Tarih
boyunca peygamberler çeşitli toplumsal ve ahlaki hastalıklara müptela olmuş
birey ve kitlelerle karşı karşıya gelmiştir. Öyle ki; bugün insan hayatında bu
denli önemli ilerleme ve gelişim yaşanırken dahi bu ruhsal hastalıklar tüm
direnciyle insanlık içinde kalmıştır. Bu hastalıklardan bazıları şöyledir;
–
İyi olduğu kabul edilen kimseleri körü körüne taklit etmek ve hurafi adet ve
geleneklere sıkı sıkıya bağlanmak.
–
Hayallere, söylentilere, iftiralara ve gerçeği olmayan rüyalara tabi olmak.
–
İlme sahip olmadan birşeyi desteklemek ve hakemlik yapmak. Herhangi bir bilgiye
sahip olmadan onun hakkında konuşmak, övmek yahut eleştirmek.
İşte
tüm bu hastalıkları iyileştirecek ilaç, bu ayette de beyan edilmiş olan
araştırma ve irdelemedir. Eğer toplumlar her konuya dikkat etseler, bunları
araştırıp inceleseler kitleler üzerindeki tüm bela ve afetler bir defada düzeltilmiş
olacaktır.
Bu
ayetin bir benzeri Nisa suresinin 94. ayetinde gelmiştir. Şöyle buyrulur: “Ey
iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size
selam verene, dünya hayatinin geçici menfaatine göz dikerek ‘Sen mümin
değilsin’ demeyin. Çünkü Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden
siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz
Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” 1
Tarih kitaplarında şöyle nakledilmiştir: Hayber savaşından sonra Hz. Peygamber (s.a.a), Usame bin Zeyd’i yanında bir grup Müslümanla birlikte ‘Fedek’ topraklarında yerleşik Yahudi köylerine, onları İslam dinine girmeye ya da cizye vergisi vermeye davet etmeleri için gönderdi. Mirdas isimli bir Yahudi kendisine ulaşan bu haberin ardından ailesi ve eşyalarıyla birlikte bir dağa yerleşti. Mirdas, kendilerine doğru gelen Müslümanları ‘La ilahe illallah Muhammed Resullah’ nidalarıyla karşıladı. Usame, Mirdas’ın korkusundan İslam’ı seçtiğini ve haliyle gerçek Müslümanlardan olmayacağını zannederek onu öldürdü. Hz. Resulullah (s.a.a) kendisine bu haber iletildikten sona çok rahatsız oldu ve hemen akabinde de yukarıdaki ayet nazil oldu.
İslam’da
Haber
İslam,
sözün ne şekilde söyleneceği ve haberin ne şekilde nakledilmesi gerektiği
meselesini oldukça önemsemiştir. Örneğin;
1
– Kur’an, duyduğu her haberi tartmadan yayan kimseyi şiddetle eleştirmiştir ve
şöyle buyurmuştur: “Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu
yayarlar; hâlbuki onu, Resul’e veya aralarında yetki sahibi kimselere
götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu
bilirlerdi…” 2
2
– Kur’an yalan haberleri yayarak toplumu gereksiz yere meşgul eden ve endişeye
sevk eden kimseler için çok çetin cezaların belirlendiğini buyurmuştur.
“…şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara
musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana
emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler...” 3
3
– Hz. Peygamber (s.a.a) mübarek ömrünün sonunda yaptığı hac yolculuğunda insanlara
şöyle seslendi: “Benim adıma yalan nakleden kimseler oldukça fazlalar. Gelecekte
sayıları daha da artacak. Her kim bilerek ve bilinçli olarak bana yalan
nispetinde bulunursa yeri cehennemdir. Benim adıma nakledilenleri Kur’an ve
Sünnet’e sunun. Eğer Kur’an ve Sünnet’e uygun iseler kabul edin, değilse
reddedin.” 4
4
– İmam Cafer Sadık (a.s), babası İmam Muhammed Bakır’a (a.s)’a yalan rivayetler
nispet eden kimseye lanet etmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Bizden rivayet edilen
sözleri Kur’an’ın şahitliğine ve diğer sözlerimize uygun olursa kabul edin aksi
takdirde reddedin.”
5
– İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdular: “Bizim sözlerimizin senedi Kur’an ve Hz.
Peygamber’in (s.a.a) sünnetidir.”
6
– İslam ilimlerinin içinde önemli bir yeri olan ilimlerden biri de rical’dir.
Bu ilimde doğru haber yanlış haberden ayırt edilir ve hadis nakleden kimselerin
doğrulukları araştırılır.
--------------------------------------------
1
Nisa,
94
2
Nisa,
83
3
Ahzab,
60
4
Biharu’l
Envar, c.2, s.225