

Derken birini gönderdi ve beni çağırttı. Yanına yaklaştım. Gözlerim ağrıyordu. Hiçbir şey göremiyordum. Ağız suyunu gözlerime sürerek "Allah'ım, onu sıcaktan ve soğuktan koru" buyurdu. O günden sonra sıcak ve soğuk asla bana dokunmadı."

Mecmau'z-Zevaid [İbn-i Abbas'tan]: Resulullah (s.a.a), Ebubekir İbn. Hayber'e gönderdiğinde Ebubekir beraberindekilerle birlikte yenilgiye uğradı ve geri döndü. Ertesi gün Ömer ibn. Hattab'ı gönderdi, o da yenilgiyle geri döndü.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; Allah onu zafere ulaştırmadıkça da asla geri dönmez." İnsanlar hareketlenmeye başlamıştı.

Derken Resulullah, "Ali nerede?" diye sordu. O sırada Ali (a.s) gözlerinden şikâyetçiydi. Bunun üzerine Allah Resulü ağız suyunu Hz. Ali'nin gözlerine sürdü ve bayrağı ona verdi. İmam Ali (a.s) bayrağı dalgalandırdı, Allah da ona zaferi verdi.

Et-Tabakatu'l-Kubra: [Hicretin altıncı senesinde, Şaban ayında, İmam Ali komutanlığındaki seriyyenin Fedek'te bulunan Benî Sad b. Bekir'e hamlesi]: Derler ki: Benî Sad'dan bir grubun Hayber Yahudilerine yardım etme hazırlığı içinde olduğu haberi Resulullah'a (s.a.a) bildirildiğinde yüz kişiyle birlikte Ali b. Ebu Talib'i onların üzerine gönderdi. Ali (a.s) geceleri yol alıyor, gündüzleri gizleniyordu. Böylece Fedek ile Hayber arasındaki Hemec Pınarı'na vardı. Fedek ile Medine arasında altı gecelik bir yol mesafesi vardı.

(Yüz kişilik grup) Hemec'e vardığında biriyle karşılaştılar. Ona Benî Sad kabilesi hakkında sorular sordular. Adam: "Size bilgi veririm, ama siz de bana hayatımı garanti edin, dedi. Garanti edilince de adam onlara yol gösterdi" dedi. Böylece saldırı başladı. Beş yüz deve ve iki bin koyun ganimet aldılar. Veber b. Uleym komutanlığındaki Benî Sad kabilesi ise kadınlarla birlikte kaçmıştı.

Ali (a.s), Hafide adlı oldukça verimli bir deveyi Resul-i Ekrem (s.a.a) için sakladı, ganimetlerin beşte birini ayırdı, diğer ganimetleri askerler arasında paylaştırdı ve kimseyle (en ufak bir) atışma olmaksızın Medine'ye döndü.

El-Kamil fi't-Tarih [Bureyde Eslemî'den]: Bazen Resulullah'ın (s.a.a) başı ağrır, bir veya iki gün dışarı çıkmazdı. Hayber'e vardığında (yine) başı ağrıdı ve insanların arasına çıkmadı. Ebubekir, Resulul-lah'dan bayrağı alarak savaşa hazırlandı ve çetin bir savaşa girdi. Sonra geri döndü ve bayrağı Ömer aldı. O da savaşa girişti. Ancak bu savaş öncekinden daha şiddetliydi. Derken geri döndü ve bu haber Resulullah'a bildirildi.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah'a andolsun ki yarın öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever; orayı erkiyle ele geçirir!

Ali (a.s) orada değildi. Gözü ağrıdığı için Medine'de kalmıştı. Re-sulullah (s.a.a) bunları söyleyince Kureyşliler serkeşlik ettiler. Sabah olduğunda Ali (a.s) devesinin üzerinde Resulullah'ın çadırına geldi ve devesini yere yatırdı. Şiddetli göz ağrısı yüzünden gözleri kapalıydı. Peygamber (onu görünce) "Ne oldu?" diye sordu. "Sizden sonra göz-lerim ağrımaya başladı" dedi. Peygamber yanına yaklaşmasını istedi. Yaklaşınca da ağız suyunu Ali'nin (a.s) gözlerine sürdü. O günden sonra Ali, ömrünün sonuna kadar gözlerinden bir rahatsızlık duymadı.

Daha sonra Resulullah, bayrağı Ali'ye verdi. Ali de onu dalgalandırdı. Hayber'e doğru ilerlerken üzerine kırmızı bir rida almıştı. Yahudilerden biri onu görünce "Sen kimsin?" diye sordu.
Ali (a.s): "Ben, Ali b. Ebu Talib'im" dedi.
Yahudi: "Ey Yahudiler, artık yenildiniz" diye seslendi.
 
Derken kalenin kumandanı Merhab, başında yumurta gibi deldiği Yemen miğferiyle öne çıkarak şöyle bir şiir okudu:

Hayber çok iyi bilir ki ben Merhab'ım
Silah kuşanmışım, yiğidim, savaşçıyım
Bunun üzerine Ali de (a.s) şöyle bir şiir okudu:
Ben de annesi tarafından Haydar/ aslan adını almış biriyim
Kaçmanıza bile fırsat vermeden sizi kılıçtan geçiririm
Aslan gibiyimdir, pek güçlü pek kuvvetliyim

Şiirin ardından iki darbe birbirlerine vurdular. Ali darbeleri karşılayıp oldukça ağır bir darbeyle rakibine karşılık verdi. İndirdiği darbe miğferini ve başını yarıp yere kadar gelmişti. Sonra da şehri ele geçirdi.

Sahih-i Buharî [Sehl b. Sad'dan]: Resulullah (s.a.a) Hayber günü şöyle dedi: Yarın bu bayrağı öyle birine vereceğim ki Allah onun eliyle fethi müyesser edecek. O Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu sever.


İslam ordusu, o geceyi "Acaba bayrak yarın kime verilecek?" sohbetleriyle geçirdi. Sabah olunca Resulullah'ın yanına vardılar. Herkes bayrağın kendisine verilmesini istiyordu. Derken Resu-lullah (s.a.a) "Ali b. Ebu Talib nerede?" diye sordu. "Gözlerinden şikâyetçiydi" dediler. "Öyleyse birini gönderin, onu alıp gelsin" dedi. (Ali gelince) ağız suyunu gözlerine sürdü ve onun için dua etti. Sanki daha önce ağrısı yokmuş gibi iyileşti. Resulullah da bayrağı ona verdi.

Ali (a.s): "Ya Resulallah, bizim gibi oluncaya kadar onlarla savaşayım mı" diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) dedi ki: Onların bulunduğu yere varıncaya kadar ağır ağır ilerle. Sonra onları İslam'a davet et ve İslam konusunda Allah'ın onlar üzerindeki hakkını bildir. Allah'a yemin olsun ki eğer Allah onlardan bir kişiyi senin elinle hidayet edecek olsa, bu senin için kızıl tüylü develerden daha değerlidir.

Sahih-i Müslim [Ebu Hureyre'den]: Resulullah (s.a.a) Hayber gününde şöyle buyurdu: Bu bayrağı öyle birine vereceğim ki o, Allah ve Resulünü sever; Allah onun eliyle fethi müyesser edecek. Ömer b. Hattab dedi ki: "Hiçbir gün o günkü kadar komutanlığı istememiştim. Boynumu uzatıyor, bu görev için çağrılmayı umuyordum."

Derken Resulullah (s.a.a), Ali b. Ebu Talib'i çağırdı ve bayrağı ona verdi. "Git ve Allah sana fethi vermedikçe geri dönme!" dedi.

Ali (a.s) biraz ilerledi, durdu ve yüzünü dönmeden "Ya Resulallah, kaledekilerle ne üzere savaşayım?" diye seslendi.

Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.a) onun elçisi olduğuna iman edinceye dek onlarla savaş. Böyle yapacak olsalar, (ölümü) hak edenin dışında, canlarını ve mallarını sana karşı korumuş olurlar; hesapları da Allah iledir."

Sahih-i Müslim [Seleme'den]: Peygamber beni gözlerinden rahatsız olan Ali'ye gönderdi ve dedi ki: "Bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah ve Resulünü sever veya Allah ve Resulü onu sever."

Sonra Ali'nin yanına vardım. Gözleri ağrıdığı için ellerinden tutup Resulullah'ın yanına getirdim. (Peygamber), ağız suyundan onun gözlerine sürdü, böylece o da sağlığına kavuştu. Ardından bayrağı ona verdi. Merhab, öne çıkarak dedi ki:

"Hayber çok iyi bilir ki ben Merhab'ım,
Silah kuşanmışım, yiğidim, savaşçıyım,
Savaşçılar öne çıktığında (karşımda) çılgına dönerler."

Ali de dedi ki:

"Bende annesi tarafından Haydar (aslan) adını almış biriyim,
Aslan gibiyimdir, (rakibimi) ürkütürüm,
Pek çabuk onları kılıçtan geçiririm."

Derken Merhab'ın kafasına bir darbe indirdi ve onu öldürdü. Ardından da onun eliyle fetih gerçekleşti.

El-İrşad [Abdullah b. Hişam, Muhammed b. İshak ve diğer tarihçilerden]: Resulullah (s.a.a) Hayber'i yirmi geceyi aşkın bir süre muhasara altına aldı. O günlerde bayrak Emirülmüminin'in (a.s) elindeydi. Gözlerinde bir rahatsızlık oluştu ve bu yüzden savaştan geri kaldı. Müslümanlar kalenin önünde ve çevresinde Yahudilerle savaşıyordu.

Bir gün kalenin kapısı açıldı. Merhab, savaşmak için öne çıktı ve kapının önüne kazdıkları engebeli kuyudan yürüyerek karşıya geçti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ebubekir'i çağırarak "Şu bayrağı al!" dedi. Ebubekir bayrağı alıp bir grup muhacirle birlikte savaşa girişti ama bir sonuç elde edemeyerek geri döndü. Döndükleri vakit o topluluğu azarlıyor, topluluk da onu azarlıyordu.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.a): Bu bayrak, olması gereken kimsede değildi; bana Ali b. Ebu Talib'i getirin, dedi. "Gözleri ağrıyor" dediler. Peygamber (s.a.a): "Onu bana gösterin de Allah ve Resulünü seven, Allah ve Resulünün de onu sevdiği adam nasılmış göstereyim. O layıkıyla bayrağın hakkını verir ve asla firar etmez." dedi.

Sonra Ali b. Ebu Talib'i (a.s) elinden tutarak Peygamber'in yanına getirdiler. Peygamber (s.a.a): Neyin var ey Ali, diye sordu. Ali (a.s): "Gözlerim ağrıyor ve bu yüzden bir şey göremiyorum; başım da ağrıyor" dedi.

Peygamber (s.a.a): "Otur ve başını ayağımın üzerine koy" dedi. Ali söyleneni yapınca Peygamber (s.a.a) onun için dua etti. Ardından eliyle ağız suyundan alarak Ali'nin gözlerine ve başına sürdü. Derken Ali'nin gözleri açıldı ve baş ağrısı geçti.
 
Resulullah (s.a.a) duasında "Allah'ım, onu sıcaktan ve soğuktan koru" demişti. Daha sonra beyaz bayrağı ona vererek dedi ki: Bu bayrağı al ve öne çık. Cebrail de seninle olacak. Allah'ın yardımı seninledir. Düşmanların kalbine korku düşmüştür. Bilesin ki ey Ali, onlar kitaplarında kendilerini alt edecek kimsenin Alya olduğunu okumuşlardır. O halde onları gördüğünde "Ben, Ali'yim!" de. Allah'ın izniyle telaşa kapılıp dağılacaklardır…"

Hz. Ali: "Ben, Ali b. Ebu Talib'im" dediğinde Yahudi âlimlerinden biri "Musa'ya indirilene yemin ederim ki alt oldunuz!" dedi. Böylece kalplerine korku düştü ve daha fazla dayanamadılar.

ehlader




YORUMLAR

REKLAM