FATF’ın Direniş Gruplarını Terörist Olarak Adlandırması

GİRİŞ: 19.08.2025 23:36      GÜNCELLEME: 19.08.2025 23:36
Rasthaber - Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından yayımlanan son raporda, bu kurum çeşitli bölümlerde İran’a yakın ve bağlantılı gruplar ve kurumları “terörist” ve “kaçakçı” gibi unvanlarla andı.

Bir başka dikkat çekici nokta bu raporda İsrail rejimi makamlarının rapor ve açıklamalarına çokça atıf yapılmasıdır; öyle ki, bu ifadeler FATF için delil teşkil edecek şekilde değerlendirilmiştir.

Raporun birçok yerinde Hizbullah’tan bir terörist grup ve terörle mücadele rejimleri kapsamında belirlenmiş bir yapı olarak bahsedilmiştir. Aşağıda bu duruma örnekler aktarılmaktadır.

Terörle mücadele kararı kapsamında Hizbullah’ın belirlenmesi

Örneğin raporun 60. sayfasında yer alan bir terör dosyası incelemesinde, Lübnan Hizbullahı şu şekilde tanımlanıyor:
“2001 tarihli BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararı uyarınca, varlıkların dondurulması çerçevesinde ulusötesi ve ulusal terörle mücadele rejimlerine tabi olarak belirlenmiş bir örgüt.”

1373 sayılı Güvenlik Konseyi kararı, ülkeleri terörizmin finansmanını önlemeye ve bastırmaya, bu kapsamda terör eylemlerine karışan kişilerin mal varlıklarını bloke etmeye mecbur kılmaktadır. Bu nedenle FATF raporu Hizbullah’ı, terörle mücadele kararına tabi bir örgüt olarak sunmaktadır.

Hizbullah’ın açıkça terörist olarak anılması

Bir başka örnekte, terörist örgütlerin özel propaganda araçları ve para transfer yöntemlerinden söz edilirken, Hizbullah açıkça “terörist örgüt” olarak anılıyor. Raporun 74. sayfasındaki 231 numaralı yürütücü özette şu ifadeye yer veriliyor:
“Bazı terörist gruplar —etnik ve ırkçı motivasyona sahip terörist örgütler (EoRMT) ve Hizbullah dahil— propaganda ve mali amaçlarla kendi video oyunlarını üretip satmaktadır. Bu durum açık kaynak araştırmalarında bulunabilir.”

Hizbullah’ın paravan şirketler kullanımı ve DEAŞ’a benzetilmesi

Raporun 10. bölümünde, terör faaliyetlerinde hukuki araçların kullanımına değinilmekte ve Hizbullah örneği ele alınmaktadır. 101. sayfada yer alan 322 numaralı yürütücü özet, Hizbullah’ın askerî kanadının uluslararası para transferleri için paravan ve çokuluslu şirketlerden faydalandığını belirtmekte; ardından bu eylem DEAŞ’a da atfedilmektedir.

Terörizmin finansmanında ticaret yöntemleri ve Hizbullah örneği

Raporun 11. bölümünde (107. sayfada, 340 numaralı yürütücü özet), FATF Kanada makamlarına atıfta bulunuyor ve şu görüş aktarılıyor:
“Kanadalı yetkililer, Hizbullah’a giden mali akışların önemli bir kısmının genellikle otomobil ticaretiyle bağlantılı olduğunu bildirmiştir. Özellikle, raporlara göre Hizbullah, Kanada’daki kişileri lüks otomobilleri sahte yollarla satın almaya ve bunları Montreal limanı üzerinden Lübnan’a göndermeye zorlamak için şantaj yapmıştır.”

Kudüs Gücü’nün kaçakçı olarak gösterilmesi

Raporun dikkat çeken bir diğer noktası ise, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü’nün “kaçakçı” olarak nitelenmesidir. 81. sayfadaki 249 numaralı yürütücü özet, altın ticareti üzerinden terörizmin finansmanına değinirken İsrail rejiminin raporuna atıf yapıyor ve şöyle deniyor:
“Kudüs Gücü Venezuela’da altın elde etmiş, ardından bu altını hava yolları aracılığıyla kaçırmış, Orta Doğu’da satmış ve kârını Hizbullah’ın finansmanına aktarmıştır.”

Dolayısıyla raporda Kudüs Gücü, “altın kaçakçısı” ve terörist bir örgütün finansörü olarak anılmaktadır.

Direniş cephesindeki diğer grupların terörist ilan edilmesi

Raporun çeşitli bölümlerinde, direniş eksenindeki diğer örgütlere de atıf yapılmıştır.

  • Örneğin Hamas ve özellikle Kassam Tugayları, BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararı uyarınca terörist örgüt olarak tanımlanmıştır.
  • Ayrıca, BMGK 2624 sayılı kararı ve Yemen uzmanlar heyetinin (S/2021/79) raporuna dayanılarak, Yemen’deki Husiler (Ensarullah) de “terörist grup” olarak belirtilmiştir.

FATF ile iş birliğinin imkânsızlığı

Mali Eylem Görev Gücü’nün bu raporu, kurumun tavrını açıkça ortaya koymuştur. Bu rapor:

  • Direniş eksenindeki grupları terörist olarak adlandırmakta,
  • Kudüs Gücü’nü ise küresel kaçakçılık ve terör finansmanı ağı olarak tanıtmaktadır.

Dolayısıyla, FATF ile iş birliğini artırmak veya bu mekanizmaya tam üyelik, İran’ın kendi mali yapılarının bu gruplarla ilişkisini kesmesi ve hatta resmî İran kurumlarının terörizmin finansmanına ve küresel kaçakçılık ağına katılımını kabul etmesi anlamına gelecektir. Bu da “kendi kendini yaptırım altına sokmak” (oto-ambargo) demektir.

Öte yandan, söz konusu raporun birçok yerde İsrail rejiminin rapor ve yetkililerine dayandırılması, FATF’nin İsrail’e bağımlı olduğunu ve gelecekteki meselelerde de taraflı davranacağının açık göstergesidir.

Burada şu soruyu sormak gerekir: Bu kadar açık bir tavır sergileyen bir kurumla, sonuçlarını dikkate almadan nasıl olur da iş birliği yapılması ve mevcut ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği savunulabilir? Oysa ki raporun son tavırları dikkate alındığında, bu iş birliğinin geliştirilmesi imkânsız görünmektedir.

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM