Yaklaşık 30 sene önce…
Henüz Saddam’ın ülkesi işgal edilmemiş…
Büyük Ortadoğu Projesi düğmesine basılmamış...
Arap Baharı ateşi yanmamış...
Suriye iç savaşı tetiklenmemişti.
İsrail’de Muhafazakar Parti Likud, üç yıl önce
partinin başına geçen lideri Netanyahu ile iktidara geldi. Yıl 1996’ydı.
ABD derin devleti, İsrail’in yeni lideri için
bir rapor hazırlamaya karar verdi. Rapor, İsrail’in güvenliğini esas alıyordu…
Bir güvenlik şemsiyesi oluşturmak ve ‘düşmanlardan korunmak” için İsrail’in
yapması gerekenleri sıralıyordu. Aynı zamanda ABD-İsrail ikilisinin birlikte
Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme projesiydi… Adı: Clean Break Projesi
Bölge ülkeleri İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin
kimlerle birlikte ve hangi politikalarla zayıflatılabilir, İsrail’e olan direnç
nasıl kırılabilir… Bunun için gereken saldırgan siyasetleri tanımlıyordu.
HAZIRLAYAN EKİP
Rapor, İleri Stratejik ve Politik Araştırmalar Enstitüsü'nün
bir parçası olan “2000'e Doğru Yeni İsrail Stratejisi Çalışma Grubu” tarafından
yazıldı. Bu grubun başında eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle
vardı. Namı diğer Karanlıklar Prensi… Irak savaşının mimarı… O dönem Savunma
Komitesi üyesiydi.
Rapor, daha ziyade şu isimlerin fikirlerini ve tavsiyelerini
içeriyordu: Douglas Feith , James Colbert, Charles Fairbanks Jr., Jonathan
Torop, David Wurmser , Meyrav Wurmser ve IASPS başkanı Robert Loewenberg.
ABD, aslında üç-beş yıl sonra işgallerle düğmesine basacağı
Büyük Ortadoğu Projesi’nin alt yapısını hazırlıyor… bu yoldaki ayrık otlarının
temizliği için yapılacaklar listesini oluşturuyordu. Listenin satırbaşları
şöyleydi:
İŞTE O MADDELER
*Yaser Arafat’la yapılan 1993 tarihli Oslo anlaşmasını iptal
etmek. Arafat’a alternatif oluşturmak.
* Ürdün’de Kral Hüseyin’i kendi yanına çekerek Suriye’ye
karşı konumlandırmak.
* Suriye'nin önüne set çekmenin bir aracı olarak, Irak'ta
Saddam Hüseyin'in iktidardan uzaklaştırılmasına odaklanmak.
IRAK ÜZERİNDEN ETKİLEMEK
* Irak’ta Haşimilerin nüfuzunu artırmak, bununla
Hizbullah’ın Suriye’den uzaklaşmasını sağlamak.
* Suriye’de Baas iktidarı ile sorunlu Arap aşiretlerinin
birliğini sağlamak.
* Türkiye ve Ürdün'le işbirliğini geliştirmek, bu yolla
Suriye'yi zayıflatmak, kontrol altına almak, hatta etkisiz hale getirmek.
OLMUYORSA VURACAĞIZ
* Lübnan’dan İsrail’e karşı saldırılara yanıt verilirken
Suriye’nin de hedef ülke olarak belirlenmesi. Lübnan'daki Suriye askeri
hedeflerinin vurulması, bu yetersiz olduğunda doğrudan Suriye içindeki
noktaların vurulması.
* İsrail’in “Kapsamlı barış” sloganını bırakması, dikkatleri
Suriye’deki kitle imha programlarına yöneltmek.
* Tüm Ortadoğu'nun demokratikleşmesi için, İran, Suudi
Arabistan, Mısır'da mevcut rejimleri devirmek.
THE GUARDIAN
Analist Karen Kwiatkowski, 2006 yılında, Türkçesi “Temiz
Kopuş belgesi” olan söz konusu projede önerilen eylemler ile 2003'teki Irak
işgali arasındaki uyuma dikkat çekti.
Brian Whitaker , The Guardian'da yayınlanan Eylül 2002
tarihli bir makalesinde, projenin sahiplerinin Washington'da önemli
pozisyonlarda olduğunu kaydetti. “İsrail'in Orta Doğu'yu yeniden
şekillendirerek düşmanlarını aşma planı, bugün 1996'da olduğundan çok daha
ulaşılabilir görünüyor. Amerikalılar bunu başarmak için hayatlarından
vazgeçmeye bile ikna edilebilirler." diye yazdı.
SURİYE’YE KARŞI YIKICI OPERASYON
Görüldüğü gibi Clean Break Projesi’nde, üst akıl ABD, “Diz
çöktürülmesi olmazsa olmaz” olarak Suriye’yi yazdı… Bununla bağlantılı olarak,
ileride bir dizi gelişme yaşandı. En önemlilerinden biri, 12 Aralık 2003'te
yasalaşan Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nin bir tasarısıydı. “Suriye
Hesap Verebilirlik Yasası” olarak bilinen yasa, doğrudan Suriye’yi felç etmeyi
amaçlıyordu.
ABD’nin ifadesiyle, “Suriye'nin terörizme verdiği desteği
sona erdirmek, Lübnan'daki varlığına son vermek, kitle imha silahlarını
geliştirmesini durdurmak, Irak petrolünü yasadışı olarak ithal etmesini
durdurmak ve Irak'taki ABD karşıtı güçlere yasadışı askeri malzeme sevkiyatını
durdurmak” gibi maddeleri içeriyordu. Bu yasa doğrudan, Amerikan yayın
organlarında Clean Break Projesi ile ilişkilendirildi. The Nation, Ekim 2003
tarihli başyazısında, bu bağlantıya dikkat çekti.
ARAP BAHARI İLE DORUĞA ÇIKTI
O günden bugüne Irak savaşıyla başlayan ABD-İsrail
saldırıları, Arap Baharı ile doruğa çıktı. Ancak buradaki yöntem zamanla
değişti… İkili bir yöntem izlendi... Irak ve Libya'da doğrudan istila
uygulanırken diğer Arap ülkelerinde vekil savaşlarına yol verildi. ABD ve
İsrail, vekil örgütleri üzerinden hedef ülkelerde iç çatışmaları körükledi. O
ülkeler, Müslüman olduğu için, mezhep ayrışmaları bu örgütlerin nüfuz alanı
oluşturmasında elverişli bir zemin yarattı. ABD; El Kaide’yi de, IŞİD’i de,
Müslüman Kardeşleri de ve PKK’yı da, uygun zamanda uygun biçimde kullandı.
SON ÖRNEK: HTŞ
Son örneğini, Suriye’de yaşadığımız vekalet savaşında, en
cihatçı, en tekfirci Selefi örgütlerin, CIA, MI6 ve MOSSAD güdümünde nefes alıp
verdiği görüldü. O örgütlerden biri, Heyeti Tahrir Şam, 2017 yılından itibaren
Suriye’nin İdlib şehrinde ana otorite oldu. 8 Aralık’ta Beşar Esad’ın
devrilmesi ile sonuçlanan kalkışmada ana aktör oldu. Şimdi Suriye’de yeni
kurulan hükümet, İdlib’de HTŞ’nin kurduğu Kurtuluş Hükümeti mensuplarından
oluşuyor, Şam'ın geleceğini şekillendiriyor.
Netanyahu'nun, Suriye'de şimdilerde yaşananları, İsrail'in
başarısı olarak adlandırması ve "Orta Doğu'nun yüzünü değiştiriyoruz"
sözü, 30 yıl önce üretilen planlara bakınca daha iyi anlaşılıyor.
Osman Erbil
Odatv