Allah'ın Azabından Güvende Olduğunu Düşünmek

GİRİŞ: 30.09.2023 12:21      GÜNCELLEME: 30.09.2023 12:21
Rasthaber -  Allah'ın azabından güvende olduğunu düşünmek, Allah'ın ansızın intikam almasından ve kahredici gücünden güvende olduğunu sanmak ve kalbinde işlemiş olduğu günahlardan dolayı Allah'ın azabından korkmamaktır.

"Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?”[1] "Ya da o memleketlerin halklar, kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?”[2]

"Yoksa Allah'ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah'ın tuzağından emin olamaz."[3]

Allah'ın azabından güvende olduğunu düşünmek ve Allah'ın azabından korkmamak diğer günahlardan da korkmamaya ve Allah'a karşı cüretkâr olmaya neden olur. Aynı zamanda Allah'ın günahlara karşı vaat ettiği azabı inkâr ve Allah'ın azametini küçümsemek ve itina etmemek anlamı taşımaktadır.

Kullar tövbe ve pişmanlık yoluyla geçmişte işledikleri günahları telafi edebilsinler diye Allah kullarına zaman tanır. Allah'ın bu şekilde zaman tanıması takva ve iman sahibi kimselerin yararınadır. Zira küfür ve tuğyan sahibi olan kimseler verilen bu fırsatta günahlarını artırmaktadırlar. Allah'ın bu şekilde zaman vermesi onlar için bir nevi tuzaktır. İnsanın korkusu ne kadar fazla olursa mağfirete bir o kadar yakındır. Korkusuzluğu ne kadar fazla olursa Allah'ın mağfiret ve rahmetinden o denli uzak demektir. 

"Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir."[4]

İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Ömrüm senin kulluğunda ve itaatinde olduğu sürece bana ömür ver. Ömrüm şeytanın oyuncağı haline dönüşünce senin azabına maruz kalmadan önce beni bu dünyadan al."[5]

İstidrac Bir Nevi Tuzaktır

Allah'ın tuzaklarından birisi de istidractır. Yani kullardan bazıları işledikleri günah ve isyandan dolayı Allah'ın azabına müstahaktırlar ancak işledikleri her yeni günahta Allah onlara yeni bir nimet verir. Ama kul utanıp işlediği günahtan pişmanlık duyup tövbe edeceği yerde işlediği günahı unutur ve isyanına isyan katar.

"Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz."[6]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah bir kuluna bir hayır ulaştırmak istediğinde kulun günah işlemesinden sonra onu bela ve musibetlere maruz bırakır ki kul islediği günahtan dolayı bu belalara maruz kaldığını anlasın ve istiğfar etsin. Allah, işlediği kötü bir amelden dolayı bir kuluna bir kötülük olmasın, isterse işlediği her günaha karşılık ona yeni bir nimet verir. Kul o nimetle meşgul olur ve istiğfarı unutur.

İmam Sadık'tan (a.s) istidracın manası sorulunca şöyle buyurdu: "Kul bir günah işlediğinde kendisine zaman ve yeni bir nimet verilir. Bu nimet onu istiğfardan alıkoyar. İşte istidracın manası budur."[7]

Allah'ın Azabından Nasıl Güvende Olunur

Allah, gafur, halim, şekur ve kerim gibi cemal ve latif sıfatların sahibi olmasının yanı sıra muntakim, zelil edici, kahredici ve azabı şiddetli olan gibi celal sıfatlarına da sahiptir.

"Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver."[8]

"O, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır."[9]

Korku ve Ümit Marifetin Gereğidir

Kim O’nu kemal sıfatlarıyla tanırsa bunun gereği Allah’a karşı olan ümidi daha da kuvvetlenir. Yani eğer tövbe ederse onu bağışlayacaktır. Eğer itaat ederse onu kabul edecek ve güzel bir mükâfat verecektir. Eğer dua ederse kabul edecektir. Çünkü bağışlayıcıdır, tövbeleri kabul eden ve dualara icabet edendir. Yine kim Allah'ı celal sıfatlarıyla tanırsa bu tanıyışın gereği korkusunun daha da fazlalaşmasıdır. Şundan korkar ki eğer günah işlerse azaba maruz kalacaktır. Belki de tövbe etmeden önce Allah'ın intikamı acil olacaktır.

Günah İşlemekten Korkulmalıdır

Kul ne zaman bir günahı işlemeye yeltense şöyle düşünmelidir:  Belki de bu işlenildiğinde hiçbir zaman ilahi rahmete kavuşamayacağı türden bir günahtır.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim bir günah işlemeye niyetlenirse onu kesinlikle yapmamalıdır. Şüphesiz kul bazen bir günah işler ve Allah (c.c) şöyle buyurur: "İzzet ve celalime yemin olsun ki bundan sonra seni asla bağışlamayacağım.”[10]

İşlenen her günahın bu kısım günahtan olma ihtimali olduğu için her günahtan korkmak gerekir.

Daima Ümit ve Korku Arasında Olmak Gerek

Günah işlendikten sonra tövbe etmeye muvaffak olursa sürekli olarak belki de tövbesinin kabul olmadığı korkusunu taşımalıdır. Belki de tövbesini bozacaktır. Bu nedenle ömrünün sonuna kadar korku ve ümit arasında yaşamalıdır. Aynı şekilde güzel bir amel işlediğinde de Allah'ın lütfu ile dergâhında kabul olduğu ümidini taşır. Ama aynı zamanda Allah'ın ona adaletiyle muamele etmesinden korkar.

Hacetin Olmamasından Korkmak

Eğer bir dua eder de duasına icabet olmazsa belki de günahlarının mani olması ihtimalinden korkar. Eğer icabet olduysa bu kez de Allah kendisiyle fazla konuşmaması için hemen icabet etti ve onu kendi dergâhından sürdü diye korkar.

Ayrılık Acısı Daha Zordur

Eğer marifet ve manevi makam kapılarından bir kapı yüzüne açıldıysa kendi gurur ve anlayışından korkar.  Kendisine verdiği nimetin hakkını ve şükrünü yerine hakkıyla getirmemekten çekinir.

Ömrün Sonuna Kadar Ne Olmalı

Ömrün sonundan da korkmalıdır. Zira saadet ve bedbahtlığın ölçüsü işin sonundadır. Nice kimseler vardır ki ömrünün sonuna kadar zahir olarak saadet ve hayır üzere görünürler ama işin sonunda bedbahtlık söz konusudur.

Herkes İmtihan Edilecektir

Yine Allah'ın onu şiddetli imtihanlarla imtihan etmesinden korkmalıdır. Çünkü bütün iman ehli olan kimseler hangi mertebede olurlarsa olsunlar bu tehlike ile karşı karşıyadırlar.

"İnsanlar, inandık demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler."[11]

Hz. İbrahim ve Ateş

Hz. İbrahim'i ateşe atmak için mancınığa koydukları vakit: "Allah bana yeter, her durumda Allah'tan başkasına itina etmiyorum." Dedi. Bu büyük bir iddia olduğu için Allah onu imtihana tabi tuttu. Cebrail'i göndererek: Ey İbrahim! Ne hacetin varsa söyle yerine getireyim. Dedi. Hz. İbrahim şöyle dedi: Senden isteyecek hiçbir hacetim yok. Cebrail şöyle dedi: O zaman O'ndan iste. Hz. İbrahim şöyle cevapladı: O benim halimi biliyor. Hal böyle iken söylemeye hacet yok.[12]

Bundan dolayı Allah şöyle buyuruyor: "O İbrahim ki ahdine iyiden iyiye vefa etmişti."[13]

İmanın Azlığı, Gafletin Çokluğu

Hangi makamda olursa olsun herkes Allah’ın kendisine tuzak kurmasından korkmalıdır. Zira Allah’ın azabından güvende olduğunu düşünmek ve korkmamak ya kâfirler gibi Allah'a imanın olmayışı ve kıyamet gününe inanmamaktan kaynaklanır. Ya da günahkârlar gibi imanın zayıf olması, gaflet ve rahmet ayetlerinin mağrur kılması nedeniyledir.

Azamete Cahil Amele Gurur

Bazı itaat ve ibadet ehli olan kimseler Allah'ın azamet sahibi ve gani, kendilerini de aciz ve muhtaç olarak görmedikleri için kendi amellerine güvenir ve Allah'tan korkmayı unuturlar. Ama şundan gafildirler ki nice ameller vardır ki sahibinin yanında çok büyüktür ama kabul şartlarına haiz olmadıkları için Allah katında en ufak bir değere bile sahip değillerdir. Kabul olsa bile Allah kendi keremiyle değil adaleti ile bu amelin karşılığını verebilir.

Âlimler Allah'tan Korkar

Kim Allah'ın izzet, azamet ve ihtiyaçsızlığına ne kadar âlimse kendi zillet, ihtiyaç ve naçizliğine de o oranda agâhtır.

"Kullar, içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar."[14]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hikmetin başı Allah'tan korkmaktır."[15]

Hz. Peygamber’in Ümmü Seleme’ye Sözü

Ümmü Seleme şöyle dedi: Bir gece yarısı Hz. Peygamberin evin bir köşesine çekilerek ağlar bir halde şöyle dua ettiğini gördüm: "Allah'ım! Bana verdiğin nimeti geri alma. Allah'ım! Beni düşmanın kıskançlık ve alay konusu yapma. Allah'ım! Beni, benden uzaklaştırdığın kötülüklere geri çevirme. Allah'ım! Beni bir an bile kendi nefsimle baş başa bırakma." Ümmü Seleme şöyle söylüyor: Ben peygamberin bu halini görüp ve bu cümleleri duyunca ağlamaya başladım. Hz. Peygamber (s.a.a) neden ağladığımı sordu. Şöyle arz ettim: Nasıl ağlamayayım? Siz bu makamların sahibi olarak böyle dua ederseniz ben nasıl ağlamayayım? Hz. Peygamber (s.a.a)  şöyle buyurdu: Nasıl korkmayayım! Allah Hz. Yunus'u bir an kendi nefsiyle baş başa bıraktı o kadar şey başına geldi.[16]

Enbiya ve İmamlar Herkesten Daha Çok Korkardı

Kuran'da peygamberlerin sıfatlarından bahsederken şöyle buyuruyor:

"Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi."[17]

Mümin Korku ve Ümit Arasındadır

Mümin daima korku ile ümit arasında olmalıdır. Yanı Allah'ın azabından korkmalı ve O'nun rahmet ve feyzinden dolayı da ümitli olmalıdır. Öyle bir korku ki onu günahtan alıkoymalıdır.

"De ki: Ben Rabbime isyan edersem gerçekten, büyük bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.”[18]

Ümit Mağrur Olma Sebebi Olmaz

Allah'ın lütuf ve keremine karşı ümitli olmalı ki onu mağrur olmaya ve korkmamaya değil onu ibadet ve itaate sevk etmelidir.

"Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.”[19]

Hz. İmam Bakır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Her müminin kalbinde korku ve ümit nuru olmak üzere iki nur vardır. O nurların hiç biri diğerinden farklı değildir. İkisi de bir biriyle eşittir.[20]

Korku ve Ümit Amelde Zahir Olur

Hz. İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen bir başka hadiste şöyle nakledilir: Kul korku ve ümit duygularına sahip olmadığı sürece iman sahibi bir mümin olamaz. Ümit ettiğine ve korktuğuna amel etmediği sürece korku ve ümit bir kalbe yerleşmez.[21]

İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilmektedir: Lokman hekim oğluna vasiyet ederken şöyle buyurdu: "Cinlerin ve insanların ibadetine de sahip olsan seni azap edecekmişçesine Allah'tan kork. Cinlerin ve insanların günahına sahip olsan da Allah’ın huzuruna çıktığında seni bağışlayıp merhamet edeceğine ümitli ol.”[22]

Şimdi Kendimiz Hakkında Düşünelim

Eğer geçekten Allah'tan korkuyorsak peki neden günahlardan kaçınmıyoruz? Neden Allah korkusuyla ah-u figan edip ağlamıyoruz? Eğer gerçekten Allah'ın rahmetine ümitliysek neden Allah'ın mağfiretine ulaşmanın yollarını aramıyoruz? Çeşitli ibadet ve itaatlere olan meyil ve rağbetimiz neden yok?

Daima İki Korku Arasında

Hz. İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Mümin daima iki korku arasındadır. Birisi işlediği günah hakkında Allah'ın kendisine nasıl muamele edeceğini bilmemesinden dolayı diğeri ise ömrünün sonlarına doğru yapacağı amellerin kendisini felaketlere sürükleyip sürüklemeyeceğini bilmemesinden dolayı duyduğu korkudur.  Mümin korku içinde sabahlar. İşte bu korku onu kurtuluşa götürecektir.[23]

İddia Amel ile Desteklenmeli

Hz. İmam Ali (a.s) Nehc'ul Belaga'daki hutbesinde şöyle buyuruyor: "İddia eder ve ben Allah’ın rahmetine ümitliyim der. Allah 'a yemin olsun ki yalan söylüyor. Eğer doğru söylüyorsa neden amelinde ümit belirtileri görünmüyor?"[24]

Korku ve ümit belirtileri amelde görülmelidir. Korkunun nişane ve belirtisi çekinmek ümidin ise istemek ve arzu etmektir.[25] Buna göre günahtan çekinip uzak durmayan kimse korkmuyor demektir. Mağfiret ve bağışlanma için çaba sarf edip ciddiyet göstermeyen kimse Allah’ın rahmetine ümitli değil demektir.

O’nu Görüyormuş Gibi Allah’tan Kork

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Allah'tan onu görüyormuşçasına korkun. Eğer O'nu göremiyorsan O seni görüyor. Eğer O'nun seni görmediğini düşünürsen kâfir olursun. Öyleyse O'nun seni gördüğünü biliyorsan ve buna rağmen O'nun huzurunda günah işliyorsan O'nu en kötü izleyici yerine koymuşsun demektir.[26] Çünkü günah işlendiğin esnada eğer birisi seni görecek olursa utanır ve günahtan uzak durursun. Ama Allah'tan utanmıyorsun.

Korku ve Ümidin En Mükemmel Örneği

Zurare b. Zamere şöyle söylüyor: Allah'a yemin olsun ki karanlık bir gecede seher vakti Ali'yi gördüm. Sakalını avuçlamış, yılan sokmuş bir adam gibi kıvranıyor ve figan ediyordu. Ahiretteki musibetin büyüklüğünden, halinin kötü oluşundan ve yol azığının azlığından dolayı feryat ediyordu.[27]

İmam Ali Örnektir

İmam Ali'nin (a.s) ümidine gelince, ömrünün başından son anına kadar sürekli ibadet ve itaat halindeydi. Bazen bir gün içinde bin rekât namaz kılardı. Ömrü boyunca Şaban ayının orucunu tam olarak tuttu. Asla gece namazını terk etmedi. Üç gece peş peşe su ile iftar ederek kendi ekmeğini fakir, yetim ve miskine verdi. Kendi elleriyle ektiği hurma bağını satarak Allah yolunda infak etti.

İmam Ali'ye Uyalım

İmam Ali gibi Allah'ın azametinden nasıl korkalım ya da Allah'ın rahmetine nasıl ümitli olalım? Henüz kobra yılanını tanımayan bir çocuk yalnız olduğunda onun derisindeki renklere aldanabilir. Elini ona uzatabilir ve bu da onun felaketi olabilir. Ama eğer babasıyla birlikte olursa babasının kobra yılanı karşısında paniğe kapıldığını, durmaktansa uzaklaşmayı tercih ettiğini görürse çocuk kesinlikle büyük bir tehlikenin olduğunu anlayacak ve o da ister istemez panikle ondan uzaklaşacaktır.

İmam Ali'yi (a.s) manevi baban ve gerçek mürşidin olarak bilmiyor musun? Kendini velayete bağlı kabul etmiyor musun? Neden İmam Ali'nin kıyamet günü hakkındaki endişe ve ıstırabını görüp de sen de ıstıraba düşmüyorsun? Neden İmam Ali'nin ahiret için azık toplamada gösterdiği gayret ve çabayı sen de göstermiyorsun? Yolu çok iyi bilen ve kendilerini neyin beklediğinden haberdar olan kafile reisinin endişesi seni kaygılandırmaz mı? Sen de onun gibi gerekli araçları toparlamaya çalışmaz mısın?

Senin kafilenin reisi Ali b. Ebu Talip ahiret yolculuğundan şiddetle korkuyordu. Herkesi şiddetle uyarıyordu. Geceleri Küfe mescidinde şöyle buyuruyordu: Ey yolcular! Hazırlanın, yolculuk yükünüzü toplayın. Şüphesiz ileride sarp geçitler ve dehşete düşürücü menziller var. Mecburen oralardan geçilecektir.[28] Daha sonra şöyle buyururdu: Ah! Azık ne kadar da az yol ne kadar da uzun![29]

Dünya işlerinin yoğunluğu ve nefsanî duygularımız biz ve İmamlarımız arasına ayrılık saldı. Onlarla olan rabıta ve bağlantımız zayıfladı. Onların o mukaddes hallerinden etkilenmemiz de azaldı. Onların o yüce ahlakından faydalanamaz olduk. Bazı günahlar insanı Allah ve Ehl-i Beytin velayetinden çıkarır ve şeytanın velayetine sokar. Bu durumda artık onun vücudunun efendi ve hâkimi şeytan olur. Hz. İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilir: Kim bir müminin arkasından bir konuyu naklederek ona bir ayıp yakıştırmak ister ve onurunu insanlar arasında çiğnerse Allah onu kendi himayesinden çıkarıp şeytana bırakır. Ama şeytan da ondan uzak durur.[30]

 
[1] Araf/97

[2] Araf/98

[3] Araf/99

[4] Araf/183

[5] Mekarim'ul Ahlak Duası

[6] Araf/182

[7] Vesail'uş Şia Kitab-i Cihad bab: 88

[8] Hicr/49-50

[9] Mümin/3

[10] Usul-u Kâfi

[11] Ankebut/2

[12] Mirac'us Saadet

[13] Necm/37

[14] Fatır/28

[15] Vesail’uş Şia, Kitab-i Cihad Bab: 14

[16] Bihar'ul Envar c. 6 Bab: Mekarim'ul Ahlak

[17] Enbiya/90

[18] Enam/15

[19] Fatir/5

[20] Usul-u Kâfi c. 2 s. 55

[21] Usul-u Kâfi c. 2 s. 57

[22] Usul-u Kâfi c. 2 s. 55

[23] Usul-u Kâfi c. 2 s. 57

[24] Nehc'ul Belaga hutbe: 158

[25] Bihar'ul Envar

[26] Usul-u Kâfi c. 2 s, 55

[27] Bihar'ul Envar c. 9 s. 510

[28] Nehc'ul Belaga Subhi hutbe: 204

[29] Nehc'ul Belaga Subhi hikmetli sözler: 77

[30] Usul-u Kâfi c. 2 s. 267

YORUMLAR

REKLAM