"12 Gün Savaşı ve Türkiye İçin Dersler"
başlığıyla yayımlanan rapor, iktidarın çatışmada kimin safında durduğuna dair
çok net veriler sunuyor.
12 gün boyunca tüm dünyanın izlediği ve Türkiye'yi coğrafi
olarak yakından ilgilendiren bu olaya dair raporun her detayın kritik olarak
ele alınması, tüm tarafların faaliyetlerinin incelikle işlenmesi, "ülke
için çıkarılacak derslere" dair tüm parametrelerin ortaya konulması
beklenir.
Ne var ki, MİA'nın yayımladığı rapor, bir durum analizinden
ziyade adeta bir İsrail propagandasına benziyor. İsrail'in savaş sistemlerinin
öve öve bitirilemediği raporda, İran'ın bu süreçteki askeri faaliyetlerine dair
neredeyse hiçbir detay yok.
Raporda, Türkiye için çıkarılacak "dersler" de
ibretlik. Savaştan utangaç bir şekilde İran'ı sorumlu tutmaya varacak şekilde
hazırlanan raporun önemli bölümlerinde Türkiye'nin ABD ve İsrail'in safında
durması gerektiğini açıkça savunan argümanlar var. Üstelik bu argümanlar,
Türkiye'nin güvenliği açısından İsrail'in bir tehlike olarak görülmesi
üzerinden ortaya atılıyor.
İsrail'in savaş aygıtlarına övgü üzerine övgü
Raporun ilk bölümü, İsrail'in savaşta İran'a karşı
gösterdiği üstünlüğünü adeta güzelleme üzerine kurulu.
İsrail'in savaş boyunca kullandığı tüm savaş sistemlerinin
ve hava unsurlarının görsellerinin paylaşıldığı ilk bölümde, İran'ın savaş
kapasitesine dair neredeyse hiçbir detay bulunmuyor. Küçük bir bölümde, İran'ın
balistik füzelerinin İsrail'e isabet ettiği bilgisinin paylaşıldığı raporda,
İsrail'in silahlarının İran'da nasıl etkili olduğu paragraf paragraf işlenmiş.
İran'ın silah sistemine ilişkin paylaşılan tek görsel ise,
İsrail'in etkisiz hale getirdiğinin vurgulandığı Sevom Hordad Hava Savunma
Sistemi.
Raporda İsrail'in savaş kabiliyetinin "etkin",
"üstün", "hassas" ve "çok eksenli" gibi
ifadelerle yüceltildiği görülürken, İran'a dair geçen cümlelerde "kısıtlı
kapasite", "yetersiz kalmak" gibi tanımlamalar dikkat çekiyor.
12 gün süren savaşta İsrail İran karşısında hava üstünlüğü
kurmuş olmasına rağmen, İran, balistik füzeleriyle İsrail'in çok önemli
kurumlarını vurmuştu. İki ülkenin de ekonomik olarak aylarca sürdürmesi zor
görünen çatışma, bi tarafın askeri üstünlüğüyle değil, ABD'nin müdahalesiyle
sonlandırılmıştı.
Raporun kaynakçası: İsrail ve Batı basını
Raporun son bölümündeki Kaynakça ve Notlar bölümü ayrıca
dikkat çekici.
Raporu hazırlayanların, burada yalnızca İsrail ve Batı
kaynaklarından yararlandığı, İran ve müttefik ülkelerden hiçbir kaynağın
kullanılmadığı görülüyor.
Kaynakçada, yalnızca bilimsel makaleler değil, Gazze'deki
katliamların başlamasından bu yana İsrail'e açıkça destek veren ve bölgedeki
tüm savaşlarda İsrail propagandası yürüten Batılı haber ajansları yer alıyor:
Reuters, Euronews, BBC... Hatta bir kaynak doğrudan İsrailli haber sitesi Times
of Israel'den alınmış.
Kaynak gösterilen makale ve haberlerin hepsinin İngilizce
olması da dikkat çekiyor.
Raporun çıkardığı ilk 'ders': 'İran keşke dikkat etseydi'
Raporun son bölümünde, 12 günlük savaşta "çıkarılması
gereken dersler" sıralanıyor.
Bu bölümde raporun vardığı sonuç, tamamen İsrail
saldırganlığıyla başlayan savaşta sorumlunun İran olduğu. Raporun ilgili
bölümünde şu ifadeler yer alıyor:
“Eş zamanlı olarak küresel ilişkilerin önemli
maddelerinden birine dönüşen İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili olarak da
müzakere zemininin önemini kaybetmesi; küresel ve bölgesel dinamiklerin
örtüşmesine, daha net bir ifadeyle ABD ve İsrail’in İran’a karşı askerî saldırı
konusunda aynı noktaya gelmesine neden olmuştur. Dolayısıyla İran’ın, nüanslara
dikkat etmeyerek nükleer programının yarattığı tehdit konusunda İsrail ve ABD
yönetimlerini aynı noktada birleştirmesinin kendisi açısından son derece acı sonuçları
olmuştur.”
Raporda, İsrail'in de resmi olarak beyan etmediği nükleer
silahlara sahip olduğu ve savaştaki esas derdinin bölgede hakimiyetini
artırması olduğu es geçiliyor. Ayrıca, İran'ın uranyum zenginleştirme sürecinde
nükleer silah geliştirdiğine dair bir verinin hala bulunmadığını hatırlatmak
gerek.
İkinci 'ders': 'İsrail'i kızdırmayalım, yalnız
kalmayalım, NATO'yla ilişkileri onarmaya devam edelim'
Raporun "dersler" bölümünde, ayrıca "İsrail
tehlikesine karşı yalnız kalmamanın önemine" değiniliyor. Çözüm olarak ise
NATO'yla geleneksel ittifakın devamına işaret ediliyor.
Bununla ilgili raporda şunlar kaydediliyor:
"Uluslararası düzlemde devletler arası güç
kullanımının ve sivil kayıpların normalleştiği bir ortamda, geleneksel
ittifaklar kesin ve tam bir koruma sağlamasa da İran örneği, tarafsız kalmaya
çalışan ülkelerin bir anlamıyla 'sahipsiz' kaldığını ve daha kolay hedef
alındığını göstermektedir. Bu doğrultuda Türkiye’nin, Suriye iç savaşıyla eş
zamanlı olarak yıpranan geleneksel ittifak ilişkilerini onarmaya yönelik son
dönemde attığı adımlar daha da anlam kazanmaktadır. Türkiye’nin son yıllarda
ABD ile ilişkilerini iyileştirmesi, NATO ile ilişkilere de yansımıştır ve bu
sürecin sürdürülmesinde fayda mülahaza edilmektedir."
Yani raporda bir bakıma, "İsrail bize tehdit olmasın
diye İsrail'in safında yer almalıyız" mesajı veriliyor.
Üçüncü 'ders': 'ABD ve İsrail kadar biz de tetikte
olmalıyız'
Raporun savaştan çıkardığı ikinci 'ders' ise, savaşın
ardından Türkiye'nin önceliğinin 'İran tehdidi' olması gerektiği.
Raporda, "Türkiye bu aşamada İran’ın nükleer
faaliyetlerinden, geniş füze ve SİHA envanterinden ve bölgesel milis
şebekesinden en az İsrail ve ABD kadar tehdit hissetmektedir. Ancak Türkiye ve
İran arasında olası bir gerginlik oluşması hâlinde, Tahran’ın yeteneklerini
Ankara aleyhine seferber etmeyeceğinin garantisi yoktur" ifadeleri yer
aldı.
"Irak eksenli" krizlerde sorunların İran destekli
milisler kaynaklı olduğu ima edilen raporda, "Bu gruplar zaman zaman
Irak’taki Türk üslerine yönelik taciz saldırılarında bulunmuştur. Dolayısıyla
İran’ın bölgedeki devlet dışı silahlı aktörler üzerindeki etkisinin
kısıtlanacağı ancak iç istikrarını koruyacağı ve son yıllarda iyice yıpranmış
olan ekonomisini raya koyabileceği bir anlaşma; Ankara açısından en olumlu
senaryo olarak değerlendirilebilir" denildi.
İran'ın bölgesel konumunun gözden geçirmesinin olumlandığı
raporda, "iyi örnek model" olarak, ABD işgali sonrası Irak,
cihatçıların yönetime geldiği Suriye ve İsrail'le ilişkilerini derinleştiren
Azerbaycan örnek gösterildi.
İran destekli milislerin Irak'taki olası faaliyetlerinin bir karışıklık yaratabileceği savunulan raporda, "İran yanlısı milis grupların ülkedeki ABD üslerine yönelik saldırıları ise Irak içinde yapısal değişikliklerin kapısını açabilir. Türkiye, Kalkınma Yolu gibi uzun vadeli stratejik projelerde ortağı olan Irak’ın bu gerginlikten en az şekilde etkilenmesi için hem Bağdat hem de Erbil ile irtibatını sıkılaştırmalı, Irak’ın bir çatışma alanına dönmemesi için gerekli desteği vermelidir" denildi.