Kürsüye çıktı ve Tebrizlilerin çok sevdiği bir şairden şu
dizeleri okudu:
Haydar Baba, yiğit emek yitirmez, Ömür geçer, esef
yara kapatmaz, Nāmert olan ömrü tamamlayamaz, Biz de vallahi unutmayız sizleri,
Göremesek helāl edin bizleri.
Haydar Baba, mert oğullar doğur, Nāmertlerin
burunlarını sürt, Gediklerde kurtları tut, boğ, Koy kuzular sere serpe otlasın,
Koyunların kuyruklarını katlasın.
PEZEŞKİYAN’A UYARI
Şiir bitince bir protokol yetkilisi, Cumhurbaşkanı’nın
konuştuğu kürsüye kadar geldi ve bir not bıraktı. Notta “Efendim Türkçe
okudunuz anlamamış olabilirler, lütfen Farsça okuyunuz” yazıyordu.
Pezeşkiyan bu uyarıyı, “İki Türkçe şiir okumanın sakıncası
olmaz” diyerek karşıladı. Bunu söylerken yüzünde hem gülümseme hem de “Ben ne
yaptığımı biliyorum” bakışı vardı. Salondakiler hep birlikte Cumhurbaşkanı’nı
alkışladı.
TÜRK ATASÖZÜ
Bu olay geçen 17 Şubat’ta yaşandı. Aradan birkaç gün geçti.
Pezeşkiyan bu kez Tahran’da bir etkinlikteydi, yine Türkçe konuştu. Unutulmaya
yüz tutmuş şu Türk atasözünü kullandı: 'Geçme namert köprüsünden
bırak alsın sel seni. Yatma tilki gölgesinde bırak yesin aslan seni'. Ne
demek istediğini şöyle ifade etti: “…Yani onur ve özgürlük. Eğer insan
tilkinin gölgesinde de uyusa sel insanı alıp götürse de namertlerin gölgesinde
durulmaz. Tehditlerle bizi her şeyi yapmaya zorlayabileceklerini düşünüyorlar.
Biz insanız ve saygılı bir şekilde konuşacağız ancak baskıya boyun eğmeyeceğiz."
Bu mesajın hedefi görüldüğü gibi doğrudan ABD'ydi. Nükleer silah baskılarına
köşeli bir yanıttı.
TÜRKÇE SESLENİŞTEN NE ANLAMALIYIZ
Bir İran liderinin ABD’ye, Türkçe meydan
okuması elbette çok önemli... Kendisinin de bir İran Türkü olmasının ötesinde,
Cumhurbaşkanı olarak resmi dil dışında Türkçeyi tercih etmesi, farklı bir anlam
taşıyor. Hadi diyelim, Tebriz kültür haftasında, ırktaşlarını memnun etmek için
bu dili tercih etti. Ancak ABD’ye Türkçe seslenmek, yalnızca kendi
coğrafyasındakilere dönük değil, kendi sınırının dışındakilere de yönelik bir
mesaj, bir davet içeriyor.
İFADELERE DİKKAT
Dikkat ederseniz İran lideri, kullandığı Türkçe şiirlerde ve
atasözlerinde “Mertlik, cesaret, onurlu olmayı” yücelten ifadeleri tercih
ediyor.
Emperyalizmin her türlü hilesine karşı, bir nevi
“savaşacaksak mertçe savaşalım” diyor.
Peki bölgemizde emperyalizmle ve siyonizmle mücadelede eden
İran; ABD ve İsrail tarafından ateş çemberine alınan hem Türkiye, hem Irak hem
Suriye ile bir cephe arkadaşı olmuyor mu?
ABD ve İsrail’in namertliğine, ortak bir savunma hattı
mertçe ülkesini savunanların bir görevi değil mi?
NİFAK FAALİYETİ
Türkiye’deki bazı kişi ve kurumlara göre değil…Daha açık
konuşalım, Pezeşkiyan çıksa ve dese ki “ABD ve PKK’ya karşı, Türkiye’ye
elimdeki silahları vereceğim” Bizim Anadolu Ajansı, Yeni Şafak ve SETA gibi
kurumlar yine bir kulp bulur…İran’a güvenilmemesi üzerine tezler ve analizleri
dolaplarından çıkarıverirler.
İKTİDAR MEDYASININ ROLÜ
Baksanıza Yeni Şafak, 2 buçuk yıl önceki bir haberi, eski
Cumhurbaşkanı Reisi’nin eşinin konuşmalarını biraz da değiştirerek nasıl da
yeni gibi servis etti: "Türkler İran’ın tarihten gelen bir
düşmanıdır”
Suriye’de Esad’ın devrilmesi sonrası ortaya çıkan yeni
konjonktür, Ankara-Tahran arasına nifak sokmak isteyenlere, maalesef elverişli
bir ortam hazırladı…
Peki, bölgesel stratejilerde uzun vadeli çıkarlara bakmak
gerekmez mi?
REFERANDUM MACERASI
Hatırlayalım, 2017 Eylül’ünde Mesut Barzani, arkasına
İsrail’i alarak bir maceraya kalkıştı. Sözüm ona artık bağımsızlık ilan
etmesinin vakti gelmişti. Bir referandumla oldu bittiye, “Kürtlere devlet
kurduran lider” olmaya soyundu. Türkiye’nin masaya vurması, Barzani’yi
korkutmadı… PKK da dağ kadrosunu bölgeye sevk ederek Barzani’ye yardıma koştu.
ÜÇ ÜLKENİN DAYANIŞMASI
Bunun üzerine Türkiye, İran ve Irak kafa kafaya verdi.
Türkiye kuzeyden hazırlıklarını yaptı, sınıra askeri güçlerini yığdı. Irak
Genelkurmayı da harekete geçti…Barzani’ye “derhal Kerkük’ü boşalt” diye
tehditte bulundu. Peşmerge ve PKK bu sırada şehirde yeni savaş mevzileri
kuruyordu. Tam o aşamada Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani sahneye çıktı ve
Haşdi Şabi kuvvetleri Kerkük’te çatışmaya başladı. Barzani’ye karşı Haşdi
Şabi’nin Türkmen kolunu harekete geçiren de Kasım Süleymani ile birlikte aynı
araba öldürülen El Mühendisi’ydi. Türkiye – Irak sınır kapısında da Türk askeri
ile Irak askeri kucaklaşmış, ortak harekat emri için hazır bekliyordu.
BARZANİ’NİN HEZİMETİ
Bu macera, PKK’nın silahlarını atıp kaçması ve Barzani’nin
bölgesel yönetim başkanlığından istifa etmesiyle sonuçlandı. Barzani,
kendilerini yalnız bıraktıklarını düşündüğü ABD’ye ateş püskürüyordu.
Bu olay, başlı başına bölgede ABD-İsrail planlarını bölge
ülkelerinin işbirliğiyle nasıl engellenebileceğinin somut bir örneği.
MEZHEPSEL KAŞIMA
Şunu iyi görmemiz gerekiyor: Emperyalizmin ve siyonizmin, bu
zamana kadar bölge ülkeleri arasındaki etnik ve mezhepsel ayrılıklara oynadı…
Buraların kaşınmasıyla çıkan gürültü patırtı, en çok onların işine geliyor.
Hazır Türk kültüründen gelen ve kritik mesajlarını dünyaya
Türkçe veren bir lider varken, Ankara'nın bu potansiyeli iyi değerlendirmesi
gerekmez mi...
Tarihten bir anekdotla yazımızı sonlandıralım.
EYLİYA ÇELEBİ’NİN TEBRİZ ZİYARETİ
Tebriz, orta çağda İslam dünyasının en zengin ticaret
şehirlerinden biriydi. Nüfusu Türktü. İpek yolundaki şehre Karadenizden ve
Kafkaslardan gelen mallar gelir ve buradan güneye inerdi…Evliya Çelebi,
Tebriz’e hayran kaldı. Nakkaşları, ressamları, kuyumcuları, terzileri, bağları,
mesireleri eşsizdi. İpek kumaş denilince Tebriz kumaşı tekti… Şehirde kendisine
hayran bıraktıran eserler yükselirdi. Ancak yine de şehrin daha önceki ihtişamı
yoktu… Depremler kadar Osmanlı-Safevi savaşları da şehre zarar vermişti.
NE DERSİ ÇIKARALIM?
Kıssadan hisse, Osmanlı Müslüman bir Türk devleti idi,
İran’daki diğer Müslüman Türk devleti Safevilerdi. Önemli farkları
mezhepleriydi. İkisi uzun süre savaştı ama bu kimseye yaramadı. Olan güzelim
Tebriz’e oldu.
İki ülkenin kaderine barış ve kardeşlik yazılmış. Fırsatları
iyi değerlendirelim.
odatv