Büyük Tehlike: Sözde Muvahhit, Pratikte Müşrik

“Allah’ım sen kullarından uzak değilsin, ancak kulların yaptıkları, onları senden uzaklaştırıyor.”
GİRİŞ: 25.07.2025 10:07      GÜNCELLEME: 25.07.2025 10:07
Rasthaber -  İrfanın aslî hedefi ve insanın varması gereken makam, kendisini ilahî nurun bir yansıması olarak görmesi ve kendisi için herhangi bir bağımsızlık görmemesidir. Allah’a gitmiş olmanın hakikati insanın kendisi ve diğer varlıklar için herhangi bir bağımsızlık görmemesidir. Bizler, içinde olduğumuz ruh halinin bir getirisi olarak aslında gerçekte etrafımızdaki varlıklar için bir bağımsızlık düşüncesi taşıyoruz. Yani bu varlıkların her biri bizim için birer put ve mabut gibidir ve her birimiz farklı bir şekilde bu putların önünde eğilip kalkıyoruz. Bütün bu putları yıkıp da yalnızca yüce Allah karşısında başı eğik durmalıyız. Yüce Allah dışında hiçbir varlık mabut edinilmeği hak etmiyor. İrfanın hakikati gerçek anlamda “la ilahe illallah” ilkesini hayatımıza egemen kılmaktır. Oysa kendi hayatımızı mercek altına aldığımızda birçok ilaha inandığımızı ve türlü şirklerle yaşadığımızı görüyoruz. Birçoğumuz sadece diliyle “la ilahe illallah” diyor ve maalesef gerçekte isteklerimizi mabut edinmiş durumdayız.

 أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلهَهُ هَواهُ 

“Hevâ ve hevesini tanrı edinen kimseyi gördün mü?”[1]

Nefsanî isteklerini ilah edinen kişi nasıl “la ilahe illallah” diyebilir? İşte bu nedenle yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

 وَما يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ إِلاّ وَهُمْ مُشْرِكُونَ 

“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.”[2]

Kur’an’ın tabiriyle hevâ ve hevesini ilah edinmiş olan birisi, diliyle “la ilahe illallah” diyebilir; ancak kalbiyle “benden başka ilah yoktur” diyor. Bu tür bir insanın hal ve hareketleri, kendisini ilah gördüğünü ve kendi isteklerine uyan işlerin peşinde gittiğini gösteriyor. Bu durumdaki bir insanın dilediği şeylerin ne olduğu pek önemli değil; midesini doyurmak olabilir, makam ve koltuk olabilir, para ve servet olabilir, cinsel arzular olabilir, şöhret olabilir veya en kötüsü kendisini mabut ve ilah olarak insanlara tanıtıp insanları kandırarak onları kendisine ibadet ettirmeye çalışması ve “ben sizin yüce rabbinizim” şeklinde haykırması olabilir.

Kendimizi ilah edinmekten kurtulmak adına midemizi kontrol edebilirsek ve sadece yüce Allah’ın izin verdiği yiyecekleri kullanıp da bu sayede midemizi zapt edebilirsek işte bu durumda sadece mide putunu kırmış sayılırız ve daha büyük bir put yani cinsel arzular putu önümüze çıkıyor.

 قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ 

“(Resûlüm) Müminlere söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar.”[3]

Cinsel istek tamamıyla insanın kontrolünde olmalıdır. Ancak bunun anlamı cinselliği yok etmeye çalışmak değil, Allah’ın dilediği şekilde yönlendirmektir. Bazı durumlarda cinsel ilişki farz bile olabilir. İşte bu gibi durumlarda cinsellik kötü olmamakla kalmayıp bir tür ibadet sayılıyor ve bu sebeple insanın Allah’a yaklaşması için bir vesiledir aynı zamanda. Cinsel isteği tatmin etmek görünür itibariyle hayvanî bir iş olabilir. Ancak bu gibi durumlarda ilahi bir amaç taşıdığı için gerçekte cinsellik insanın esiri oluyor ve ilahî bir iradeyle kontrol ediliyor. Dolayısıyla bir ibadettir. Sonuç olarak bu şekilde şehvet putu da parçalanıyor.

Ancak bu iş burada bitmiyor ve daha kırılması gereken birçok put var. Öfke putu, makam putu, servet putu, şöhret putu ve diğer birçok put. Birçok kişi şehvetini kontrol edebilir; ancak birisi ona saygıda kusur ederse bunu kaldıramıyor. Bu insanlar öfkelerinin esiridirler. Mümin bir kul, kendisine haksız yere saygısızlık yapılsa bile bunu kaldırabilecek yapıya sahip olmalıdır.

Kısaca ancak bu putların tamamı şeytanî nefis mabedinden çıkarılıp ayakaltına alınırsa kulun söylediği “la ilahe illallah” gerçekçi bir şahitliktir. Aksi halde bu şahitlik şaibeli ve şirk içerikli bir şahitlik olacaktır.

“La ilahe illallah” ve tevhidin özünün insanın hayatına yansımış olması için kişinin aklıyla buna inanmış olması ve bunu dile getirmesi yeterli değildir. Burada önemli olan kalbin, tevhidi benimsemiş olmasıdır. Genel kural putlarımızın eline vermiş olduğumuz yönlendirme hakkını onlardan alıp gerçek sahibine yani yaratıcıya vermektir. Diğer bir deyimle bu yolun tamamı için tek bir isim kullanabiliriz: Kulluk ve kul olmak. Bizim sorunumuz kul olmamak, kendimizi tanrı bilmek ve nefsimizi ilah edinmektir. İşte bu nedenle kul değiliz. Oysa irfânî makamlara ulaşmanın tek yolu koşulsuz kul olmaktır.

 أَلا للّٰهِِ الدِّينُ الْخالِصُ 

“İyi bil ki, hâlis din yalnız Allâh’ındır.”[4]

* * *

 سُبْحانَ الَّذِي أَسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَْقْصَى الَّذِي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آياتِنا 

“Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O (Allah) yücedir.”[5]

Allah Resulü (s.a.a) miraca götürülüp de kendisine yüce Allah’ın özel ayetleri gösterildiği vakit, taşıdığı en belirgin özelliği kul olma özelliğiydi. Namaz kılarken yüce Allah’ın vahdaniyetini andıktan hemen sonra Resulullah’ın (s.a.a) kul olma özelliğini dile getiriyoruz.[6]

Büyük bir ârife insanla Allah arasında ne kadar bir mesafe olduğu sorulduğunda “sadece bir adım” cevabını verdi. Bu nasıl olur dendiğinde ise şöyle buyurdu: “Ayağını kaldırıp da nefsinin üzerine koyarsan Allah’a varırsın.”

Evet, hakiki irfân yolunda insanın önünde tek bir engelden başkası yok. O da nefisle Allah arasında bir seçim yapmak sıkıntısıdır. Asıl engel kendimiziz. Nefsimizi ayağımızın altına alırsak işte bu durumda Allah’la aramızda herhangi bir engel kalmayacaktır. Allah’a kul olursak ona varırız, ancak Allah’ın karşısında durup da “ben” diyecek olursak bu durumda Allah’tan uzaklaşırız.

Ebu Hamza Sumali duasının bir bölümü şöyledir: “Allah’ım sen kullarından uzak değilsin, ancak kulların yaptıkları, onları senden uzaklaştırıyor.”

Bizim kendi yaptığımız uygunsuz ameller bizi Allah’tan uzaklaştırıyor. Yüce Allah kendisini insanlardan uzaklaştıracak cimriliğe sahip değildir. Bu cimriliğe sahip olmadığı gibi en sevdiği kullarını bu iş için insanlara göndermiştir ve bu peygamberlerin birçoğu bu uğurda canını bile feda etmiştir. Burada önemli olan insanların zorla değil, kendi istekleriyle Allah’a yakınlık kazanmasıdır. Seçme özgürlüğü insanlardan alınacak olursa ve bunun yerine zorunluluk oturtulursa işte bu durumda bu varlıklara insan denilemez ve bu varlıklar insanî yüce makamlara sahip olamazlar.

- - - - - - - - - - - - - - - -

[1] Casiye, 23.

[2] Yusuf, 106.

[3] Nur, 30.

[4] Zumer, 3.

[5] İsra, 1.

[6] Eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh.

Ehlader

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM