Geride bıraktığımız yıl, Direniş
Ekseni ile İsrail arasındaki savaşla şekillendi. Çok cepheli çatışma doğrudan
ya da dolaylı olarak tüm bölge ülkeleri ile uluslararası odakları etkiledi.
Ancak filmlerde olur denilen ender olaylar yaşandı. İsrail'in caydırıcılığı bir
daha oluşturulamamak üzere sona erdi, ülke ağır kayıplar verirken imajı da
yerle bir oldu. Direniş Cephesi büyük fedakarlıklar yaptı, çok acılar çekti,
kilit liderlerini yitirdi.
SUİKASTLAR BAŞLIYOR
Dünyayı sarsan 7 Ekim Aksa Tufanı
Operasyonu üzerinden üç ay geçmişti. İsrail çatışmada yeni bir tarz benimsemeye
hazırlanıyordu: Takvimler 2 Ocak 2024'ü gösterirken suikastlar dizisi başladı.
Bir İsrail SİHA'sı, Beyrut'un güney banliyölerinde HAMAS ofisinin bulunduğu
apartmanı üç roketle vurdu. Yaşamını yitirenler arasında hareketin
liderlerinden Salih Aruri de vardı.
HAMAS'a 1987'de katılan Aruri
şehit düşmeden önce Batı Şeria'daki silahlı kanadın başında bulunuyordu.
Hizbullah ile çok iyi ilişkileri olan Aruri'nin Beyrut'ta öldürülmesi, Lübnan
direnişi ile Tel Aviv arasındaki gerilimi geri döndürülemez biçimde yükseltti.
İsrail, 2006'daki savaştan beri ilk kez Lübnan'ın başkentine saldırı
düzenlemişti ancak son olmayacaktı.
Tahran'da sergilenen bu panoda
görüleceği gibi 2024'ü füzelerin yılı olarak adlandırmak yanlış olmayacak.
HİÇBİR İŞE YARAMAYAN MİLYARLAR
Yemen Kızıldeniz'i çoktan
kilitlemiş, dünya deniz ticaretini sekteye uğratmıştı. Bölgeye saldırı grupları
yığan ABD, Ensarullah güçlerine geri adım attıramayınca çareyi İngiltere ile
beraber Yemen'i bombalamakta buldu. 11-12 Ocak tarihlerinde iki müttefik ilk
kez Yemen'e hava baskınları düzenledi.
Joe Biden, saldırıları kendisinin
emrettiğini gururla açıkladı. Amerika ilerleyen süreçte Yemen'i defalarca
vurdu, saldırı gruplarını Kızıldeniz'de tuttu, milyarlarca dolar harcadı.
Sonuç olarak ne Ensarullah
güçlerinin Kızıldeniz operasyonlarına etki edebildi, ne değişen deniz ticareti
rotalarını geri döndürdürebildi ne de İsrail'e düzenlenen füze ve İHA
saldırılarına engel olabildi. Aksine yılın son ayına damga vuran Yemen'in
İsrail'e düzenlediği çok sayıda balistik füze saldırısı ve düşürülen ABD F/A-18
Super Hornet savaş jeti oldu.
İŞGAL GENİŞLİYOR: REFAH KENTİ
Ha girdi ha girecek derken, tüm
uluslararası baskılara rağmen Tel Aviv, Gazze'nin güneyinde bir milyona yakın
mülteciye ev sahipliği yapan Refah kentini işgal planını 9 Şubat'ta duyurdu.
Üstünden 48 saat geçmeden güvenli bölge ilan ettiği yerleri bombaladı, 100 kişi
yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. İsrail, Mısır sınırına dayanınca
Kahire-Tel Aviv ilişkileri gerildi.
Camp David anlaşmalarının tehlikede olduğu haberleri manşetleri süsledi. Ancak süslemekle kaldı. Bu harekatla birlikte işgal tüm Gazze'ye yayıldı. Bölgede ölüm, açlık, hastalık ve sefalet tüm yıl boyunca hüküm sürerken, yaşamını kaybedenlerin sayısı Aralık ayında 45 bini aştı, Gazze'den geriye pek bir şey kalmadı.
İRAN İLK KEZ İSRAİL'İ VURDU
İsrail'in caydırıcılığının cenaze
namazı 14 Nisan tarihinde kılındı. Aylardır, Hizbullah roketleriyle uğraşan
İsrail, bu sefer çok daha büyük bir operasyonu savunmak durumunda kalacaktı.
ABD öncülüğünde bazı bölge ülkelerinin de desteğiyle oluşturulan dev savunma
bariyeri, İran'dan gelecek saldırıyı bekliyordu.
Zira 14 gün önce İsrail, İran'ın
Şam Büyükelçiliğine saldırmış, Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Rıza Zahedi
ile birlikte bazı askerler hayatını kaybetmişti.
O bitmeyen gece boyunca az sayıda
füzenin İsrail'i vurması eleştirilse de asıl mesaj verilmişti: Nükleer ya da
ağır savaş başlığına sahip birkaç füzenin bile İsrail'e düşmesi felaketle
sonuçlanacaktı. Nitekim, İsrail ve Batı bu tarihten itibaren dikkatlerini
İran'ın nükleer programına yöneltti. Bu, İran'ın Gerçek Vaat operasyonlarının
ilkiydi ancak gerisi gelecekti.
ÇOK KUTUPLULUĞUN BÜYÜK KAYBI
19 Mayıs'ta Azerbaycan'dan İran'a
dönen bir helikopterin kaza sonucu düşmesi dünyayı sarstı. Aracın içerisinde
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan
da vardı. Ülkenin 8. Cumhurbaşkanı, Direniş Ekseni'nin kilit figürlerinden
biriydi, kaybı sadece İran'ı değil, emperyalizmle mücadele eden tüm güçleri
yasa boğdu.
Çok Kutuplu Dünya projesine büyük
katkılar sunan Reisi döneminde Tahran, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye
oldu. 64 yaşında vefat eden devlet adamı ayrıca İsrail'i vuran ilk İran
Cumhurbaşkanı olarak da tarihe geçti.
NETANYAHU ABD KONGRESİ'NDE
Yılın en utanç verici
etkinliklerinden biri hiç şüphesiz 22 Temmuz günü ABD Kongresi'nde yaşandı.
Protestolar arasında Washington'daki Capitol Hill'e gelen Binyamin Netanyahu,
savaş suçlusu bir kenara muzaffer komutan gibi karşılandı.
Vekiller, kürsüde 52 dakika kalan
İsrail Başbakanı'nın sözünü sayısız defa destek alkışlarıyla kesti, salona
giriş ve çıkışında onu dakikalarca ayakta alkışladı. Netanyahu “büyük beğeni
toplayan” konuşması boyunca ateşkesten değil, daha çok savaş, daha çok yıkım ve
İran'dan bahsetti.
Başbakan o kadar çok saçmaladı ki
İsrail ordusunun Gazze'nin Refah kentinde sadece “24” sivili öldürdüğünü, onun
da “istemsizce” meydana geldiğini bile iddia etti.
PEKİN'DE DİRENİŞ BULUŞMASI
Kaderin bir cilvesi mi yoksa
zekice bir diplomatik hamle mi bilinmez, ABD'li vekillerin Netanyahu'yu krallar
gibi ağırladığı günlerde Çin, 14 Filistinli direniş grubunu Pekin'de bir araya
getirdi. Pekin Deklarasyonu'nun en önemli maddelerinden biri de Filistin'i
Filistinlilerin yönetmesi prensibi ve savaş sonrasında Filistinlilerden oluşan,
ülkeyi seçime götürecek geçici bir hükümet kurulması oldu. İlerleyen aylarda
HAMAS ve el-Fetih arasında kesin mutabakata varıldı.
MECDEL ŞEMS OLAYI VE FUAD ŞÜKÜR
Yaz ayları İsrail için çok sıcak
geçiyordu. Hizbullah'ın her gün İsrail'in kuzeyine gönderdiği yüzlerce roket,
insan kayıplarına, ağır hasara, sınır yerleşimlerinden göçe ve orman
yangınlarına neden oluyordu. 27 Temmuz'da Golan Tepeleri'nde İsrail işgali
altındaki Mecdel Şems kasabasında 12 Dürzi çocuğunun ölümüne yol açan olay ise
beraberinde büyük gelişmeler getirdi.
İsrail yaşananlardan Hizbullah'ı,
Hizbullah ise İsrail'i sorumlu tuttu. Takvimler 30 Temmuz'u gösterirken örgütün
kurucu kuşağının üyesi ve askeri kanadının bir numarası Fuad Şükür, İsrail'in
Beyrut'a düzenlediği saldırıda şehit düştü. Hizbullah olayın ardından
saldırılarının dozunu daha da artırdı. Direniş Ekseni bu suikastın şokunu
atlatamadan bir haber de Tahran'dan geldi...
HENİYYE TAHRAN'DA ŞEHİT DÜŞTÜ
Aynı gece ilerleyen saatlerde,
İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlama töreni
münasebetiyle Tahran'da bulunan HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye de
suikasta uğradı.
HAMAS ile İran güvenlik
birimlerinin yürüttüğü ortak soruşturma sonucunda, suikastın doğrudan
Filistinli liderin cep telefonu sinyalini hedef alan 7,5 kilogram ağırlığında
güdümlü bir füzeyle düzenlendiğinin tespit edildiği bildirildi.
ABD ve İsrail basını ise
Heniyye'nin kaldığı odaya önceden bombalı düzenek yerleştirildiğini savundu.
2006-2014 ve 2017-2024 arasında hareketin liderliğini üstlenen Heniyye 61
yaşındaydı. Yerini Gazze'deki lider Yahya Sinvar'a bıraktı.
GÖREVİMİZ TEHLİKE
17 ve 18 Eylül tarihlerinde Lübnan
ve Suriye'de James Bond filmlerini aratmayan bir "çağrı cihazı
saldırısı" düzenlendi. Hizbullah tarafından kullanılması amaçlanan
binlerce çağrı cihazı ve yüzlerce telsiz İsrail istihbarat birimleri tarafından
patlatıldı.
Saldırıda çoğu sivil 54 kişi
hayatını kaybetti, bin 500 Hizbullah savaşçısı ve 4 bin sivil yaralandı. Hasan
Nasrallah daha önce savaşçıların yerinin tespit edilmesini engellemek amacıyla
cep telefonu kullanımını yasaklamıştı.
Hizbullah bu yüzden iletişim için
daha ilkel aletler kullanıyordu. Saldırı, İsrail'in Lübnan'ı işgal girişiminin
başlamak üzere olduğunun o güne kadar ki en belirgin bir işaretiydi ama
sonuncusu olmayacaktı.
DEDİĞİNİ YAPAN LİDER
Eylül ayının 27'sinde Direniş
Ekseni'ni sarsan son büyük suikast yaşandı.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan
Nasrallah, Beyrut'un Dahiye banliyösünde hareketin merkez karargahında hedef
alındı. Saldırıda, yerin altında bulunan karargahı yok etmek amacıyla Amerikan
yapımı özel sığınak delici bombalar kullanıldı.
Nasrallah, tam 32 yıl boyunca
Hizbullah'ı yönetti. Direniş Ekseni'nin en önde gelen isimlerinden biriydi ve
Lübnan'da ulusal kahraman olarak görülüyordu. Nasrallah, her dediğini yerine
getiren, karizmatik bir lider olarak ön plana çıktı.
Aksa Tufanı Operasyonu'nun ertesi
günü destek cephesi açarak, İsrail'in geriletilmesi ve ağır kayıplar vermesinde
büyük rol oynadı. Onun yerini ise Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim
Kasım aldı.
GERÇEK VAAT 2
İsrail iki aylık gergin bekleyişin
ardından 1 Ekim'de bir kez daha İran füze misillemesiyle karşılaştı. Gerçek
Vaat 2 operasyonu, Heniyye ve Nasrallah suikastlarına misilleme olarak yüzlerce
füzenin İsrail'e gönderilmesiyle başladı. Bir öncekine göre çok daha fazla
sayıda füze İsrail'i vurdu. Uydu görüntüleri ile paylaşılan fotoğraflar, hasarı
ve oluşan kraterleri belgeledi.
Bu ikinci operasyon İran'ın
istediği zaman istediği tipte savaş başlığıyla İsrail'i vurabileceğini bir kez
daha kanıtladı. Bölge ülkeleri, II. Abdullah rejimi dışında, 14 Nisan'dakinden
farklı olarak ABD öncülüğünde kurulan savunma bariyerine katılmayı reddetti.
HİZBULLAH SIZDIRMAZ PÜSKÜRTÜR
Aynı gün İsrail ordusu beş tümenle
Lübnan işgalini başlattı. İşler iyi gitmeyince bunlara iki tümen daha
eklenecekti.
26 Kasım'da imzalanan ateşkes
anlaşmasına kadar geçen sürede Hizbullah sadece işgal güçlerini karada
püskürtmedi ayrıca her gün yüzlerce roket, füze ve İHA ile kuzeyden orta
kesimlerdeki Tel Aviv bölgesine kadar İsrail'i boğdu, kuzeydeki yerleşimleri
yerle bir etti, sirenlerin çalmadığı, yüz binlerin sığınaklara koşmadığı tek
bir gün geçmedi.
Lübnan toprağında 100'ü aşkın
asker kaybeden, bin 500'den fazla yaralı veren İsrail hedeflerine ulaşamadan
geri çekilmek zorunda kaldı. “Hizbullah sızdırmaz, püskürtür” sözü bir kez daha
gerçek oldu.
KAHRAMANCA VEDA
Direniş Ekseni için yas ve gurur
dolu bir başka haber de 16 Ekim'de geldi. HAMAS lideri Yahya Sinvar yer altında
aranırken, savaş giysilerini giymiş, yanında bir kalaşnikofla 'yer üstünde'
bulundu. Ne bir tüneldeydi ne sivillerin ya da rehinelerin arasında
saklanıyordu. Savaşçılarının başında İsrail güçleriyle çatışıyordu. Bir hava
saldırısı ya da suikast sonucu yaşamını yitirmedi. Son nefesine kadar
çarpışarak şehit oldu.
Tüm dünya onu 7 Ekim'de İsrail'e
tarihinin en büyük darbesini indiren Aksa Tufanı Operasyonu'yla tanıdı. Direniş
ateşi önce bütün coğrafyaya sonra da dünyaya yayıldı. Bunu uluslararası
kurumlarda Filistin lehine alınan kararlar ve Batılı olanlar da dahil olmak
üzere çok sayıda ülkenin Filistin devletini tanıması takip etti. Unutulmaya yüz
tutmuş bir ateşi yeniden alevlendirdi.
AVRUPALILAR FİLİSTİN'İ TANIYOR
Üç Avrupa ülkesi 28 Mayıs'ta Tel
Aviv'i çıldırtan bir karar aldı. İspanya, İrlanda ve Norveç, daha önceden söz
verdikleri üzere, Filistin Devleti'ni resmen tanıdı. Onları ilerleyen süreçte
Slovenya da izledi. Bu ülkeler ayrıca İsrail şiddetini sert bir dille kınadı,
iki devletli çözüm çağrısı yaptı, Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak
gösterdi ve İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi çağrısı yaptı.
Kararın Batı bloku ülkelerinden
gelmesi İsrail'in diplomatik olarak ciddi bir gerileme kaydettiğinin göstergesi
oldu. Tanıma açıklamasından sonra Tel Aviv'in özellikle Dublin ile arası
düzelmediği gibi iyice kötüleşti. İsrail, Aralık ayında Dublin'deki Büyükelçiliğini
kapatacağını duyurdu. Filistin'i tanıyan devlet sayısı ise 150'ye yaklaştı.
NETANYAHU'YA TUTUKLAMA EMRİ
Uluslararası Ceza Mahkemesi
(UCM)'nin Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında
tutuklama emri çıkarması dünyada bomba etkisi yarattı. 21 Kasım'da açıklanan
karar, Başsavcı Kerim Han'ın tutuklama delillerini toplamasından yaklaşık altı
ay sonra verildi.
Tutuklama emri, Gazze'de devam
eden soykırım suçları ışığında Güney Afrika'nın Lahey'de sürdürdüğü “soykırım
davası”na ilişkin delilleri güçlendireceği için özellikle İsrail ordusundaki
diğer figürlere de uzanabilecek birçok sonucu olan, bir bütün olarak “İsrail'in
suratına atılmış büyük bir tokat” olarak değerlendirildi.
Çeşitli senaryolara göre karar;
güvenlik, siyaset, ticaret, silah anlaşmaları ve diğer konuları etkileyecek.
İsrailli analistler, emrin Tel Aviv'in dünyadaki konumuna yönelik olduğunu,
ülkenin “cüzzamlı devlet” durumuna düştüğünü ve statüsünün “parya devlet”
haline gelecek şekilde kötüleştiğini kaydedetti.
STRATEJİK DAĞ HEDİYE EDİLDİ
İşgal askerleri Şam düştükten
saatler sonra Hermon Dağı'nda İsrail bayrağı açtı.
Şam hükümetinin düşmesiyle oluşan
elverişli ortamdan faydalanan Tel Aviv, 8 Aralık'ta Golan bölgesinde Suriye
sınırını geçerek, stratejik Hermon Dağı'nı işgal etti. Dağ hem konumu hem de 2
bin 500 metreyi aşkın yüksekliğiyle savunma, saldırı ve istihbarat için paha
biçilmez bir değere sahip.
İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz
bölgenin önemini şu sözlerle vurguluyor:
“Hermon Dağı'nın zirvesi,
İsrail'in yakın ve uzak tehditleri tespit etmek için gözüdür. Ordu, devleti ve
vatandaşlarını her türlü tehditten korumak için buradadır ve bunu yapmak için
de en önemli yer burasıdır. Zirve, Lübnan'ın Beka Vadisi'ndeki Hizbullah
kalelerine hem gözlem hem de caydırıcılık boyutu katıyor ve ılımlı bir imaj
çiziyormuş gibi görünen ancak en aşırı İslam mezheplerine mensup olan Şam'daki
isyancılara karşı caydırıcılık sağlıyor."/aydınlık