Merkezi ABD'de bulunan ve “gölge CIA” olarak tanımlanan
düşünce kuruluşu RAND Corporation'da Küresel Riskler ve Güvenlik Merkezi'nin
direktörü olan Andrew Parasiliti, Al Monitor’da düzenli olarak yayınladığı
“Week in Review(Haftaya Bakış)” köşesindeki yazısında ABD’nin Lübnan, Suriye,
Irak ve Gazze’ye yönelik politikalarını ele aldı. Parasiliti, “Lübnan, Orta
Doğu’da Trump’ın dönüş planının kilidini elinde tutuyor” başlıklı yazısında,
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Lübnan
temaslarına da değindi ve İbrahim Anlaşmaları’nı övdü. Parasiliti, “Trump’ın bu
anlaşmalar sayesinde bölgede, ticari boyutu da öne çıkan, eşi benzeri
görülmemiş tarihi bir birlik sağladığını” ifade ederek, bölgedeki gelişmelere dair
düşüncelerini şöyle sıraladı:
“Öncelik Lübnan’da. Trump yönetimi, Lübnan hükûmetine yıl
sonuna kadar Hizbullah’ı silahsızlandırarak ülkenin egemenliğini ve silah
tekelini geri kazanmasına imkân tanıyan bir teklif sundu. Bu planın eşlik eden
unsurları arasında İsrail’in ateşkesi ve güney Lübnan’daki mevzilerinden
çekilmesi bulunuyor. Trump’ın vizyonu, Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın
diplomasisi ve Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Lübnan hükûmetinin kararlılığı
sayesinde bu paket, ‘hayatta bir kez ele geçecek’ türden bir fırsat olarak
değerlendiriliyor. Geçen hafta Bakanlar Kurulu, ABD teklifinin ‘hedeflerini’
kabul etti ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne Hizbullah’ın silahsızlandırılması
için ağustos sonuna kadar hazır olacak bir plan hazırlaması talimatı verdi.
“Lübnan, Trump’ın bölgesel stratejisinde öncü ve kilit bir
rol üstlenecek. Lübnan’ın dostları, Arap Körfezi ülkeleri ve Avrupa da
Hizbullah’ın silahsızlanması durumunda ekonomik yardım ve yatırım ile bir
anlaşmayı desteklemeye hazır görünüyor. Bu gelişme, Lübnan’ın Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu nezdindeki konumunu da güçlendirecek.”
RAND direktörü analizinin devamında özellikle Körfez
ülkelerinin Lübnan’daki ılımlı siyaseti desteklemede aktif rol üstlenmesi
gerektiğini vurguluyor ve Lübnan için güvenilir bir dost olarak Katar Başbakanı
Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani’yi öneriyor. Direktör, Katar’ın cömert
malî yardımlarının yanı sıra Lübnan’daki merkezci ve ılımlı siyasi eğilimlere
desteğinin, önümüzdeki dört ay sürecek zorlu silahsızlanma aşamasında hükûmete
yarar sağlayacağını belirtiyor. Ayrıca direktöre göre “Katar, kanıtlanmış
diplomasisi sayesinde İran’ın Lübnan ve bölgedeki politikalarının niyet ve
sonuçlarını netleştirme konusunda uygun bir konumda bulunuyor; bu da Washington
ve Tahran ile güvenilir bir arabulucu olarak rolünü pekiştiriyor.”
Suriye’deki geçiş sürecinin Lübnan’a kıyasla çok daha
karmaşık olduğunu da ifade eden RAND direktörü, SDG’nin Şam ile anlaşmak için
acele etmediğini aktardı. Haseke’de yapılan toplantının yüzlerce katılımcıyla
çoğulcu bir nitelik taşıdığını belirten direktör, bu toplantının Suriye’nin
sözde Cumhurbaşkanı terör örgüt HTŞ lideri Ahmed Şara’yı öfkelendirdiğini
kaydetti. Geçen hafta salı günü SDG’nin Şam’a giderek müzakerelerin yeniden
başladığını hatırlatan direktör, görüşmelerde “hiçbir ilerleme sağlanamadığını”
ifade etti. Amman’da yapılan toplantıya ve SDG ile yürütülen müzakerelere
değinen direktör, bu görüşmeleri “sürecin son kilometresi değil, daha çok
başlangıcın başlangıcı” olarak nitelendirdi. RAND direktörüne göre, Suriye’de
süreci canlandırabilecek unsur, “çoğulculuk temelinde yeni bir siyasi yönetim”
üzerinde uzlaşmak.
RAND direktörü Gazze’de bilinçlerin kökten değişmesi
gerektiğini de savunarak ABD’nin Filistin planı için şunları aktardı: “Nihaî
hedef, Trump yönetiminin stratejisine uygun olarak, HAMAS’ın rol almadığı,
ticaretin hakim olduğu bir bölgede, İsrail ve gelecekteki bir Filistin devleti
için ortak bir vizyonun oluşmasıdır.”
RAND Direktörü Andrew Parasiliti, Trump’on bölgesel
stratejisinde eksik parçanın Irak olduğunu söyledi. Direktör, “Irak, doğru
koşullar oluştuğunda hem Suriye’de hem Lübnan’da geçişleri destekleyebilir. 42
milyonu aşan nüfusu ve büyük enerji kaynaklarıyla Irak, bölgesel büyümenin ve
bütünleşmenin motoru olabilir; aynı zamanda Levant ile Körfez arasında köprü
işlevi görebilir.” dedi. Direktör, sözlerine şöyle devam etti: “Irak, devlet
içinde özerk bir Kürt bölgesini entegre etme deneyimiyle, doğru koşullar
sağlandığında hem federal bir Suriye’nin hem de SDG kontrolündeki Suriyeli
Kürtler ile Şam arasında bir düzenlemenin garantörü olarak Türkiye’nin yanında
yer alabilir. Irak, Suriye ile geniş bir sınıra ve Fırat Nehri dahil doğal bir
bağa sahip. Doğru koşullarda Irak, Suriye’ye hayati enerji ve ekonomik can
damarı sağlayabilir. Bu hafta Bağdat’ta Suriye Enerji Bakanı Muhammed el-Beşir,
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile onlarca yıldır kapalı olan
Kerkük-Baniyas boru hattının yeniden açılmasını görüştü. Boru hattı, SDG
kontrolündeki bölgelerden geçiyor ve Irak Kürdistanı üzerinden petrol boru
hatlarına bağlanarak gelir paylaşımı ve ortak denetim modeliyle işletilebilir.
Yeniden faaliyete geçtiğinde, günde 1,4 milyon varilden fazla petrol ihraç
edebilir ve varil başına 6 dolarlık taşıma ücretiyle 3 milyar dolardan fazla
gelir sağlayabilir. Bu rakam, hattı zamanla Akdeniz’e en verimli çıkış yolu
olarak Irak-Türkiye-Ceyhan boru hattına rakip hale getirebilir.
“Ağırlıklı olarak Şii nüfusa sahip bir ülke olan Irak, uygun
koşullar oluştuğunda, tümü Sünni olan diğer bölgesel aktörlerin rolünü
tamamlayacak şekilde güney Lübnan’ın da garantörü olabilir. Ancak bunun için
gerekli koşullar henüz oluşmuş değil. Potansiyel var, fakat Irak hâlâ ABD’nin bölgesel
stratejisinde kenarda kalan bir aktör.”
RAND direktörü, Irak’ın Trump’ın Orta Doğu stratejisindeki
eksik parça olmaya devam ettiğini belirterek, kasım ayında yapılacak seçimlerin
Irak’ın İran’dan uzaklaşıp ABD’ye yönelmesi için en iyi fırsatı sunacağını
kaydetti. Bu durumun, “Suriye, Lübnan ve bölge için memnuniyet verici bir
gelişme” olduğunu kaydetti/aydınlık