Unipolar Pax-Amarikana (Tekelci Amerika Barışı veya Hegemonyası). ABD’nin, kökleri daha eskiye dayanır ama özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aleme ilan ettiği bir “ABD tekelci önderliğinde dünyada barış” doktrinidir. Geleneksel Avrupa devletleri ama özellikle İngiltere ve Fransa hegemonyasına meydan okuyan bir siyasi, askeri ve ekonomik bohçadır. Dönemin Devlet Reisi İsmet İnönü’nün Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı dışında tuttuğu kısmen doğrudur. Zira “Savaş Dışında Kalma” kararını sağlayan Unipolar Pax-Amerikana doktrinini İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hayata geçirmek isteyen ABD’dir. Ve ABD’nin bu doktrini için coğrafyamızda ve uzak doğu Asya’da esaslı “stratejik müttefiklere, dostlara, işbirliği yapacak hükûmetlere ve doktrine hizmet edecek yandaşlara” ihtiyaç duyulmaktadır. İngiltere’nin dünya hegemonyası koltuğunu isteyen ABD’nin, İngiltere’nin Türkiye planlarını boşa çıkardığı ve Türkiye’yi kazandığı en bariz hadise 4-7 Aralık 1943 Kahire Konferansıdır.
Daha önce kasım ayında “Milliyetçi Çin Hükûmeti” lideri General Çan Kay Şek ile yapılan görüşmelerde Çin müttefik devletlerin planlarında nasıl davranması gerektiği kararlaştırılmıştı. Şimdi sırada Türkiye vardı. Kahire görüşmeleri esnasında Türkiye’yi Hitler Almanyası’na karşı savaşa sokmak isteyen İngiltere Başbakanı Churchill’e karşı ABD Başkanı Roosevelt, İnönü’nün savaşta tarafsız kalmasını ister. Zira Türkiye, Hitler’in yanında olması ve kaybetmesi halinde işgal ve yaptırımlara Almanya gibi maruz kalacaktı. Bunun acılarını Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeterince tatmıştık. Hitler Almanyası’na karşı savaşa girmesi halinde Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Alman orduları tarafından işgal edilebilir ve bu işgale karşı savaşmak için Sovyet Rusya Kızıl Ordusu Türkiye’ye girebilir ve savaştan sonra aynen Almanya’da olduğu gibi Türkiye, Kızıl Ordu’nun hâkimiyetinde çok farklı bir kaderi yaşayabilirdi.
‘GÖSTERMELİK SAVAŞ’
Ancak küçük bir sorun vardı. Hitler Almanyası’na savaş ilan etmeyen ülkeler de cezalandırılacaktı. Buna da çareyi ABD sundu. Savaşın bitimine az kala ABD Türkiye’yi bilgilendirecek ve Ankara Hitler Almanyası’na karşı “göstermelik” savaş ilanında bulunacak ve böylece ceza ve yaptırımlardan kurtulacaktı. Ve böyle de oldu. Kıssadan hisse, Güney ve Latin Amerika’yı 1823’te Monroe Doktrini ile Tekelci Amerika Hegemonyası’na entegre eden ABD, Unipolar Pax-Amerikana doktrini için 1943 Kahire Konferansı’nda, milli bağımsızlık mücadelesi döneminden beri “ABD mandasını” abes görmeyen İsmet İnönü’nün başında olduğu Türkiye ve “Komünizm ve Komünistlerin Düşmanı” olduğunu sahada ibraz eden Kuomintang (KMT-Milliyetçi Çin Partisi) lideri General Çan Kay Şek sayesinde bölgemizde ve Uzak Doğu Asya’da gerçekleştirmek amacındaydı.
TÜRKİYE VE TAYVAN
İnönü, ABD ve NATO ile ilişkilerin kapısını açan, Menderes ise bu kapıdan her iki kuvveti Türkiye evinin içine sokandır. General Çan Kay Şek ise 1949 Çin Komünist Devrimi’nden sonra Tayvan’a (Formosa Adası) kaçmış ve ABD desteğinde Kuomintang (Milliyetçi Çin) hükûmetini kurmuştur. Türkiye ve Tayvan halen Unipolar Pax-Amerikana doktrininde ABD için iki vazgeçilmez kuvvettir. Geleneksel Pax-Amerikana doktrininde Türkiye’nin yerini ne İsrail ne Irak ne Suriye ne Kürdistan ne Mısır ne de Lübnan dolduramaz. Aynı şey Tayvan için de geçerlidir; onun yerini de Pasifiklerde ne Japonya ne Filipinler ne Güney Kore ne de bir başka ülke doldurabilir. Türkiye ve Tayvan da bunun idrakindedir. Ayrıca Trump döneminde bu doktrin, tüm zahiri çıkar çatışmalarına rağmen, Rusya Federasyonu’nu “mutlak ve ebedi düşman” kategorisinde görmemektedir.
Bunun idrakiyle hareket eden Türkiye, geleneksel Pax-Amerikana doktrinin Y-temsilcisi Trump idaresiyle birlikte “şimdilik” hareket etmeyi sürdürecektir. Bu doktrine itiraz eden, büyük çoğunluğun “Avrupa için tehdit oluşturuyor!” dediği Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin yayınlanmasından sonra daha net ortaya çıkan, başta İngiltere, Almanya ve Fransa ile aynı kaygıyı taşıyan Netanyahu’nun Türkiye’yi önce “taltif eden”, “abartılı güvenlik övgüleriyle sırtını sıvazlayan”, ardından açık ve kapalı tehditkâr çıkışlar Türkiye’nin kararında köklü bir değişiklik oluşturmayacaktır. Ancak geleneksel Pax-Amerikana doktrininden bir sapma olur ve ABD, İsrail, efendileri ve İngiltere’nin güçlü pençesinde kalırsa Tayvan’ı bilemem ama Türkiye’nin alternatifleri ve çıkış yolları mevcuttur.
İÇ CEPHEYİ PEKİŞTİRMEK
Ancak Türkiye, 1943’ün Türkiye’si olmamakla birlikte alternatif ve çıkış yollarını zora sokan, bağımlılığı artıran koşulları yaşamaktadır. Bu çetrefilli koşulları aşabilmek için de, ekonomik sorunlarını çözmek, üretim devrimini yapmak ve iç cepheyi pekiştirmek kaçınılmazdır. “Ayak sesleri duyulmaya başlayan Yeni Dünya Savaşında” ülkeyi “savaş dışında” tutabilmek için Ukrayna’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın ve Netanyahu’nun ve ABD’deki müttefiklerinin kumpas, kışkırtma, saldırı ve hamlelerine karşı düşmanlarını azaltmak dostlarını çoğaltmak zorundadır.
ALEVİLERLE BİR ARAYA GELDİ
Önemli not: Ahmet Şara’dan dört gün önce “radikal Sünni taraftarlarını şoke” eden Aleviler hakkında açıklamalar gelmişti. Saray’da bir araya geldiği Alevi şahsiyetler ve Alevi şeyhleri ile yaptığı görüşme esnasında “Suriye’deki değişimin Sünni bir devrim olmadığını, Alevilerin devrilen Esad rejimi döneminde büyük bedeller ödediklerini, şahısların değişmesiyle değişmeyen bir nizamın tesis edilmesi gerektiğini” söylemişti. Alevileri, “Dürziler ve Kürtler gibi kaybetmemek” için eski ordu ve bürokrasi mensuplarının tekrar devlete kabul edilmesi için çalışmalar var.
İsrail askeri işgali, SDG meselesi, SDG’ye artan Alevi ve Dürzi desteği, Fransa’nın Şara’yı “SDG’ye karşı adım atmaması ve Türkiye’nin piyonu olmaması” yönündeki tehdidi, ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin Avrupa, Netanyahu ve SDG saflarında yarattığı kaygılar, Hakan Fidan’ın “Şam yönetimine desteğimiz kayıtsız şartsız değildir. Şam, Suriye’nin tüm bileşenlerini kazanmalı.” mealindeki açıklamaları, ABD yaptırımlarının, propagandalarının aksine BM Güvenlik Konseyi kararlarının Rusya ve Çin’in ısrar ettiği toplumsal iyileşme, dini ve mezhepçi söylem ve eylemlerden kaçınılması, yabancı savaşçılar meselesinin kökten çözümü ve köklü siyasi reformların yapılması Şara’nın “Alevi Açılımı”nda etkili olmuş. “Vardır her şerde bir hayır.” diyelim.
aydınlık
