ABD Ufuklarında İç Çatışmalar

GİRİŞ: 07.11.2024 08:37      GÜNCELLEME: 07.11.2024 08:37
Rasthaber - ABD seçimlerini kazanan Trump, ‘Savaşları durduracağım.’ dedi. Seçim öncesi Trump’a düzenlenen suikastlar ise ABD’nin iç çatışmasının kolay kolay bitmeyeceğini gösteriyor

ABD tarihinin en kritik seçimlerinden biri, Başkan Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlandı. Rakibi Kamala Harris, Trump karşısında büyük bir yenilgi aldı ve gece yapacağı konuşmayı iptal etti. Başkan olmasından sonra en çok merak edilen konulardan biri Trump’ın dış politikada nasıl bir çizgi izleyeceği.

Siyaset Bilimci Aleksandr Dugin, Vatan Partisi Çin Temsilcisi Orçun Göktürk ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hazar Vural Jane, özellikle Rusya, Çin ve İran cephesinde Trump’ın gelecekteki olası dış politikasını değerlendirdi.

‘KÜRESEL DARALMA STRATEJİSİ’

Vatan Partisi Çin Temsilcisi Orçun Göktürk, Trump’ın yeniden seçilmesinin, ABD’nin dış politikasında radikal bir kırılmaya işaret ettiğini belirtti.

Özellikle de Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle olan ilişkilerinde kırılmaya dikkat çeken Göktürk, “Demokratlar, geleneksel olarak Rusya’yı ABD’nin önde gelen jeopolitik rakiplerinden biri olarak görürken, Trump’ın yaklaşımı ise daha farklı bir denge arayışını yansıtıyor. Elbette Biden da Trump’tan miras aldığı ‘Asya Pasifik’ stratejisini sürdürdü ve bu Çin içinde geleneksel olarak ‘Biden Trump’tan daha ılımlı.’ diyenler için önemli bir ders oldu.” ifadelerini kullandı.

ÇİN’E YOĞUNLAŞMA

Göktürk, “Trump’ın Rusya’ya karşı daha yumuşak bir tutum sergilemesi, ABD’nin dikkatini Çin’e yoğunlaştırarak küresel egemenlik stratejisini yeniden yönlendirme arzusundan kaynaklanıyor diyebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD’nin, Çin’i asıl tehdit olarak görerek, Pasifik merkezli bir stratejiye odaklanmayı tercih edeceğinin altını çizen Göktürk, “Bu stratejik değişim, ABD merkezli sözde ‘kurallara dayalı uluslararası düzen’ arayışını sonlandırıp daha sınırlı, fakat etkili bir alanda hegemonyasını sürdürme hedefine yönelmesine işaret ediyor.” yorumunu yaptı. Göktürk şu ifadeleri kullandı:

“Trump yönetimi, ABD burjuvazisinde imalat sektörünün çıkarlarını doğrudan destekleyen bir politika izleyerek, Batı Yarımküre ve Pasifik bölgesindeki etki alanını sağlamlaştırmaya odaklanabilir. Bu ‘küresel daralma stratejisi’, ABD’nin kaynaklarını sınırsız bir dünya hakimiyeti mücadelesi yerine, kayıpları en aza indirip belirli coğrafyalarda (özellikle Asya Pasifik) güçlü kalmaya yönelik bir hedefe kaydırma anlamına geliyor.”

RUSYA İLE TANSİYONU DÜŞÜRME

Bu çerçevede Göktürk, Trump’ın, Rusya ile tansiyonu düşürüp Ukrayna’da devam eden savaşın sonlanması dahil, belirli konularda işbirliğine odaklanarak, ABD’nin esas odağını Çin’e çevireceğini belirtti.

Bu odak değişiminin, ABD’nin Çin’e karşı ekonomik, askeri ve diplomatik cephelerde daha doğrudan ve agresif bir strateji izlemesini beraberinde getirebileceğini söyleyen Göktürk, “Elbette bunların da pratik anlamda sınırları var çünkü ABD artık hegemonyası gerileyen bir güç. Pasifik’te müttefiklerle kurulan ittifakların güçlendirilmesi, Çin’in ticaret ve teknoloji alanındaki ilerlemesine daha güçlü karşı koyma çabası Trump yönetiminin temel önceliklerinden biri olacaktır.

"Böylece, ABD’nin 'dünya imparatorluğu' stratejisi, daha dar kapsamda ancak güçlü bir bölgesel egemenlik stratejisine dönüştürülerek, Çin’e karşı konumlanacaktır. Bu durum, Amerikan iş gücünü korumak, yerel üreticileri teşvik etmek ve Çin’in yükselişini sınırlamak amacıyla ABD’nin ticaret ve yatırım politikalarının gözden geçirilmesini de gerektirebilir.

"Trump’ın liderliğinde ABD, ekonomik ve askeri gücünü kendisine ve uluslararası düzene karşı '21. yüzyılda esas meydan okuma' olarak nitelendirdiği Çin’e odaklayarak, küresel rekabet alanını daraltacak ve mevcut reel politikaya, yani gerileyen hegemonyasını kabul eden bir yapıya bürünecektir.” ifadelerini kullandı.

‘MAKSİMUM BASKININ SONUÇLARI’

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hazar Vural Jane, bir önceki 4 yıllık Trump dönemini değerlendirerek “O dönem sadece ekonomik değil, elindeki bütün araçlarla maksimum baskı politikasıyla sonuçlanan bir ABD politikası vardı.” dedi.

O zamandan bu zamana İsrail ve direniş ekseni arasında çatışmaların yaşandığı ve ilk kez İsrail ve İran’ın birbirini doğrudan vuracak kadar gerilimin tırmandığı bir noktaya gelindiğini vurgulayan Dr. Vural Jane, “Aslında bugün bizim gördüklerimiz maksimum baskı politikasının sonuçları. Yani İran'ın nükleer çalışmalara devam ettiği, direniş ekseniyle kurduğu ilişkileri arttırıp gücünü bölgeye daha fazla yansıtmaya çalıştığı ve nihayetinde İsrail'le doğrudan karşılaşma, füzelerle birbirlerini vurdukları noktaya geldiği bir zaman.” değerlendirmesinde bulundu.

‘UZUN VADEDE TAHRAN’I GÜÇLENDİREBİLİR’

Dr. Vural Jane, Trump’ın ikinci dönemde yeniden İran karşıtı isimleri göreve getirmesi halinde kısa dönemde bu durumun İran'ı zorlayacağını söyledi.

Fakat uzun dönemde CENTCOM komutanlarının İran'ın son 5 yılda güçlendiğini söylediklerini hatırlatan Dr. Vural Jane, “Dolayısıyla bu durum uzun dönemde İran'ın tekrardan güç artırımına sebebiyet verebilir.” dedi.

Öte yandan yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’a da dikkat çeken Dr. Vural Jane, “Bu bir şans aslında. Çünkü biliyorsunuz Pezeşkiyan Batı'yla ya da nükleer konularda tekrardan bir anlaşma konusunu savunarak Cumhurbaşkanlığı seçim yarışını tamamlamıştı.

"Fakat Pezeşkiyan’ın o noktada da İran'ın lideri Hamaney'i Batı konusunda ikna etmesi gerekiyor. Biliyorsunuz 2015 nükleer anlaşma böylelikle yapılmıştı. Fakat o nükleer anlaşmadan sonra İran ekonomisine Trump'ın verdiği zararlar ve yaşananlar şimdi içeride özellikle güvenlik ortamının da bu kadar artmasıyla İran'ın lideri tekrardan Cumhurbaşkanı'na böyle bir izni verir mi? Bu büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.

"Şimdi İran'ın nükleer güç olmanın eşiğinde olduğu konuyu da konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Dolayısıyla aslında hem İsrail'in Gazze Savaşı ve Lübnan'da yaptıkları hem de savaşı bölgeye yayma çabaları ve İran'ı kışkırtması ve bir taraftan da Trump'ın savaşları bitirme noktasındaki arzusu birazcık aslında ocak itibariyle göreve geldikten sonra yapacağı politikalarla önümüzü daha iyi görebilir hale geleceğiz.” ifadelerini kullandı.

‘TEK KUTUPLULUĞUN NİHAİ ÇÖKÜŞÜ’

Siyaset Bilimci Aleksandr Dugin, Telegram kanalında yaptığı paylaşımda Trump’ın başkan olmasının tek kutuplu küreselleşmenin nihai sonucu olduğunu söyledi.

“Söylemeye gerek yok, Trump bir hediye değil ve hala Ukrayna'nın tamamını geri almak zorundayız ve başka bir çıkış yolu yok.” diyen Dugin, “Bernard-Henri Levy, Yuval Harari ve Klaus Schwab haklı olarak durmadan uyarıyorlar: Eğer bu gerçekleşir ve Trump kazanırsa, bu her şeyin sonu olacak. Görünen o ki (onlar için) son, gerçekten de her zamankinden daha yakın.” ifadelerini kullandı.

Dugin, şu anda Kiev'deki durumun paniğe yakın olduğunu ve pek çok insanın “şimdi kaçmanın tam zamanı olduğunu” düşündüğünü belirtti.

BEKLENMEDİK ÜÇ OLGU

Rus siyaset bilimci, ABD siyasetinde şimdi ortaya çıkmaya başlayacak olan tamamen beklenmedik üç olgu olduğunu söyledi. Dugin o olguları şöyle sıraladı:

“1. ABD Başkan Yardımcısı ABD Başkan Yardımcısı G.D. Vance, post-liberal sağ döneminin gelmekte olduğunu ilan etti. İhtiyaç duyulan şey de tam olarak budur. Sağcılar ve liberaller arasında ittifak yok. Sadece geleneksel değerler.

2. Trumpizmin ideologlarından Curtis Yarvin, ABD'de monarşi kurma zamanının geldiğini söylüyor. Cumhuriyetçiler her iki mecliste de çoğunluğu elde ederse, onları ne durduracak?

3. Trump'ı destekleyen (!) ve Gramsci, Foucault, Heidegger ve Ivan Ilyin'in fikirlerine dayanan ABD Komünist Partisi yakın zamanda kuruldu. Bu tamamen yeni bir şey. Tüm bu harika fikirler gözlerimizin önünde hayalden gerçeğe dönüşüyor. Ama toplumsal cinsiyet politikaları, posthümanizm ve tüm postmodernite felsefesi en vahşi ve en utanmaz yanılsama değil mi? Yani zemin hazır. Hayal kurma hakkına sahip olanlar sadece Demokratlar değil.”/aydınlık

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM