Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda
faaliyetlerini yürüten UAD'de İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki
uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşma sürüyor.
Duruşmada Çin adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk
Danışmanı Ma Şinmin, Filistin sorununun, yarım asırdan beri varlığını
sürdürdüğünü belirterek, Filistin halkının kuşaklar boyu yaşadığı acılara
karşın, adaletin yerine getirilmesi ve meşru haklarının iade edilmesi için umut
ışığı bulamadığını söyledi.
İşgalin iki devletli çözümün temelini sürekli olarak
aşındırdığına, ilgili Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının etkin şekilde
uygulanamadığına işaret eden Ma, "İsrail'in Filistin topraklarını uzun
süreli işgalinde uyguladığı baskı politikası ve pratikleri, Filistin halkının
kendi kaderini tayin hakkını tümüyle gerçekleştirmesini engelledi"
ifadelerini kullandı.
Meşru bir mücadele
Ma, Filistin halkının İsrail'in baskısına karşı, işgal
altındaki topraklarda bağımsız bir devlet kurmak için mücadele ettiğini, bunun
kendi kaderini tayin hakkının yerine getirilmesine yönelik meşru bir mücadele
olduğunun altını çizdi.
Birleşmiş Milletler Şartı’nda akdedilen ve çok sayıda
uluslararası sözleşmede atıf yapılan kendi kaderini tayin hakkının, sömürge
yönetimi veya yabancı işgali altındaki halklara özel bir hukuki çerçeve
sunduğuna işaret eden Ma, "Filistin halkı, kendi kaderini tayin hakkı
doğrultusunda mücadele etme, destek arama ve alma hakkına sahiptir"
değerlendirmesinde bulundu.
Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere yoluyla
çözüm
Ma, Filistin'in 1988 yılında devlet olarak bağımsızlığını
ilan ettiğini ve bu statünün 130'dan fazla ülke tarafından tanındığını
belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
Filistin halkı, BM belgelerinde açıkça belirtildiği gibi
yabancı işgali altındaki bir halktır. Bu bakımdan kendi kaderini tayin hakkına
tamamıyla sahip bir topluluktur. Filistin halkının yabancı işgaline karşı
silahlı mücadele dahil güç kullanma hakkı vardır. Kendi kaderini tayin hakkı
için silahlı mücadele, terörist eylemlerden farklıdır.
Çin'in Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere
yoluyla çözüm bulunmasını savunduğunu vurgulayan Ma, taraflara, birbirlerinin
meşru kaygılarını dikkate alma, ortak, kapsamlı ve sürdürülebilir güvenlik
vizyonunu benimseyerek iki devletin ve iki halkın barış ve uyum içinde bir
arada yaşaması için birlikte çalışma çağrısında bulundu.
Ma, Filistin sorunun çözümünün İsrail ve Filistin'in,
uluslararası toplumla birlikte ortak çabasını gerektirdiğine dikkat çekerek,
"Filistin halkı, uzun süredir ertelenen adaletten hepten
alıkonulmamalı" diye konuştu.
BM Genel Kurulu, UAD'den görüş istemişti
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'ye,
Divan Statüsü'nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in
Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divan'dan cevaplarını talep ettiği
sorular şu şekilde:
1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını
sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin
topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik
yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve
ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin
hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş
Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri
tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e
danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma
haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Danışma görüşünün etkisi nedir?
UAD'nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı
olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen
görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği
duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu
tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına
katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin
duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir
devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği
danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve
bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı
yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça
destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden
geçirmeye zorlamaları muhtemel./sputnik