Asıl sorun, iktidarda kalabilmektir. İktidarda kalmanın
yollarının başında halkın çıkar ve beklentilerini sahiplenmek; taleplerini
gerçekleştirmek gelir. Ancak yola bu amaçla çıkan pek çok iktidar, bir süre
sonra halkın çıkar ve beklentilerini gerçekleştirmek yerine kendi çıkar
çevrelerini önceleyen icraatlar gerçekleştirir; halka da, korku dağıtıp, umut
satar.
Hemen her iktidarın elinin altında bulundurduğu tutkallardan
biri korku, diğeri umuttur. İkisini birlikte kullanınca ortalama yurttaş
üzerinde inanılmaz etki oluşturur. Biz buna “toplumsal algı yönetimi” diyoruz.
Bu girişe, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un sözleri vesile
oldu. Kurtulmuş, adına “terörsüz Türkiye” dedikleri sürecin ne kadar iyi bir
şey olduğunu anlatmak isterken, Yavuz Selim ile Bitlisli İdris’in, Şah İsmail’e
karşı yaptıkları ittifakı örnek göstermiş.
Tarihi tahrif ediyorlar
Kurtuşmuş, tarihi tahrif etmek pahasına yapmış bunu. Çünkü
ne Şah İsmail, “Anadolu topraklarını baştan aşağı zulümle inlet(ti)” ne de
Yavuz ile İdris’in yaptığı ittifak, “Anadolu’daki Müslüman toplulukların
başının daha dik bir şekilde dolaşmasına” vesile oldu.
Yavuz ile İdris’in ittifakı doğru ama Kurtulmuş’un iki
iddiası da doğru değil. Sonradan “Bağlamından kopartıldı” dedi ama kullandığı
ifadeler, resmi tarihçilerin bile cesaret edemediği türden. Çünkü Şah İsmail
için çok şey denebilir ama Anadolu’da kimsenin kılına zarar verdiği söylenemez.
Hatta Anadolu Alevileri, çığ olup “şaha gitmişler”; Osmanlı, akın akın İsmail’e
giden Anadolu Türkmenlerini durdurmak için sınır kapılarını kapatmak zorunda
kalmıştı.
23 Mayıs 2025, Şah İsmail’in sonsuzluğa göçüşünün 501. yılı.
Şah İsmail için pek çok şey denebilir ama Anadolu’ya zulmettiğini söylemek için
insafsız olmak lazım. Kurtulmuş’un sözleri insafsızca ve bu insafsızlık
Alevileri incitti. Aleviler ise “incinsen de incitme” ikliminde şekillenmişler.
Gene de Şah Hatayi’nin dile getirdiği şu nefesi hatırlatmakta yarar var:
“Bir gönül alır isen yüzüne varmış gibidir
Bir gönül yıkar isen yüz Mekke virandır bugün.”
Anlaşılan o ki Kurtulmuş, Kürt - Türk birlikteliğine duyulan
gereksinimi sağlamlaştırmak için Kürtleri, dolayısıyla Türkleri, Şah İsmail ve
Alevilerle korkutma yoluna başvurmuş. Başvurduğu yöntem ile “yüz Mekke’yi viran
edercesine” “gönüller yıkmış” oldu.
Şaha gitmek için…
Her muktedir gibi davranmış; bugün birlik gereksinimi
duyduğu Kürtleri yanına çekebilmek için bilinçaltını harekete geçirerek
Alevileri ötekileştirmiş oldu. Yani, muktedirlerin tarihsel tecrübesinden
hareket ederek, bölüp, parçalamak ve böylece yönetmek isterken, gerçeğe aykırı
ifadeleri, Şah İsmail’in kişiliğiyle örtüşmüyor. Tam tersine İsmail hem Anadolu
insanının gönlünü kazanmıştı hem de Bayezid’e “baba” diyecek kadar sıcak bir
isimdi.
Hiç kuşkusuz, Anadolu Türkmenlerinin İsmail’e gösterdiği
yakınlık, Osmanlı yönetimini tedirgin etmiş; “baba” diye seslendiği Bayezid
dahi Anadolu Alevilerinin “şaha gitmesini” engellemek için sınırları
kapatmıştı. Hatta gitmekte ısrarcı olanların mallarına el konduğunu; öne çıkan
isimlerin ise Modon ve Koron kalelerine sürgün edildiğini biliyoruz.
Kardeşliğin inşası
Bununla birlikte Aleviler, “Siz de şah diyeni öldürürlerse/
ben de bu yayladan şaha giderim” şeklinde kararlılıklarını göstermiş; Şah Kulu
İsyanı da bu sürecin sonucunda çıkmıştı. İsmail’in o isyanda dahlinin olmadığı,
sonrasında takındığı tutumdan anlaşılabilir.
Yavuz ise o sırada, bir yandan isyanı el altından
kışkırtırken, diğer yandan da babasını tahttan alaşağı etmekle meşguldü. Bu
isyanı kullanarak, babasını alaşağı etti, kardeşlerini öldürttü. Sonrasında da
sayıları 40 bini bulan Alevi katliamına girişti.
Bütün bunları yakında Cumhuriyet Kitapları arasında çıkacak
olan “Şah İsmail-Bir Derdim Var, Bin Dermana Değişmem” kitabımda ayrıntılarıyla
anlattım. Okuduğunuzda göreceksiniz ki olup bitenler, Kurtulmuş’un çarpıttığı
gibi değil.
Kurtulmuş’a da önerim; tarihi çarpıtmaktan vazgeçsin. Çünkü
çarpıtılarak, gelecek inşa edilemez. Öte yandan Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden
inşası da, herkesin “gönlünü almak” ile olur; çarpıtarak, toplumları
yanıltarak, bir yere varılamaz.
YÜKSEL IŞIK- Cumhuriyet