2024 Eylül'ün son günlerinde, Siyonist rejiminin başbakanı
Benjamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşma yapmak üzere
New York'a gitmişti. Bu sırada birçok ana akım medya, kuzey cephesinde bir
ateşkes anlaşmasının sağlanabileceğini haber veriyordu. Lübnanlı liderler
Washington'dan olumlu haberler beklerken, Lübnan İslami Direniş liderleri,
savaş alanının güncel durumunu değerlendirmek üzere ana merkezde ortak bir
toplantı düzenledi.
Likud partisi liderinin BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasının
başlamasından sadece birkaç dakika önce, Siyonist rejim ordusu, Seyyid Hasan
Nasrallah ve tüm direniş komutanlarının öldürülmesi emrini verdi. Siyonist
rejimin savaş uçakları, bir terör saldırısı sırasında Beyrut'un kalbindeki
Hizbullah komuta merkezinin çevresine yüzlerce ton patlayıcı madde bırakarak,
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah'ın şehit düşmesine neden oldu.
Ancak Siyonistlerin beklentilerinin tam tersine bu olay Lübnan İslami Direniş
için son değildi, aksine direnişin yapısına yeni ve taze bir ruh kazandırdı. Bu
yazıda, Lübnan İslami Direniş liderinin nasıl "milli kahraman" haline
geldiğini incelemeye çalışacağız.
40 yıl önce, İsrail tanklarının Filistin Kurtuluş Örgütü ile
mücadele bahanesiyle Beyrut sokaklarında geçit töreni düzenlediği zaman, Emel
hareketinin içinden çıkan bir grup Lübnanlı mücahit kendini ortaya koydu; bu
grup daha sonra Lübnan İslami Direnişi olarak tanınacaktı.
Lübnanlı mücahitler, İran İslam Devrimi'nin düşünce
yapısından ve rahmetli İmam Humeyni'nin şahsiyetinden ilham alarak
"Velayet-i Fakih" ilkesine inandılar ve yabancı işgalcilere karşı
silahlı direnişi benimsediler. Amerikan,
Fransız ve İsrail askerlerinin Beyrut sokaklarında geçit töreni düzenlediği
anda, Lübnanlı mücahitler boş elleriyle bu güçlerin kademeli olarak çekilmesi
için zemin hazırladılar. Seyyid Hasan Nasrallah, şehit Abbas Musevi sonrasında
küçük bir gerilla grubunu bilge liderliğiyle Lübnan'daki en büyük siyasi ve
askeri harekete dönüştürebildi. Bu durum, "direniş söyleminin"
yalnızca savaş ve kriz zamanlarında zayıflamakla kalmadığını, aynı zamanda
"şehitlik arayışı" ruhuyla güçlendiğini göstermektedir.
Lübnan'ın Devlet-Milletleşme Sürecinde Kilit Figür
Lübnan'da devlet-milletleşme projesinin tamamlanması
yolunda, şehit Nasrallah önemli bir rol oynamıştır. Seyyid Hasan Nasrallah'ın
Lübnan güvenliğine olan en önemli milliyetçilik ve bağlılık tezahürünü, Aksa
Tufanı Savaşı sırasında gözlemleyebiliriz. Kassam Tugayları'nın Siyonist rejime
karşı gerçekleştirdiği beklenmedik operasyondan sonra, direniş ekseninin bazı
üyeleri Hizbullah'ın doğrudan kuzey cephesine girmesini talep ettiler. Aynı
zamanda Macron hükümeti, Hizbullah Genel
Sekreteri'ne, Lübnan Meclisi'nde başkanlık yapması ve Filistin
cephesine girmemesi karşılığında 54 milyar dolarlık yardım teklifinde bulundu.
Seyyid Hasan Nasrallah, ileri görüşlü bir yaklaşım
sergileyerek ve Lübnan içindeki siyasi durumu göz önünde bulundurarak akıllıca
bir yol seçmeye karar verdi. Bugün Lübnan'da, günlük rekabetlere aldırış
etmeden, farklı siyasi ve düşünsel gruplardan insanlar, direniş söylemine ve
şehit Nasrallah'ın kişiliğine hayranlık duymakta ve ilgi göstermektedir.
Lübnan'da görev yapan gazeteciler ve uzmanlar tarafından yapılan saha değerlendirmelerine
göre, birçok Hristiyan vatandaş bile Şehit Nasrallah'ın cenaze törenine
katıldıklarını ve manevi liderlerine biat ettiklerini bildirdi.
Hizbullah'ın şehit lideri, ulusal bir lider olarak, tüm
Lübnan'ın menfaatlerini her türlü aşiret, din ve siyasi partinin ötesinde
görüyordu. Bu durum, Lübnan halkının şehit Nasrallah'ı, Lübnan'ın milli bayrağı
ve egemenliği için bireysel ve grup taleplerinin ötesinde öncelik tanıyan,
ülkenin onurunu ve çıkarlarını korumaya hazır bir ulusal figür olarak benimsemesine
neden oldu.
Direniş Okulu, Bölge Güvenliğinin Teminatı
Şehit Nasrallah ve şehit Heniye, direniş topluluğunda yer
almadığı bir dönemde, Benjamin Netanyahu ve Trump, Gazze nüfus yapısını bozmak
ve Filistinlileri Ürdün ile Mısır'a taşımak talebinde bulunacak kadar cesur
davrandılar.
Arap Suudi Krallığı, geleneksel tutumuna dayanarak, Kral
Abdullah'ın planı doğrultusunda "İki Devlet" fikrinin hayata
geçirilmesini isterken, Netanyahu İsrail Kanal 13'te verdiği bir röportajda
Suudi yetkililere hitap etti ve küçümseyici bir üslupla, eğer gerçekten Suudi
yöneticiler Filistinliler konusunda endişeliyse, onları yarımadaya götürüp
Filistin devletinin kurulmasına olanak sağlamaları gerektiğini söyledi.
Bazı analizciler, Siyonist Rejim liderlerinin Arap ülkesi
yöneticilerine karşı kullandıkları sert dilin, İslam dünyasına şehit Nasrallah
gibi isimlerin İsrail'in aşırı taleplerine karşı caydırıcı bir rol oynadığını
ve Siyonistlerin bölgede aşırılığa kaçmasını engellediğini kanıtlayacağını
düşünüyorlar.
Eğer Hizbullah, Şam bölgesinin kalbinde, dişlerine kadar
silahlanmış İsrail ordusunu kontrol altına alamazsa, Arap ülkeleri bölgenin
sınırlarını yeniden değiştirmeye ve "Büyük Orta Doğu" fikrini hayata
geçirmeye hazır olmalıdır. Buna bağlı olarak, önümüzdeki yıllarda bölge
ülkelerinin direniş fikriyle daha fazla uyum içinde olmaya hazır olmaları
öngörülüyor.
Sonuç:
Bugün, Pazar günü, 23 Şubat 2025 tarihinde, Lübnan halkı ve
tüm "Direniş Ekseni" destekçileri, Lübnan milletinin sığınağı ve
bölge halkının güvenliğini sağlayan saygıdeğer Seyyid'in cenaze törenine
katılacaklar. Önümüzdeki hafta ve ayların gelişmeleri, Seyyid Hasan
Nasrallah'ın yalnızca Lübnan'ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumakla
kalmadığını, aynı zamanda Kudüs'ü işgal eden rejime karşı Arap-İslami onur ve
şerefini muhafaza ettiğini kanıtlayacak.
23 şubat dönüm noktası olarak Seyyid Hasan Nasrallah ve Şeyh
Safiuddin şehitlerinin kanı sayesinde, Hizbullah'ın Lübnan siyasi arenasına
dönüşünün ve Doğu Arap bölgesinde direnişin yeniden canlanmasının başlangıcı
olacaktır/mehr