Suriye’de ne olup bittiğini anlamadan önce yakın bir geçmişe
kısaca bir göz atmamız ve şu konulara kısaca odaklanmamız gerekiyor.
Suriye’deki cihatçı selefi gruplar
Önce Suriye’deki bu cihatçı gruplar kim veya kimler? Önce bu
soruyu cevaplamamız gerekiyor.
Suriye’deki bu cihatçı grupların en başta geleni Heyet
Tahrir Şam (Şam Kurtuluş Heyeti), kısaca HTŞ olarak biliniyor. HTŞ, 28 Ocak
2017 tarihinde Cebhe Fetih el-Şam (eski adı el-Nusra Cephesi), Ensaruddin
Cephesi, Ceyşu's-Sünne, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi grupları
arasında bir birleşmeyle kuruluyor. Bu gruplar içerisinde en büyüğü Nusra
oluyor. Bu nedenle HTŞ’nin bir önceki adının Nusra olduğunu söylemek mümkün
oluyor. Bütün bu gruplar selefi cihad örgütleri olarak biliniyor ve tamamı da
Suriye İç Savaşı'nda aktif olarak yer alıyor. Nusra da 2013 yılından beri
İsrail ve ABD ile ortak çalışıyor. Çünkü HTŞ, Nusra, El Kaide gibi silahlı
selefi cihatçı gruplar ve bunların destekçileri, bölgede İsrail'e dikensiz bir
gül bahçesi sunmak amacındaki BOP için çalışıyor, bu maksatla ABD tarafından
bir aparat olarak kullanılıyor, bu maksatla Arap Baharı isyanlarında ABD
tarafından bir piyon olarak kullanılıyor. Wikileaks belgelerine göre halen ABD
Başkanı Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Jake Sullivan, 2012 yılında
dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a yazdığı e-postada şu cümleyi
kullanıyor: "Suriye'de El Kaide bizim tarafımızda. Tüm gelişmeler bizim
tasarladığımız şekilde ilerlemekte."
Suriye’deki selefi grupların palazlandığı yer
İkinci olarak Suriye’deki selefi grupların palazlandığı yeri
mercek altına almam gerekiyor. Ancak bu konuya biraz fazla yer ayırmam
gerekiyor.
Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı
30 Eylül 2015 tarihinde Suriye İç Savaşında Rusya’nın rejim
lehine müdahale olmasıyla beraber Suriye Suriye ordusu Suriye kuzeyi hariç
ülkede kontrolü sağlaması ile beraber iç savaşın tarafı cihatçı selefi örgütler
İdlib bölgesine süpürülüyor. 2015 yılında İdlib’deki selefi cihatçı örgütler
ile Suriye ordusu arasındaki gerginliği azaltmak maksadıyla 2017 yılında
Astana'da Türkiye, İran ve Rusya ile bir anlaşmaya varıyor. Astana anlaşması
kapsamında Türkiye ile Rusya arasında ise 17 Eylül 2017 tarihinde Soçi şehrinde
bir mutabakat muhtırası imzalanıyor.
İmzalanan bu Soçi Mutabakat Muhtırasına kapsamında TSK
tarafından 12 Ekim 2017'de ‘’İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’’ndeki ateşkes
rejiminin takibi için gözlem noktaları oluşturmaya başlanıyor.
Gözlem noktaları
Bu gözlem noktaları Türkiye sınırını silahlı selefi cihatçı
terörsitlerden korumak amacıyla değil, silahlı selefi cihatçı terör örgütleri
ile Suriye ordusu arasında kuruluyor. Bu gözlem noktaları ile Türkiye İdlib'de
silahlı cihatçı örgütlerin kontrolündeki sınır şeridinin silahlardan
arındırılmasının denetlemesi planlanıyor. Yani Türkiye, hiç de üstüne vazife
değilken İdlib'de silahlı selefi cihatçı örgütlerin silahtan arındırılması
görevini üslenmiş oluyor.
Türkiye Suriye Ordusu ile İdlib’deki cihatçı örgütler
arasındaki ateşkesin uygulanması için kuzeyden güneye doğru saptanan gerginliği
azaltma şeridi boyunca 12 gözlem noktası kurmakla mükellef oluyor. Bu gözlem
noktaları bahsettiğim gibi cihatçı teröristler ile Suriye Ordusunu birbirinden
ayırıyor.
İdlib'de Türk Silahlı Kuvvetleri Gözlem Noktaları:
Ancak Soçi mutabakatının üzerinden iki yıldan fazla zaman
geçmesine rağmen Ocak 2020 tarihine kadar Türkiye’nin söz verdiği gibi
İdlib’deki ılımlı muhalifler ile silahlı cihatçı gruplar ayrıştırılmadığı gibi
İdlib’deki silahlı cihatçı gruplar da silahsızlandırılamıyor ve bunlardan da
HTŞ gittikçe İdlib’e hâkim olmaya başlıyor.
Suriye ordusu ileri harekâtını devam ettirerek nerdeyse
İdlib'i çember içine alıyor. 2020 yılının başlarında Suriye ordusunun Rusya
desteği ile düzenlediği operasyonlarda İdlib’in önemli bir bölümünü ele
geçirmesiyle birlikte Türkiye’nin İdlib etrafına kurduğu 12 gözlem noktasının
7’si Suriye ordusunun kontrolündeki bölgenin tam ortasında kalıyor. Bu gözlem
noktalarının hiçbirisinde Türkiye’nin hava sahası kontrolü bulunmuyor. Bu
bölgelerdeki hava sahası kontrolü de Rusya’nın elinde bulunuyor.
Ve 03 Şubat 2020 tarihinde İdlib’te bu kontrol noktalarının
birisinde, Suriye (Rusya demek daha uygun olur) topçu ateşiyle sekiz askerimiz
şehit oluyor. Ardından 10 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol
noktasında Suriye (Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası
Türkiye’ye kapalı bölgede beş askerimiz daha şehit oluyor. Ve bunun da ardından
27 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol noktasında, Suriye
(Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası Türkiye’ye kapalı
bölgede (Türkiye’nin hava savunmasının olmadığı bölgede) 33 askerimiz daha
şehit oluyor.
Sadece Şubat 2020 ayında Türkiye Kıbrıs Barış Harekâtından
sonra bir başka ülke topraklarında ilk defa bir ay içerisinde elliye yakın
şehit veriyor.
Hiç de üstümüze vazife değilken Soçi Mutabakatı ile Türkiye
İdlib'deki cihatçı, selefi grupların garantörlüğünü ve korumasını üstleniyor.
Bu maksatla da Suriye’de İdlib’in güneyi ve doğusunda Türkiye’nin kurduğu bu on
iki adet olan ‘’Gözlem Noktaları’’ ülkemizi terörist sızmalarından korumak için
teröristlerle sınırımız arasında değil de İdlib’in güney ve doğusunda,
İdlib’deki teröristlerle Suriye Ordusu arasında kuruluyor.
Yani ülkemizin güneyinde Suriye sınırında sınırımıza
dünyanın en azılı, en gaddar, en vahşi silahlı selefi cihatçı teröristleri
yığılıyor. Ve biz, ülkemizi bu teröristlerden korumak için askerlerimizi
teröristlerle sınırımız arasına konuşlandırmak, mevzilendirmek yerine,
askerlerimizi, teröristlerle komşu ülkenin askerleri arasında yerleştiriyoruz,
konuşlandırıyoruz!
Daha vahimi bu bölgenin hava sahasının kontrolü da Rusların
elinde bulunuyor. Bu bölgede Türkiye Ruslardan izinsiz İHA bile uçuramıyor.
Yani bu gözlem noktalarındaki askerî birlikler oralara hava desteği ve hava
koruması olmadan gönderiliyor.
26 Ekim 2021 günü TBMM’nde onaylanan Irak ve Suriye
tezkeresi aynı zamanda, TSK unsurlarının bu şartlarda, hava desteği ve hava
koruması olmadan İdlib’deki bu radikal cihatçı terör örgütlerini Suriye
ordusuna karşı iki yıl daha korumasını öngörüyor. Kaldı ki bu radikal cihatçı
terörist gruplar Suriye’de iki askerimizi canlı canlı yakıyorlar. Kaldı ki bu
radikal cihatçı terörist gruplar Suruç’ta 33 gencimizi katlediyorlar. Kaldı ki
bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara’da Gar önünde 103 insanımız
katlediyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara Kızılay’da,
Ankara Merasim Sokak’ta, İstanbul Dolmabahçe’de, İstanbul Beyoğlu'nda, İstanbul
Sultan Ahmet'te, Gaziantep’te, Hatay’da yüzlerce insanımızı bombalarla
katlediyor.
İşte böylesi bir tezkereyi TBMM’nde onaylıyorlar. Nasıl olsa
İdlib’de görev yapan askerler tezkereye onay verenlerin çocukları değil. Nasıl
olsa hafızasız bir millet, sahipsiz bir memleket! Ve bu tezkere 03 Ekim 2023
tarihinde TBMM’nde bir kez daha onaylanıyor.
Türk gözlem noktalarını Batı nasıl yorumluyor
Eylül 2020 ayında Rusya İdlib civarında bulunan İŞİD artığı
teröristlerin üzerine Rus hava kuvvetlerince saldırılarda bulunuyor. Bu saldırı
üzerine İdlib güneyinde ve doğusunda tesis edilen bu gözlem noktaları o zamanki
Batı basınınca Türkiye’nin İŞİD artığı teröristleri koruması şeklinde
yorumlanıyor. Almanya’da yayınlanan girişte bahsettiğim İdlib’deki İŞİD
artıklarına yapılan Rus hava saldırılarını da Alman basını ‘’Russische Wolken
über dem türkisch-unterstützten Dschihadi-Paradies in Idlib’’ (İdlib'de Türk
destekli cihat cenneti üzerinde Rus bulutları) (Linke Zeitung, 18.09.2020)
şeklinde veriyor.
TSK Gözlem Noktalarının kaydırılması
Onlarca şehit verdikten sonra TSK birlikleri gözlem
noktalarından kuzeye ve batıya doğru çekiliyor.
01 Ekim 2021 tarihinde Gözlem noktalarının durumu:
Çekilen birlikler, İdlib güneyinde ve doğusunda üs bölgeleri
halinde konuşlandırılıyor. Türk birlikleri yeni yerlerinde radikal silahlı
selefi cihatçı terörist grupları Suriye ordusuna karşı korumaya devam ediyor.
Yani Suriye'ye karşı ilk olarak 24 Ağuıstos 2016 tarihinde
yapılan ‘’Fırat Kalkanı Operasyonu’’ bölgedeki İŞİD teröristlerini temizlemek
maksadı ile yapılırken, gelinen noktada harekât, Mehmetciğin kanı ve canı
pahasına bölgedeki İŞİD artıklarını korumaya dönüşüyor. Türkiye, bu
tezkerelerle İdlib güneyinde İŞİD artıklarını korumaya devam ederken ABD’de
YPG’yi korumaya ve kollamaya ve güçlendirmeye devam ediyor.
Günümüze gelecek olursak:
Rusya, Ukrayna’ya saldırıyor
Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor.
Rusya, Ukrayna’nın Luhansk, Donetsk, Zaporijiya ve Herson bölgelerini ele
geçirerek 30 Eylül 2022 tarihinde ilhak ettiğini açıklıyor. Bu ilhakla Rusya
aslında Donetsk-Luhansk- Zaparojye- Herson hattına savunmaya çekiliyor. Ancak
Rusya tam olarak bu bölgelerde de tutunamıyor. Ukrayna karşı taarruzu ile
Rusya’nın işgal ettiği bölgelerinden bir kısmını geri alıyor. Ukrayna karşı
taarruzu halen Rusya’nın işgal ettiği Herson bölgesine doğru devam ediyor. O
günden bugüne Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor.
İsrail, Gazze’ye saldırıyor
HAMAS'ın 07 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail'e karşı ev
yapımı uyduruk roketlerle başlattığı savaş, İsrail’in dev savaş makinesi
tarafından orantısız bir mukabelesi ile bir katliama dönüşüyor. Şu ana kadar
İsrail’in Gazze'yi bombalamasıyla 45 bine yakın Filistinliyi öldürüyor.
İsrail Lübnan’a saldırıyor
İsrail, 28 Eylül 2024 tarihinde Lübnan’a hava saldırısı
düzenliyor. İsrail, 30 Eylül 2024 tarihinde ise Lübnan’a kara harekâtını
başlatıyor.
İsrail Lübnan’da ateşkes ilan ediyor
İsrail, Lübnan ile 27 Kasım 2024 günü sabah saatlerinde iki
ay süreyle ateşkes anlaşmasına varıyor. Netanyahu, ateşkesi kabul etmek için üç
temel sebeplerinin olduğunu söylüyor. Netanyahu, bu üç temel neden olarak;
“İran tehdidine odaklanmak, İsrail ordusunu yenilemek, techizat takviyesi
yapmak ve Hamas’ı izole etmek” olduğunu öne sürüyor.
20 Ocak 2025 tarihinde ABD Başkanı Trump oluyor
05 Kasım 2024 tarihinde yapılan ABD başkanlık seçimlerini
Trump kazanıyor. ABD'de başkanlık yarışından Trump lehine çekilen Robert
Kennedy Jr., 06 Kasım 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, Donald Trump'ın ABD
askerlerini Suriye'nin kuzeyinden çekmek istediğini belirtiyor.
HTŞ, Halep’e saldırıyor
İşte tam da bu zamanda, Lübnan - İsrail ateşkes anlaşmasının
hemen ardından HTŞ, Halep’e saldırıyor. Ancak Suriye rejiminin, Suriye İç
Savaşı başladığı zamanki zayıflığından çıktığı, güçlerini toparladığı,
bölgesine hakim olduğu ve HTŞ'nin bu saldırısını Rusya'nın da desteği ile
piskürtecek gücü olduğu değerlendiriliyor.
HTŞ’nin Halep’e saldırı nedenleri
HTŞ’nin Halep’e saldırısını öncelikle HTŞ’nin Suriye
rejimine (Esad’a) karşı bir saldırı olarak yorumlamak gerekiyor. Bu saldırının
nedeni olarak da yukarıda saydığım bütün olayların katkısını saymak gerekiyor.
Dolayısıyla HTŞ’nin Halep’e saldırısı nedenleri olarak şu
değerlendirmeleri yapmak mümkün oluyor:
1. HTŞ’nin Halep’e saldırının İsrail-Lübnan ateşkesiyle
birlikte başlamış olmasıdır. HTŞ, bu saldırı ile Suriye’nin dikkatini Halep’e
çekerek, iki aylık İsrail – Lübnan ateşkesi süresince İsrail’i Suriye
tehdidinden uzak tutmayı ve İsrail’in müteakip saldırıları için daha iyi
hazırlık yapmasına fırsat vermeyi amaçladığı. Bu şekilde Netenyahu’nun ateşkes
amaçlarından olan ‘’İsrail ordusunu yenilemek, techizat takviyesi yapmak’’
maksatlarının gerçekleşeceği,
2. Halep Havaalanı, İran’ın Suriye’ye yaptığı askeri
yardımların ulaştığı üslerden birisi oluyor. HTŞ, Halep havaalanını ele
geçirerek İran’ın bu askeri yardımlarına engel olacağı, bu şekilde
Netenyahu’nun ateşkes amaçlarından olan ‘’İran tehdidine odaklanmak’’ ve
‘’Hamasa’ı tecrit etmek’’ maksatlarının gerçekleşeceği,
3. HTŞ’nin Halep saldırısı Astana Sürecinin ve Soçi
Mutabakatının sona ermesi anlamına geliyor. Trump’ın Suriye’den askerlerini
çekmesiyle bölgeye İran ve Rusya’nın girmemesi için Türkiye, İran ve Rusya’nın
arasını bozmak maksadını taşıdığı,
4. Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’nın Suriye’ye yeterince
odaklanamayacağı, İran’ın da kendi sorunları nedeniyle Suriye’ye yeterince
yardım yapamayacağı, HTŞ’nin bu Halep saldırısı ile Suriye, İran ve Rusya
dayanışmasını zayıflatmayı amaçladığı,
5. HTŞ’nin İdlib’de Türkiye’nin koruması altında
palazlandığı düşünüldüğünde HTŞ’nin Halep’e bu saldırısı ile Türkiye – Suriye
yakınlaşmasını engellemeyi amaçladığı,
6. HTŞ ve İsrail’in ortak düşmanı Suriye rejimi ve
Suriye’nin Devlet Başkanı Esad olduğuna göre, HTŞ’nin bu saldırısının İsrail’in
Filistin savaşında İsrail tarafından Suriye’ye bir cephe olarak açıldığı,
7. HTŞ, bu saldırı ile Suriye’nin dikkatini Halep’e çekerek, Trump’ın askerlerini Suriye’den çekmesiyle desteksiz kalacak Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında bulunan ve SDG'ye hakim konumdaki Halk Koruma Birlikleri'ne (YPG) destek vermeyi amaçladığı,
8. HTŞ’nin Halep’e bu saldırısının, Türkiye, ABD ve
İsrail’i; Rusya, İran, Suriye ve Filistin karşısında konuşlandırdığı,
9. HTŞ’nin Halep’e bu saldırısının, amacı, bölgede İsrail'e
dikensiz gül bahçesi sunmak olan BOP'nin yarım kalan bir ayağını (Suriye'yi
parçalamak) tamamlamayı amaçladığı,
10. HTŞ'nin, Lübnan güneyine inerek İsrail ile savaşma
imkânı varken, bu imkânı bırakıp İsrail'in hedefi Suriye'ye saldırması aslında
HTŞ'nin ABD'nin ve İsrail'in maşası ve
işbirlikçisi olduğunu gösterdiği...
Sonuç
Sadece kitap okumuyoruz. Uluslararası güç mücadelesini,
futbolu, siyaseti, ekonomiyi, bölgemizi, Ortadoğu'yu, savaşları da
okuyamıyoruz! Türkiye'nin bekâsı için Suriye'nin ve HTŞ’nin Halep'e
saldırısının doğru okunması gerekiyor.
HTŞ’nin Halep’e olan bu saldırış bana Malatyalı Fahri
Kayahan'ın günümüzde artık kimseciklerin bilmediği güzel bir türküsünü
hatırlatıyor: ''Yolum Düştü Suriye'ye Halep’e’’. Bu türküyü Malatyalı Fahri
Kayahan'ın kendi sesinden vermeden geçemedim. Bu türküde, bir vakitler Antep
kadar, Maraş kadar Türk olan Halep'e
öyle bir ''Halep'' deyişi vardır ki Malatyalı Fahri'nin? Malatyalı Fahri
Kayahan, bu feryâdı, bu figânı ile aslında Türkiye’yi uyarıyor. İşte o zaman
kalbiniz, kafesine hapsedilmiş yabani kuşlar gibi çırpın çırpın çırpınıyor!
Osman AYDOĞAN