Ayetullah Fazlullah ile Kerbela Üzerine Söyleşi

GİRİŞ: 24.07.2024 13:57      GÜNCELLEME: 24.07.2024 13:57
Rasthaber -  Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Üstat Allâme Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah ile söyleşi

Soru: Kerbelâ faciasından sonra günümüze kadar süregelen matem ve yas merasimleri sizce neden bu kadar önemli yer tutmuş ve neleri temsil etmektedir?

M. H. Fazlullah: Müslümanlar arasında Hz. Hüseyin'i anma merasimlerini tertiplemek birçok açıdan önem arz etmektedir:

İmam Hüseyin (a.s) İslâmî bir semboldür. Bütün Müslümanlar ona sevgi beslemek ve ona saygı göstermek noktasında birleşiyorlar. Çünkü o, cennet gençlerinin efendisidir. Ve çünkü o, Hz. Peygamber'in (s.a.a) torunudur. Peygamber (s.a.a) onu seviyordu, Allah'a, onu sevmesi ve onu sevenleri sevmesi için dua ediyordu. Bu bakımdan Hz. Hüseyin, temel İslâmî çizgi açısından İslâmî kardeşliğin de sembolüdür.

İmam Hüseyin'in söylemi, İslâm ümmetinin içinde, yönetim erki düzleminde ortaya çıkan sapkın pratiğe karşı gelişen pratik İslâmî çizgilerin belirlenmesi açısından belirleyici ve temel bir çıkıştır. Bu, İslâmî hiçbir değer taşımayan ve İslâm ümmetine dayatılan önderliğe karşı bir başkaldırı manifestosudur. Nitekim bu sapkın yönetim erkini destekleyen akım da, İslâmî yöntemi temsil etmemektedir. Çünkü İslâmî hareket dosdoğru yola iletmeyi hedeflerken ve izleyicisini fiilen bu yola iletirken, İslâm ümmeti arasında ortaya çıkan bu sapkın akım yeryüzünde ifsadı ve yıkımı temsil ediyordu.

İmam Hüseyin (a.s) aşağıdaki sözleriyle buna dikkat çekiyordu:

"Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Sizden biriniz, Allah'a verdiği sözü çiğneyerek, Peygamber'in (s.a.a) sünnetine muhalefet ederek Allah'ın haram kıldıklarını helâl sayan, Allah'ın kulları arasında günah ve düşmanlık esasında hareket eden zalim bir sultan görür de, ona karşı gelmez veya sözleriyle onun pratiğini değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunmazsa, Allah'ın, bu kimseyi de, o zalim sultanın girdiği yere girdirmesi üzerine aldığı bir haktır...' Haberiniz olsun! Şu kavim (Emevîler), şeytana itaati prensip edindiler ve Rahman'a itaatten yüz çevirdiler. Yeryüzünde fesadı açıktan işleyerek yaygınlaştırdılar. Allah'ın koyduğu hadleri işlevsiz hâle getirdiler. Ganimeti kişisel mallarıymış gibi gasp ettiler. Allah'ın haram kıldığını helâl ve helâl kıldığını da haram saydılar. Ben bütün insanlar içinde buna itiraz edecek ve karşı koyacak insanların başında geliyorum. Herkesten çok benim görevimdir bu...."

Hz. Hüseyin (a.s) meşru önderliğe bağlılığın, ona yardımcı olmanın, onunla dayanışma içinde olmanın, gayri meşru sapkın önderliğe karşı çıkmanın, Müslümanların maslahatlarından uzak bir siyasî yapılanmayı reddetmenin, kamu mallarına el koymayı temel prensip hâline getiren haramzade yönetim anlayışına karşı savaşım vermenin yöntemini kendi pratiğiyle ortaya koyuyordu.

İmam Hüseyin'in hareketinin en belirgin özelliği, bütün İslâm ümmeti çapında bir ıslâh talebini seslendirmiş olmasıydı. Bunun için de marufu emretmeyi esas alıyordu. Çünkü marufu emretmekle İslâm ümmetini, her hareketiyle Allah'ın rızasını gözetmeye yöneltmeyi hedefliyordu. Hareketinin tamamlayıcı bir diğer unsuru da, münkeri nehyetmekti. Bu ise, ümmetin Allah'ın rızasına aykırı davranışlarına karşı tepkisini ortaya koymasıydı. O, adil ve insanî yönetim tarzı istiyordu. Ama bunda tamamen şefkat ve yumuşaklığı esas alan bir yaklaşım içindeydi. Şiddet esaslı bir hareketi temsil etmiyordu. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) savaşçı olarak yola çıkmamıştı. Bilakis bir ıslâhatçı, bir diyalog taraftarı ve ümmeti bilinçlendirme amacına yönelik bir değişimci olarak yola çıkmıştı. Şiddet, ne Hüseyin'in, ne de yandaşlarının benimsedikleri bir çizgiydi. Sadece kendilerini savunmak zorunda kaldıklarında savaşa başvurmak durumunda kalmışlardı. Düşman kuvvetleri, kendisinden baskıcı ve zalim yönetime boyun eğmeyi isteyince buna şiddetle karşı çıkmış ve ölümü göze almıştı. Bu da gösteriyor ki, Hüseyin'in ıslâhatçı, değişimci söylemi, çağdaş ıslâhatçı ve değişimci hareketlere örnek oluşturmalıdır. Bu ise, pratiğin doğasını iyi etüt etmeye ve değişim olgusunun düşünsel, pratik ve yöntemsel gereksinimlerine ilişkin sorunlarını çözümleme esasına dayanır. Unutmamak gerekir ki, Kerbelâ hadisesi, mezhebi değil, İslâmî bir meseledir. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) bütün Müslümanları temsil ediyordu. Kerbelâ, İslâm uğruna İslâmî bir hareketti. Çünkü Yezit, sünneti temsil etmiyordu, bilakis, Emevî saltanatının bir ferdi olarak sünneti reddediyordu.

* * *

Soru: Asırlar önce gerçekleşen Hz. Hüseyin'in kıyamı insanlığa, özellikle Müslümanlara nasıl bir mesaj içermektedir. Ayrıca Hz. Hüseyin'in bu kıyamdaki amaç ve hedefleri nelerdir?

M. H. Fazlullah: Şurası açıktır ki, İmam Hüseyin'in devrimci hareketinden önce, İslâm dünyasındaki yönetim erki, temel İslâmî değerlerle tüm irtibatını kesmişti. İmam Hüseyin (a.s) meşhur konuşmasında bunu dile getirmişti. İnsanlar dünyanın kulu hâline gelmişlerdi. Din ise, sadece dillerde tekrarlanan kuru bir söylem hâline gelmişti. Belâlarla kuşatıldıkları zaman, çok azı dine bağlılık gösterebiliyordu. Bunun yanında ne olursa olsun, yönetim erkine boyun eğme eğilimindeydiler. Bu yönetim ifsat edici ve zalim dahi olsaydı, koşulsuz teslim olma eğilimi temel bir yaklaşım hâline gelmişti. Bunun en belirgin göstergesi, Yezit gibi bir adama biat edilmesiydi. Ki İmam Hüseyin onun hakkında şunları söylüyor: "Yezit, şarap içen, haram olan cana kıyan, fasık bir adamdır." Bu dünyaperestlik ve sıkıştıkları zaman hak çizgisini terk etme karakterini İmam Hüseyin'in elçisi Müslim b. Akil'i yalnız bırakmalarında gözlemleyebiliriz. Oysa Müslim b. Akil, İmam Hüseyin (a.s) adına onlardan biat almıştı ve sayıları sekiz bini buluyordu. Ama Ubeydullah b. Ziyad gelip kendilerine mal dağıtıp hediyeler verdikten sonra ondan uzaklaşmış ve onu yalnız bırakmışlardı. Fakat zalim yönetime karşı çıkan bir grup da vardı. Bunların bir kısmı, İmam Hüseyin'in (a.s) yanında yer aldı, onunla birlikte şehit oldular. Bir kısmı da zorlayıcı etkenlerden dolayı katılamadılar. Nitekim Medine'de Yezid'in yönetimine karşı çıkıp başkaldıranlar vardı. İmam Hüseyin'in (a.s) devrimci hareketi, aşamalı olarak, bu çeşitli eğilimlere sahip toplumun ıslâhını, salih, İslâmî bir topluma dönüştürülmesini, İslâmî düşünce, duygu, hareket ve hayat için bir münbit zemin olmasını amaçlıyordu.

* * *

Soru: Kerbelâ kıyamında ilgi çekici olaylardan biri de, Hz. Zeynep isminin sıkça geçmesidir. Hz. Zeynep bir kadın olarak bu kıyamda nasıl bir rol oynadı? Ve Müslüman kadınlar bundan nasıl bir ders almalıdır?

M. H. Fazlullah: İmam Hüseyin'in (a.s) hareketi içinde Hz. Zeyneb'in (a.s) oynadığı rol, bir önderlik, öncülük rolüydü. Bir önder gibi, İmam Hüseyin'e yardım ediyor, ona destek oluyor, Kerbelâ çölünde kadınları ve çocukları koruyordu. Sonra, İmam Hüseyin'in şehadetinin ardından sergilediği kahramanlık da onun önder kişiliğinin bir göstergesidir. Akıllara durgunluk veren bir cesareti ve müthiş bir sabrı vardı. Esirlerin durumlarını güçlü ve belirgin bir nitelikte düzenlemesi de bu önder kişiliğinin somut bir yansımasıydı. Yine zalimlere karşı duruşu da kahramancaydı. İbn-i Ziyad'ın meclisinde sergilediği direniş ve İmam Zeynelabidin'in (a.s) hayatını kurtarışı, sağlam ve etkileyici kişiliğinin somut belgesidir. Sonra Yezid'e karşı yaptığı etkileyici, kanıtlarla destekli sert konuşması... Hurafenin üzerine giydirilmiş İslâmîlik maskesini yırtışı... Müslüman kadının göz kamaştırıcı bir tablosunu çizişi... Gelecekteki Müslüman kadın için pratik bir hareket metodu ortaya koyuşu... O, kadın ve erkek olarak tüm insanları kuşatan İslâmî düşünce sistemini özümseyen doğal ve fıtrî bir önderlik sergilemişti. Sonra Kûfelilere hitaben yaptığı konuşması... İçlerinden bazılarının İmam Hüseyin'e karşı savaşmasından dolayı onları kınaması ve bunun kendileri için tarihî bir utanç olduğunu haykırması...

Bu rolün özü şudur: Hz. Zeynep (a.s), İmam Hüseyin'in ıslâhatçı hareketinin önderliğini üstlenmişti. O, zalim yönetime karşı, yükselen siyasî, kültürel ve muhalif hareketin devamını sağlayan bir öncüydü. İnsanlara Kerbelâ katliamının nasıl gerçekleştiğini anlatıyordu. Hüseyin'in hareketinin ümmetin ıslâhına yönelik olduğunu vurguluyordu. Bu hareketiyle de Müslüman kadının İslâmî hareket içindeki misyonunun göz kamaştırıcı bir örneğini oluşturuyordu. Dolayısıyla, hakkın ve haklının savunmasında zorbalığa karşı mücadele etme bakımından, Resulullah'ın (s.a.a) masume kızı annesi Fatıma'nın (a.s) çizgisini sürdürüyordu. Bu da gösteriyor ki İslâmî davet hareketi, Zeyneb'in (a.s) ve annesi Fatıma'nın (a.s) misyonunu, bir program dâhilinde belirginleştirmek ve bu sayede Müslüman kadının yerini, İslâmî hayattaki sosyal ve kültürel rolünü iyice tespit etmek zorundadır. Bu sayede evrensel çapta kadının misyonu bağlamında İslâmî bir model sunulmuş olacaktır.

* * *

Soru: Bulunduğumuz bölgede Şiî ve Sünnîler bir arada yaşamaktayız. Kerbelâ hadisesini bu gibi bölgelerde nasıl yaşamalı, yaşatmalı ve anlatmalıyız ki sürtüşmelere sebep olmasın?

M. H. Fazlullah: Şiî olmayan Müslüman halklara İmam Hüseyin olgusunu anlatmanın en ideal yöntemi, onu mezhebî çerçevenin dışına çıkarıp, İslâmî şiarlar aracılığıyla İslâmî/insanî bir çerçeveye oturtmaktır. İmam Hüseyin'in hareketinin siyasî, kültürel, sosyal ve ahlâkî düzlemde İslâm dünyasının pratiğinin değişmesine yönelik değişimci bir hareket olduğunu gözler önüne sermektir. Bunun için İmam Hüseyin'in (a.s) kişiliğinin, dar mezhebî çerçeveden çıkarılıp geniş İslâmî çerçeveye mal edilmesi kaçınılmazdır. Çünkü o, cennet gençlerinin efendisi ve bütün Müslümanların imamıdır. Bu bağlamda Yezid'in Müslümanların meşru halifesi olduğu tezinin de çürütülmesi gerekir. Çünkü o, hiçbir şer'î nitelik taşımadığı gibi bütün Müslümanlar tarafından da reddedilmektedir.

* * *

Soru: Dünya çapında fikirleriniz ve eserlerinizle tanınmış bir düşünür ve yazar olarak, okuyucularınıza neleri tavsiye edersiniz?

M. H. Fazlullah: Dünyadaki Müslüman gençlere tavsiyem şudur: Müslüman halkın, çağımızın getirdiği sorunlar muvacehesinde İslâmî bir bilince sahip olmasına büyük önem versinler. O zaman çağın getirdiği sayısız sorunlar, çok daha kolay çözüme kavuşabilir. Çünkü İslâm, siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda evrensel çözümler sunacak hareket metotlarının geliştirilmesine elverişlidir. Ayrıca, İslâm'ın temel ahlâkî değerlerine bağlılık anlamında dengeli bir şer'î eğitim yöntemi geliştirmeleri de son derece önemlidir. Ki Müslüman insan, her davranışında sırf Allah'ın rızasını gözeten bir yaklaşım içinde olsun. Sonra İslâmî birliğin korunmasına da özen göstersinler. Birliklerini korumaya, aralarını düzeltmeye ve birbirlerini Allah'ın rızasına davet etmeye yönelik çabalar içinde olsunlar. İttifak ettikleri hususları ön plâna çıkarıp, ihtilâflı meseleleri deşmekten kaçınsınlar. Allah'ın şu ayetleri onlara şiar ve yol gösterici olsun:

"Hepiniz Allah'ın ipine sarılın; ayrılığa düşmeyin."[i] "Müminler ancak kardeştirler. O hâlde kardeşlerinizin arasını düzeltin."[ii] "Bir hususta çekişirseniz, onu Allah ve Resulü'ne götürün..."[iii]

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Sevgi ve dualarımla.


[i]- Âl-i İmrân, 103

[ii]- Hucurat, 10

[iii]- Nisâ, 59

 


ehlibeytalimleri.com

YORUMLAR

REKLAM