Rasthaber - Razîetu’l-Vahy (Vahiy kaynağından beslenen)
Mahbûbetu’l-Mustafâ (Hz. Muhammed Mustafa’nın sevdiği)
Kurretu Ayn’il-Murtaza (Hz. Aliyyel-Murtaza’nın göz nuru)
Sirru Ebihâ (Babasının sırrı)
Seliletu’z-Zehra (Hz. Zehra kızı)
Nâibetu’z-Zehra (Hz. Zehra’nın naibi)
Sâniyetu’z-Zehra (İkinci Zehra)
Es-Sıddîkatü’s-Suğra (Küçük Sıddîka, Hz. Fatıma da büyük Sıddîka olarak adlandırılmıştır.)
El-Masûmetü’s-Suğra (Küçük masume)
Nâibetü’l-Hüseyn (a.s) (Hz. Hüseyin’in naibi-vekili)
El-Kâmile (Kemale ermiş kadın)
El-Fâzile (Faziletler mazharı kadın)
El-Ârife (Arife kadın)
Âbidetu Âl-i’r-Resul (Resul evlatlarının abidesi)
Âbidetu Âl-i Ali (Ali evlatlarının abidesi)
Veliyyetullah (Allah’ın velisi olan kadın)
Emînetullah (Allah’ın emini olan kadın)
Âlimetun Gayru Mualleme (Öğretmensiz alim)
Fehîmetun Gayru Mufehheme (Gerçekleri vasıtasız anlayan)
El-Fasîhetu’l-Belîğa (Fesahat ve belagat sahibi)
El-Müvesseqa (Hadiste güvenilir kimse)
El-Muhaddese (Kendisine ilham edilen kimse)
El-Müctehide (Hak yolunda çok çaba gösteren kimse)
Hâfızetü’l-Vedâyi-i vel-Esrâr (Risalet hanedanının emanet ve sırlarını koruyan)
Sâbiretun Muhtesibe (Allah için her zorluğa sabreden)
Betaletu Kerbela (Kerbela kahramanı)
Lebvetü’l-Haşimiyye (Haşimi aslan)
Akîletu Beni Haşim (Haşimoğullarının akıllı-zeki kadını)
Görüldüğü gibi bu sıfatlardan her biri, Hz. Zeyneb’in müstesna şahsiyetinin farklı boyutlarına ışık tutmaktadır.
Dünya kadınları içerisinde dört büyük kadını istisna edersek fazilette Hz. Zeynep’le kıyaslanabilecek başka hiçbir kadın yoktur.
Hz. Zeyneb, Muhammedî asaletin, Alevî fesahatin ve Fatımî iffet ve ismetin, Hasanî sabır ve metanetin, Hüseynî şecaatin mazharıydı.
O, gözleriyle beş masumun firakını yaşamış ve bunlara sabretmiştir. Bu yüzden de Ümmü’l-Mesaib” (musibetler anası) lakabını almıştır.
O, bir Kur’an müfessiri idi. Medine kadınlarına tefsir dersi veriyordu. Bir gün Emirülmu’minin (a.s) ders esnasında gelip de Hz. Zeyneb’in Meryem suresini tefsir ettiğini gördü ve “Kaf Ha Ya Ayn Sad” harflerinin neye işaret olduğunu beyan etti. Kaf: Kerbela, Ha: Helaket, Ya: Yezid, Ayn: Eteş (susuzluk), Sad: Sabır…
Hz. Zeynep aynı zamanda bir hadis râvîsidir. Aziz anası Hz. Fatıma’nın Mescid-i Nebi’de halifenin önünde okuduğu Fedekiyye hutbesini daha dört beş yaşında olmasına rağmen ezberlemiş ve nakletmiştir! Ayrıca küçük yaşına rağmen ceddi Resulullah’tan (s.a.a) da hadis nakletmiştir. İmam Zeynül Abidin (a.s), İbn-i Abbas, Muhammed bin Cabir, İbad Âmirî, Muhammed ibn-i Ömer, Ata bin Sâib, Fatıma binti’l-Hüseyn (a.s) ve diğer bazıları ondan hadis nakletmişlerdir.
O masumların, Hz. Fatıma, Hz. Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Zeynü’l-Abidin’in (a.s.) bakıcılık ve koruyuculuğunu yaptığı gibi, onların hedef ve mekteplerinin de koruyuculuğunu, elçiliğini yapmıştır.
Hz. İmam Zeynü’l-Abidin (a.s) bu Allah aşığının hakkında ne buyuruyor: “Halam Zeynep Şam’a kadar kat ettiğimiz süreçte farz ve sünnet bütün namazlarını ve gece ibadetlerini aksatmazdı. Ancak bazı menzillerde zaaf ve açlığın etkisiyle ibadetini oturarak yapardı!”
Hz. İmam Hüseyin (a.s), o eşsiz makamına ve ismet derecesine rağmen Kerbela’da bacısıyla vedalaşırken “Bacı, gece nafilesinde bana da dua etmeyi unutma” buyurmuştu!
Hz..Zeynep Kerbela olayında yüzünü elleriyle kapatırdı; zira peçesi elinden alınmıştı!” İbn-i Ziyad mel’unun meclisinde o zalim tarafından görülmesin diye esir kadınlarca etrafı sarılı halde onların ortasında oturuyordu.
Yezit mel’unun meclisinde ona şöyle haykırmıştı: “Ey (Resulullah tarafından) azad edilmişlerin oğlu, bu adalet mi? Kendi kadınlarını perde ardında tutarken, Peygamber kızlarını esir ederek (sağa sola) sürüyorsun; onların tesettürlerini yırtmış, yüzlerini açmışsın!”
Bir gece Emirü’l-Mu’minin’in evine misafir geldi. Hz. Ali (a.s) “Ey Fatıma, evde misafire ikram edecek bir şey var mı?” diye sorunca Hz. Fatıma “Hayır dedi, sadece bir parça ekmek vardır ki kızım Zeyneb’in payıdır!” Henüz uyumayan Zeyneb-i Kubra, bu konuşmayı duyunca “Anneciğim, ekmeği misafire ikram edin, ben sabredebilirim!” diyerek o minicik bedeninde ne denli büyük bir ruh taşıdığını ortaya koydu! O gün henüz dört beş yaşında olan Hz. Zeyneb’in cömertliği böyle olursa, büyüdüğünde nasıl olur, artık siz tahmin edin. Esasen Hz. Zeyneb’in en büyük cömertliği, adeta her şeyini Allah yolunda feda etmesiydi.
Hz. Zeyneb’in Sabrı ve İrfanı: Bir insanın marifetullah derecesi ve sabrı gördüğü musibetler ve verdiği imtihanların büyüklük derecesiyle ölçülür. Hz. Zeynep küçüklüğünden beri birçok musibet, bela ve imtihanla karşılaşmış ve hepsine de en güzel şekilde sabretmiş ve imtihanlardan yüzünün akıyla çıkmıştır.
Zaten Ceddi Resulullah (a.s) Hz. Zeyneb’in küçük yaşta gördüğü rüyayı yorumlarken bu musibetleri kendisine haber vermişti. Rivayetlerde nakledildiği üzere Resulullah’ın vefatına yakın bir zamanda bir gün Hz. Zeynep gördüğü bir rüyayı ceddine şöyle anlattı:
“Ya Resulallah, dün gece rüyamda şiddetli bir fırtınanın estiğini ve dünyayı karanlığa boğduğunu gördüm. Ben fırtınanın şiddetiyle sağa sola savruluyordum. Bilahare büyük bir ağaca tutundum. Ancak fırtına ağacı da kökünden söktü ve ben yere düştüm. Ben yeniden ağacın bir dalına tutundum, ama o da kırıldı. Ardından bir başka dalına tutundum, fakat o da fırtınanın şiddetiyle kırıldı. Sonra birbirine yapışmış iki dala tutundum. Aniden o dallar da kırıldı ve ben rüyadan uyandım!”
Hz. Zeyneb’in rüyasını dinleyen Resulullah (s.a.a.) uzun uzun ağladı ve şöyle buyurdu: “İlk tutunduğun ağaç senin ceddindir ki yakında dünyadan göçecektir. Daha sonra tutunduğu iki dal annen ve babandır ki çok geçmeden onlar da dünyayı terk ederler. Birbirine yapışmış iki dal ise, kardeşlerin Hasan ve Hüseyin’dir ki onların musibetinde dünya kararacaktır.”
Bu musibetlerle küçüklüğünden beri bir bir karşılaşan Hz. Zeynep, hiç kuşkusuz en büyük imtihanını Kerbela’da vermiştir. Bir yandan onca musibeti göğüsleyen, yedi kardeşini, üç yeğenini ve diğer bir çok yakınının yanı sıra iki aziz yavrusunu da Allah yolunda feda eden bu Ali ve Zehra yadigârı, diğer yandan hasta olan masum İmam’ın (Hz. İmam Zeynü’l-Abidin’in) koruyuculuğunu, sahipsiz kadınların ve çocukların rehberliğini üstlenmiş, bunlarla birlikte en büyük görevi olan Hüseynî kıyamın elçiliğini yapmayı ve Hüseynî mesajları gafil insanlara ve tarihe ulaştırmayı da en mükemmel şekliyle yerine getirmiştir.