Lahud şöyle devam etti:
“Bu yıl Temmuz Savaşı’nın yıldönümü yeni boyutlar
kazanmıştır; çünkü Lübnan ve bölgedeki şartlar, bu düşmanı hiçbir şeyin
dizginleyemeyeceğini göstermiştir.”
Sürmekte olan direnişin silahlarıyla ilgili müzakerelere
değinerek şu ifadeleri kullandı:
“Böyle bir ortamda, direnişin silahsızlandırılmasını
müzakere etmek mantıklı mıdır? Üstelik düşman, birkaç ay önce imzalanan
anlaşmanın tek bir maddesini bile uygulamamışken!”
Lahud şu uyarıda bulundu:
“Çözüm bu mudur? Tüm caydırıcı gücü düşmana teslim edip,
Lübnan’ın yok edilmesine yol açmak mı?”
“Biz Temmuz Savaşı’nda, ordu, halk ve direnişin oluşturduğu
altın denklem sayesinde zafer kazandık. Ben bu denklemi cumhurbaşkanlığım ve
genelkurmay başkanlığım döneminde kurmuştum. Bu denklem bugün ve yarın da
geçerliliğini koruyacaktır,” diye vurguladı.
Lübnan'ın eski cumhurbaşkanı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu yıl, Temmuz Savaşı’nın yıldönümünü ilk kez, şehit
Seyyid Hasan Nasrallah’ın ruhunun bizimle olduğunu hissederek anıyoruz.”
Lahud daha önce de İsrail’in yeni bir durumu dayatmaya
çalıştığını ve normalleşme aşamasına ulaşmayı hedeflediğini, bunun ise
Lübnan’daki bazı kesimlerin hayal dünyasını tetiklediğini belirtmişti. Oysa biz
çok iyi biliyoruz ki, 425 sayılı BMGK kararı bile eksik şekilde uygulanmamıştı;
ta ki direniş yeni bir denge ve durum dayatana kadar. Bu da direnişin rolünün
devamını zorunlu kılmaktadır.
Lahud, eğer direniş olmasaydı, 2000 yılında güneyin
kurtuluşunun mümkün olmayacağını vurgulayarak, “Bugün de yalnızca direnişle
İsrail, güneydeki işgal ettiği topraklardan çekilecektir. Bu rejimle
normalleşme hayali kuranların bu rüyası asla gerçekleşmeyecek. İsrail dündür,
bugündür ve yarındır; düşmandır,” dedi.