Hizbullah'ın Silahsızlandırılması Mümkün Değil

GİRİŞ: 25.08.2025 11:21      GÜNCELLEME: 25.08.2025 11:21
Rasthaber -  İranlı ve Lübnanlı uzmanlar, Hizbullah'ın silahsızlandırılması kararının ABD ve Suudi Arabistan'ın kararı olduğunu, uygulanmasının Lübnan'da iç savaş anlamına geleceğini vurguladı.

Uzmanların paylaştığı görüşler şu şekilde:

Hizbullah'ın silahsızlandırılması Taif anlaşmasının ihlalidir

Sunucu olarak panelde yer alan Muhammed Rıza Muradi şunları söyledi:

Lübnan kabinesi, uzmanların bu konunun Lübnan’ın iç güvenliğini ve istikrarını hedef alabilecek iki ucu keskin bir kılıç gibi olduğunu düşündüğü bir ortamda, Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesini gündeme getirdi. Güney Lübnan’da hâlâ Siyonist rejimin işgali altında olan beş nokta bulunurken ve bu bölgedeki Şiiler işgalciler tarafından saldırıya uğrarken, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını Şiileri destekleyen tek araç ve silah olarak görmek tehlikelidir.

Şeyh Naim Kasım, son konuşmasında “Kerbela ile savaşacağız ve direniş silahı bizim kırmızı çizgimizdir” dedi. Kasım, Lübnan hükümetini iç savaş riskiyle tehdit ederek, hükümetin tek taraflı olarak Hizbullah’ı silahsızlandırmasının Taif Anlaşması’nın ihlali olduğunu vurguladı.

Hizbullah’ın silahları yalnızca Lübnan’ı değil, aynı zamanda İran’ı, Filistin’i ve tüm bölgeyi Siyonist rejimin işgalinden korumaktadır. Aslında Lübnan, bölgesel meselelerin ağırlık merkezi konumundadır.

Eski düzenin çöküşü ve yeni dünya düzenin oluşumu

Ahmet Dastmalçiyan, mevcut kritik durumda bölgenin ve dünyanın koşullarını doğru anlatmamaız gerektiğini belirterek, "Gelişmelerin kökeni dikkatlice ve derinlemesine incelenmeli stratejik hatalara düşülmesin." dedi.

Eski İranlı diplomat şöyle devam etti:

Bir geçiş dönemindeyiz. Bu dönemin sonucu, eski düzenin kademeli olarak çökmesi ve yeni bir dünya düzeninin kurulması olacaktır. 80 yıl önce yaşanan olaylar bugün de tekrarlanıyor. Bölgede iki temel ve belirleyici eksen karşı karşıya: Bir taraf, uğursuz bir üçgen; diğer taraf ise İran ve direniş eksenidir.

Her iki taraf da bir hayatta kalma savaşı, bir özyönetim savaşı ve bir varoluş savaşı yürütüyor. Bu durum, bu savaşın belirleyici bir savaş olduğunu göstermektedir. Bu bulmacanın içinde meydana gelen olaylar, zincirler gibi birbirine bağlıdır. Eğer 12 günlük bir dayatma savaşı çıkarsa, bu Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıyla ilgili olacaktır. Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve Irak Halk Seferberlik Güçleri’ne baskı yapılması konuları gündeme gelirse, Hizbullah Suriye’ye geri dönecektir. Açıkçası, İran İslam Cumhuriyeti’nin karar vericilerinin bölgesel gelişmelerin kökeni ve derinliği konusunda daha bilinçli olmaları gerekmektedir.

Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesi yeni bir konu değil. Kibir ekseni, Hizbullah’ın silahlarına her zaman göz dikmiş ve onları silahsızlandırmaya çalışmıştır; bu, Hizbullah’ın işgalcilere karşı savaştığı ilk günden beri geçerlidir. Arap ittifakı, Amerika ve Siyonist rejim, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını destekleme konusunda her zaman hemfikir olmuştur. İran’a saldırıp rejimini devirirken nasıl stratejik bir hata yaptılarsa, Hizbullah’ı silahsızlandırırken de aynı stratejik hatayı tekrarlıyorlar. Hizbullah’ın silahları onur silahlarıdır. Lübnan’daki direniş, tüm kabilelerden ve halktan oluşmaktadır.

Hizbullah'ın silahsızlanma planı uygulanamayacak

Muhammed Hacuyi şunları söyledi:

Hizbullah’ın silahları, Ortadoğu’da, özellikle Lübnan ve Suriye’de devlet inşasının kısır bir ürünüdür. Bir bakıma, Hizbullah’ın silahları, Lübnan’daki iflas etmiş bir devletin yansımasıdır. Bir ülke yabancı bir düşman tarafından saldırıya uğradığında, bu düşmana karşı koyacak neredeyse hiçbir ordu yoktur. Bu nedenle, insanlar canlarını ve mallarını korumak için silaha sarılırlar. Bu durum, İslam Devrimi’nin zaferiyle aynı zamana denk gelir ve bu süreçte Hizbullah gelişip bir örgüt haline gelmiştir.

Hizbullah’ın silahlarına karşı çıkanların argümanı mantıklıdır. Her eyalet ve ülkede silahların ordunun elinde olması gerektiği konusunda herhangi bir tartışma yoktur. İran’ın devlet dışından bir grubun silah sahibi olmasını kabul etmek de mümkün değildir. Ancak, öncelikle şu soru akla geliyor: Güvenliği sağlamakla görevli olan Lübnan devleti, bu konudaki etkinliğini ve kabiliyetini kanıtlayabildi mi? Şimdi halka silahlarını bırakmalarını söyleyip, “Ben sizi savunmakla sorumluyum” diyor. Lübnan’daki son 40 yıllık deneyim bunun tam tersini kanıtlıyor. Siyonist rejimle veya tekfirci gruplarla mücadele ederken, resmi Lübnan güçleri, ordu da dahil olmak üzere, çeşitli dönemlerde etkili bir rol oynamadı. Herhangi bir yerde bulunup bir şey yaptılarsa, bu tamamen Hizbullah ile koordinasyon halinde oldu; örneğin, Lübnan’ın doğu bölgelerini IŞİD’den kurtarma gibi. Lübnan ordusu, halkı savunma kabiliyetini kanıtlayamamıştır.

Lübnan ordusu tamamen ve yüzde yüz Amerika Birleşik Devletleri’nin şemsiyesi altındadır. Almak istediği en küçük silahın bile ABD tarafından onaylanması gerekmektedir. ABD’nin kararı dışında silah satın alınması yasaktır. Her halükarda, Amerikalılar Lübnan ordusuna aşağılayıcı bir şekilde silah sağlamakta; iki helikopter getirip, onlara bir kurdele bağlayarak, “Size iki helikopter verdik” demektedirler.

Silahların devlet tekeli altında olması söz konusu değildir; Hizbullah’ın silahlarını imha etme planları düşünülmektedir. Eğer Hizbullah’ın silahları orduya geçerse, bu durum bölgesel dengeyi bozacaktır. Bu koşullar ve planlar, Siyonist rejimin yeni güvenlik denklemini istikrara kavuşturmak için oluşturulmuştur. Siyonistler, hava sahasında hareket özgürlüğüne sahip olacaklardır. Amerikalılar, Lübnan ordusunun Hizbullah’ın silahlarına sahip olmasına bile izin vermeyeceklerdir.

Silahsızlanma planı, 2000 yılından sonra gündeme gelmeye başladı. Ülke kurtarılmıştı ve bazı gruplar, Hizbullah’ın silahlarına ihtiyaç olmadığına inanıyordu. Ancak Hizbullah, birincisi, ülkenin tamamının kurtarılmadığını ve Lübnan’ın bazı bölgelerinin Siyonist rejimin işgali altında olduğunu öne sürdü. İkincisi, Hizbullah’ın silahlarının caydırıcı olabileceğini belirtti. Silahsızlanma meselesi 2006 yılında zirveye ulaştı. O dönemde, Hizbullah’ın gücü nedeniyle konu “Hizbullah’ı silahsızlandırma” ifadesiyle değil, “Ulusal Savunma Stratejisi” başlığı altında gündeme getirildi. Mişel Süleyman’ın cumhurbaşkanlığı döneminde sunulan bu strateji, mevcut durumda iyi bir çıkış yolu için olumlu bir model olarak değerlendirildi. Bu plana göre, Hizbullah silahsızlandırılmayacak, ancak direniş gücü hükümetin kararlarıyla koordine edilecekti. Ayrıca, savaş ve barış kararları da hükümetin takdirinde olacaktı. Ancak çeşitli nedenlerle bu plan hayata geçirilemedi; Hizbullah, 2008 ve 2009 yıllarında çok güçlendikten sonra bu durumu kabul etmedi. Sonuç olarak, Lübnan’daki silahsızlanma planı uygulanabilir değildir. Uygulanması, Lübnan’da iç savaş anlamına gelecektir.

Lübnan Hizbullah'ı, İran'ın bölgesel meselelerinin ağırlık merkezidir

Muhammed Ali Hasanniya da konu ile ilişki şu görüşü savundu:

Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusu o kadar kolay olmayacak. Hizbullah'ın füzeleri ve insansız hava araçları var. Silahsızlanma planının uygulanması belirsizliklerle dolu. Hizbullah silahları orduya teslim etse bile ordunun bunları kullanma kabiliyeti yok. 1974'ten beri Lübnan ordusu yalnızca Amerikan hafif silahlarına sahip ve toplam iki helikopteri var. Lübnan ordusunun tankları, savaş uçakları veya insansız hava araçları yok. Düşmanlar, Hizbullah'ın silahlarını Lübnan ordusuna vermek yerine imha etmeye çalışıyorlar. Hasan Nia şunları söyledi: Amerikalılar ve Suudilerin Lübnan için yazdığı senaryo, her şeyden önce, uygulanamaz. İkincisi, Lübnan parçalara ayrılmış bir pizza ve kek gibidir. Bu ülke esasen çeşitli bölgesel ve bölge dışı ülkelerin; İran, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve Siyonist rejimin oyun alanı olmuştur. Suriye, Beşşar Esad hükümetinin devrilmesinden sonra Lübnan hareketinin rolünü oynamaktan fiilen çekilen taraftı. Katar da, 2005'te olduğu gibi, zaman zaman rol oynadı. Bu nedenle, bölge ve bölge dışı ülkelerin talepleri Lübnan'da önemli. Nawaf Salam ve Joseph Aoun, Sayın Laricani'nin bu ülkeye yaptığı ziyarette, meselelere karışmamalarını söyledi. Bu kişiler, Tom Barak ve Yezid Yen Farhan'ın ziyaretleri sırasında silahsızlanma ve Lübnan'ın ulusal meseleleri hakkında konuşuyorlar.

Hizbullah, İran'ın bölgesel meselelerinin ağırlık merkezidir. Yemen'e gidip onları eğiten de Hizbullah'tır. IŞİD Irak'a saldırdığında saha komutanlarını Irak'a gönderen ve 48 saat içinde durumu Bağdat'ın lehine çeviren de Hizbullah'tır. 2012'de Suriye'ye gidip durumu kendi lehine çeviren de Hizbullah'tır.

Hizbullah silahlarını bırakmayacak

Ali Ahmet de konu ile ilgili şu ifadeleri kullandı: Mevcut Lübnan hükümeti tamamen Amerika'nın hakimiyeti ve etkisi altında. Joseph Avn, direnişin silahsızlandırılmasına karşı tüm Amerikan projelerini sürdürmeye çalışıyor. Bu hükümet, 1990 ve Taif Anlaşması'ndan sonra, Lübnan'da devlet dışı silahların sona erdirilmemesi sonucu oluşan Lübnan'ın silahlandırılması sürecinde bir aksama olduğuna inanıyor.

Hizbullah'ın silahsızlandırılması kararı, Amerikan ve Suudi talimatları doğrultusunda alındı. Bu iki ülkenin elçileri bu alanda büyük çaba sarf etti. Suudi Arabistan daha fazla çaba gösterdi. Suudi tarafına, bu kararın uygulanması halinde Lübnan'da bir iç savaş çıkabileceği söylendi. Suudi Arabistan ise iç savaşın önemli olmadığını, ancak Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının önemli olduğunu söyledi. ABD'nin Lübnan Büyükelçisi Tom Barak da bu projenin sürecini tamamlamayı planlıyor. Bunalara rağmen Hizbullah silahlarını bırakmayacak.

Ahmet Abdul Vahab El-Şami de şunları söyledi:

ABD ve Siyonist rejimin sahip oldukları silahlarla bir sorunu yok. Gazze'de soykırım yapan ve İran, Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan halkını hedef alanların silahlarını bırakmayı düşünmüyorlar. Asıl sorunları, özgür ve onurlu insanların elindeki silahlardır.

Hizbullah'ın silahsızlandırılması ülke içinde alınan bir karar değil

Zeinab Ferhat şunları söyledi:

Mevcut Lübnan hükümetinin Hizbullah'ı silahsızlandırma kararı ülke içinde alınan bir karar değil Amerikan kararıdır. Joseph Aoun, Nawaf Salam ve bir grup medya ve siyasi paralı asker, Hizbullah'ın silahsızlandırılması projesinin ABD tarafından hayata geçirilmesinde rol oynayan aktörlerdir. ABD elçisi Tom Barak, Lübnan'ın bu projeyi uygulamaması halinde Levant'a (El Nusra Cephesi) katılacağını açıkça belirtti.

Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını öneren ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. Lübnan hükümeti bu konuda karar verici değil, ancak Suudi Arabistan'ın doğrudan baskısıyla Amerika Birleşik Devletleri bir rol oynuyor/mehr

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM