Batı basınında, “Esad için de Saddam ve Kaddafi benzeri bir
son!” beklentisi hazırlandığı yer aldı. Bölgesel ve küresel şartlar, Suriye
ordusu ve devlet katında yaptırımlarla yaratılan zaaflar, Esad Hükûmeti’nin
yıkılmasıyla son buldu. Suriye devlet aygıtının dağıtılması, iddia edildiği
gibi kısa bir süre içinde ve ani olmadı. ABD ve İsrail başta olmak üzere AB
ülkelerinin de yoğun ve planlı yaptırımlarıyla adım adım hazırlandı. Bu saldırı
Türkiye başta olmak üzere mazlum milletlere ve gelişmekte olan ülkeler karşı
yürütülen devletsizleştirme saldırısının bir parçasıdır. Bu saldırılara
kurtuluş savaşlarıyla yanıt verilmektedir ve verilmeye devam edilecektir.
KÜRESEL HESAPLAŞMALARIN YOĞUNLAŞTIĞI ALAN
Gelişmelerin yönünü açıklarken hep Akdeniz’in doğusuna
dikkat çektik. Bu durum, bölgenin ve özellikle de Türkiye’nin jeostratejik konumuna
bağlıdır. ABD’nin donanma güçlerini kapalı deniz alanlarına yoğunlaştırması da
buna bağlıdır. Doğu Akdeniz, Batı ve Doğu arasında doğal bir köprü olması
yanında çok çeşitli milliyetlerin, etnik ve dinsel yapıların olduğu bir
bölgedir. Emperyalist kışkırtmalar nedeniyle hiç sona ermeyen çatışmalar
alanıdır. Küresel çapta çatışma ve sorunların olduğu çok sayıda yerler içinde
ABD-İsrail ortaklığının baş hedefinde Doğu Akdeniz vardır.
SURİYE YÖNETİMİ İÇ ÇELİŞMELER NEDENİYLE Mİ YIKILDI
Yıkım sürecinin başlarında bilinçli bir fikir kargaşalığı
yaratılmaya çalışıldı. HTŞ ve çeşitli muhalif örgütlenmelerin çabalarıyla Esad
yönetiminin kısa bir sürede yıkıldığı ilan edildi. Ancak ABD ve İsrail’in yıkım
sürecini adım adım planladıkları ve son hamleyi bizzat yönettikleri açıklandı.
HTŞ’nin Halep’e doğru ilerlemesi bile, yolların İsrail bombardımanlarıyla
temizlenmesiyle kolaylaştırıldı.
ABD-İsrail, Suriye’de piyonlarını ileri sürerek süreci
ilerletti. Suriye’nin kuzeyine konumlanmış olan PKK/PYD teröristleri,
Amerika’nın “kara gücümüz” dediği bir maşadır. Şam’a kadar ilerleyen HTŞ
emperyalizmin piyonu olan El Kaide/El Nusra terör örgütlerinin devamıdır.
Emperyalist hegemonyacılığın ihtiyaç duydukça ileri sürdüğü aletlerdendir.
Suriye yönetiminin devrilip devletin dağıtılması, savunma sistemlerinin imha
edilmesi, ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizminin müdahale ve fiili
yönlendiriciliği olmadan anlaşılamaz.
SURİYE’NİN YIKILMASINA ALMANYA VE AB’NİN KATKILARI
ABD ve İsrail siyonizmi aynı zamanda Avrupa ülkelerini de bu
alanda yönlendirdiler. Özellikle Suriye’ye karşı yaptırımlarla halkın ve
silahlı kuvvetlerin direnme gücünün sekteye uğramasına katkıda bulundular.
İktidarı ve muhalefetiyle Türkiye, sistem partilerinin çok heveslendikleri AB
hakkında, Suriye halkına karşı yaptıklarına bakarak ders çıkartabilirler. ABD
ve AB’nin daha aşırı yaptırımları Türkiye için düşündüğü açıktır. Alman dış
politika bülteni, bu konuda şöyle söylüyor:
“Almanya ve AB'nin uyguladığı yaptırımlar, Esad'ın
devrilmesine ve Şam'da iktidara giden yolun açılmasını Avrupa'ya borçlu olan
cihatçı milis gücü Heyet Tahrir Şam (HTŞ)’ın zaferine katkıda bulundu.
“HTŞ saldırısının sadece 11 gün içinde Şam'ın ele
geçirilmesine yol açabilmesinin, örneğin Suriye Silahlı Kuvvetlerindeki yaygın
yolsuzluk ve muhalif aktivistlerin sızması da dâhil olmak üzere çeşitli
nedenleri vardı. Her ikisi de HTŞ'nin kampanyasına başladığında yıpratıcı bir
etki yaptı. Bununla birlikte, nüfus arasındaki yolsuzluk ve genel
memnuniyetsizlik, yoksulluk ve açlıkta büyük bir artışa yol açan Batı
yaptırımlarının sert sonuçlarıyla körüklendi. 2019 yılında, Avrupa Dış
İlişkiler Konseyi (ECFR), yaptırımların nihayetinde ‘Suriyelileri ayrım
gözetmeksizin ve keyfi olarak’ cezalandıracak ‘yakıcı bir dünya politikası’
anlamına geleceği konusunda uyardı. Hoşnutsuzluktan yararlanan, İdlib
vilayetinde şeriat hukukunun sert bir yorumuna dayanarak baskıcı bir rejim
kuran ve şimdi Şam'da iktidarı ele geçiren HTŞ oldu.”
DIŞ İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ YIKICI GİRİŞİMLERİ
HIZLANDIRDI
Esad'ın hızla devrilmesi gözlemcilere göre sürpriz oldu. Son
yıllarda Şam, tecridin üstesinden gelmeyi ve dış ilişkilerini normalleştirmeyi
başarmıştı. ABD-İsrail saldırganları bölgede istikrar ve ortaklıkların
oluşmasına karşı hareketlerini hızlandırdı. Birleşik Arap Emirlikleri, Esad'a
karşı ikili ilişkileri yeniden başlatan ilk ülke olmuştu. Bunu diğer ülkeler
izledi. Şubat 2023'te Suriye'nin kuzeyi ve Türkiye'nin bazı bölgelerini
etkileyen depremin ardından kalkınma hızla ivme kazandı; Mayıs 2023'te Esad'ın 2011'den
bu yana ilk kez bir Arap Birliği zirvesine katılmasının Suriye'ye sıcak bir
karşılama sağladığı söylendi: “Riyad, ABD yaptırımlarını atlatmak için
Suriye'ye uçak yedek parçaları gönderdi. Bu işbirliği yapma isteğinin bir
işareti oldu. AB'de mültecilerin iade edilebilmesi için Şam ile temasların
yeniden başlatılması düşünülmeye başladı.”
Suriye’ye karşı yıkıcı ve halkı sıkıntıya sokan girişimler
çok önceden beri sistemli olarak yürütülmüştür. Bu yolla yönetimin düşürülmesi
ve ülkenin parçalanarak Büyük İsrail’in kurulması hazırlanmıştır:
“AB ve ABD, Suriye'ye yönelik yaptırımlarını genişletiyor ve
ağırlaştırıyor. Hükûmetin sefalet isyanları yoluyla devrilmesine güveniyorlar.
“Batılı dış politika yapıcılar Şam hükûmetine karşı açlık
isyanları üzerine hesaplar yapıyorlar. Alman medyasına göre, yeni ABD
yaptırımları (Sezar Yasası) korkusuyla tetiklenen ekonomik krizin yoğunlaşması,
Esad'ın yönetimini ciddi şekilde tehdit edebilir. Aslında, Brüksel ve
Washington tarafından uygulanan yaptırımlar Suriye nüfusunun durumunu yıllardır
daha da kötüleştiriyor. 2015’te uzmanlar, Suriye savaşının ‘vahşetini katlarca’
yoğunlaştırdıklarına kani oldular. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi, transatlantik
zorlayıcı önlemleri ‘yakılıp yıkılmış dünya politikası’ olarak sınıflandırdı.
AB, birçok BM kuruluşunun insani bir felaketi önlemek için Kovid-19 salgını
nedeniyle yaptırımların kaldırılması veya en azından zayıflatılması çağrısında
bulundu. Buna rağmen, yaptırımlar uzatıldı.”
SURİYE’DE YENİ YÖNETİM ŞEKLİ VE BATI
Başta ABD-İsrail olmak üzere Batı tarafından Suriye’de yeni
yönetimde bütün etnik, dini ve diğer yapıların temsil edildiği federatif bir
yapı önerilmektedir. Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) yazarı ve Suriye
uzmanı Bente Scheller şunları söylüyor:
“Gelişme sadece HTŞ tarafından yapılmadı. Bu bakımdan
katılımcıların hepsinin yer alacağı bir hükûmet kurulmalıdır. Bu, Batı’da hemen
herkesin görüşüdür.”
Devlet ve silahlı kuvvetlerin dağıtıldığı, merkezi bir
otoritenin kalmadığı, daha da önemlisi emperyalistlerin doğrudan müdahale
edebildiği bir ülkede federatif bir yapı kargaşalık ve iç savaş şartlarının
hazırlanması demektir. Esad’ın devrilmesine sevinenler diğer yandan iç
kargaşalık kaygısı taşımaya başlamıştır. Batın’ın bir elinin Suriye içinde
olduğu, etnik ve dini grupların korunması temelinde oluşan bir yönetimde
istikrarın nasıl sağlanacağı herkesin aklına ilk gelen sorudur.
“Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron, Suriye'deki yeni yöneticiler ile birlikte çalışmaya hazır
olduklarını ilan ettiler. Buna göre işbirliği, temel insan hakları ve etnik ve
dini azınlıkların korunması temelinde gerçekleşmelidir.”
Almanya ve AB ülkeleri Avrupa’daki Suriyeli mültecileri
nasıl geri gönderecekleri üzerine planlar yapmaktadırlar. Dönmek isteyenlere
adam başı bin avro verme fikri önerilmektedir. Başka teşvik yolları arasında
Suriyeli mültecileri yakın komşu ülkelere yönlendirmek fikri de yer almaktadır.
KÜRESEL SAFLAŞMA VE DOĞRU TARAFTA OLMANIN ANLAMI
Artık olgulara bakarak karar verenler için küresel
saflaşmanın anlamı çok açıktır: Bir tarafta giderek kaybolan ve daralan
emperyalist hegemonyacılık, karşısında yükselen Yeni Dünya-Avrasya. Asya Çağı
da denilen Yeni Dünya tarafında gelişmekte olan Asya, Afrika ve Güney Amerika
ülkeleri, gelişmekte olan ülkeler vardır. Suriye ile ilgili gelişmelerde bu
saflaşmayı önemsemeyen tutumlar kaçınılmaz olarak kişi ve kurumları işgalci
saldırganların yanına düşürdü. AK Parti Hükûmeti adına açıklama yapanlar hep
bir ağızdan Suriye ve Esad’ı hedef aldılar. Tam bu sıralarda İsrail, Suriye
içlerine ilerliyordu. Yaklaşık 50 bin insanı, çocuk kadın demeden katleden
soykırımcı İsrail, “Katil Esad” sloganları atarak ilerliyordu. Fırat’ın
doğusundaki PKK-PYD alanını genişletiyordu. ABD bu alana her türlü müdahaleyi
yasaklıyordu.
ABD-İsrail tarafından Suriye saldırılıp parçalanırken,
BAAS’ı ve Suriye devletini baş düşman olarak görmek saldırganların tarafına
düşmektir. Saldırgan İsrail siyonistleri Şam’a kadar ilerleyip, 500 noktayı
bombalarken Esad’ın yaptıkları diye yanlış olduğu yetkililerce açıklanan
yalanları yayan Türk medyası kime aittir? İsrail PKK-PYD ile buluşmak üzeredir.
Hedef Büyük İsrail’dir. Kürdistan örtüsü altında kurulacak olan 2. İsrail
yanlıları da Esad aleyhtarı propagandalarla yollarına devam etmektedirler. Çok
açık ve net olarak durum budur: AK Parti yönetimi ve Türkiye adına hareket
ettiğini söyleyen ve ABD-İsrail ilerleyişini alkışlayanlar vatanımıza karşı
cephededirler. Türkiye, ABD-İsrail cephesinde olamaz. ABD-İsrail işgalcilerine
karşı Esad’la uğraşanlar fiilen emperyalistlerin cephesindedirler.
HTŞ, emperyalizmin piyonu olan El Kaide ve El Nusra terör örgütlerinin devamıdır. Emperyalist hegemonyacılığın ihtiyaç duydukça ileri sürdüğü aletlerdendir.
YENİ BİR SAFHAYA GİREN İŞGALE KARŞI KURTULUŞ SAVAŞI
KAÇINILMAZDIR
Tarihinde olduğu ve son 13 yıldır sürdüğü gibi Suriye yeni
bir kurtuluş savaşına girecektir. Küresel saflaşma, bu kurtuluş savaşının
başarıya ulaşacağını kanıtlamaktadır. Ayrıca Türkiye de emperyalizme karşı
savaş vermeye mecburdur. Zaten teröre karşı bu savaş kısmen yürütülmektedir.
Kuşatılmış ve iç kargaşalıkların körüklendiği Türkiye Suriye ile ortak cephede
mücadele etmek durumunda kalacaktır. Türk milleti, ordusu ve güvenlik
güçleriyle emperyalizme karşı gözümüzü kırpmadan savaşmaya hazırdır.
Emperyalist saldırganlara karşı savaşacak bütün halkalarla ortak mücadeleye her
zaman hazırız.
Küresel çelişmelerin düğümlendiği alanın Doğu Akdeniz olduğu
ortadadır. Filistin, Suriye derken sıra Türkiye’dir. Tam Bağımsız, Üreticilerin
Milli Hükümetinin kurulacağı bir Türkiye, terörün kökünü kazıyarak ve iç
cephede birliği sağlayarak gerçekleşebilir/aydınlık