Rasthaber - İmam Hasan Askerî de (a.s) değerli babaları gibi Allah Teala, melekler ve gayb âlemi ile özel bir irtibatta olup dünyevî ilimlerin ötesine ve imametin şanlarından olan velâyete sahip idi. Alimlerin kitap ve nakillerinde onun keramet ve gayb aleminden verdiği haberlere dair birçok rivayet zikredilmiştir. Onlardan da birkaç numune nakletmekle yetiniyoruz:
1- Ebu Haşim Caferî der ki:
Bir gün İmam Hasan Askerî'nin (a.s) huzuruna gittim, ondan bir parça gümüş alarak yüzük yapıp teberrüken kullanmak istedim. Fakat oturduktan sonra ne isteyeceğimi unuttum! Gitmek için ayağa kalkınca, İmam (a.s) bana bir yüzük vererek buyurdu ki: "Sen gümüş istiyordun, biz yüzük verdik. Böylece gümüşü yüzük yapmak için vereceğin parayı da kazanmış oldun! Ey Haşim, helal olsun, afiyetle kullan!" Ben: "Efendim, şahadet ederim ki siz Allah'ın velisi ve benim imamımsınız ve size itaati dinimin bir parçası bilirim." dediğimde, İmam: "Allah sana mağfirette bulunsun ey Ebu Haşim!" buyurdu.[1]
2- Ebu Haşim Caferî' der ki:
Ben dört kişiyle birlikte Salih b. Vasıf'ın zindanında idim. İmam Hasan Askerî (a.s) ve kardeşi Cafer içeri girdiler. Biz İmam'a (a.s) hizmet etmek için etrafına toplandık. Zindanda Alevîlerden olduğunu iddia eden Benî Cemh kabilesinden birisi de vardı. İmam (a.s) bize: "Eğer sizin aranızda sizden olmayan kimse olmasaydı, size buradan kurtuluşun vaktini söylerdim." buyurdu ve Cemh kabilesinden olan o şahsa işaret ederek dışarı çıkmasını istedi. Adam dışarı çıkınca, İmam (a.s) bize: "Bu şahıs sizden değil, ondan sakının; söylediğiniz şeyler hakkında halife için rapor hazırlamıştır ve onu şimdi elbisesinde saklamaktadır." buyurdu. Bizden birisi onun üzerini aradı. Elbisesine gizlediği raporu bulduk. Raporda bizim hakkımızda önemli ve çok tehlikeli şeyler yazmış olduğunu gördük.[2]
3- Muhammed b. Rebi eş-Şeybanî der ki:
Ahvaz'da Senevîlerden (iki tanrıya tapanlar) birisi ile sürekli tartışıyorduk. Sonra Samarra'ya gittim. Senevînin sözleri beni etkilemişti. Ahmed b. Hasib'in evinde oturmuştuk. İmam Hasan Askerî (a.s) bir resmî merasimden dönüyordu. Bana baktı ve parmağıyla işaret ederek: "(Allah) birdir, birdir; O'nu bir bil!" buyurdu. Bunun üzerine bayıldım.[3]
4- İsmail b. Muhammed der ki:
İmam Hasan Askerî'nin (a.s) evinin kapısı önünde oturmuştum. İmam (a.s) dışarı çıkınca ona yaklaşarak fakirlik ve yoksulluktan şikâyet ettim ve bir dirhem dahi param olmadığına yemin ettim!
İmam: "İki yüz dinarını toprağa gömdüğün hâlde yemin mi ediyorsun?" buyurdu. Sonra da: "Bunu, sana bir şey vermemek için söylemedim." dedi ve kölesine dönerek: "Yanındakileri ona ver!" buyurdu.
Köle bana yüz dinar verdi. Allah'a şükür ettim ve geri döndüm.
İmam: "O iki yüz dinarı, ona çok ihtiyaç duyduğun bir sırada kaybetmenden korkarım." buyurdu.
Ben dinarları gizlediğim yere gittim. Onları yerinde buldum. Yerlerini değiştirerek hiç kimsenin bulamayacağı bir şekilde sakladım. Bu olay üzerinden bir müddet geçti, dinarlara ihtiyacım oldu. Onları gömdüğüm yerden almaya gittiğimde bulamadım. Bu bana pek ağır geldi. Sonra, oğlumun onların yerini bulup götürdüğünü anladım. İmam'ın (a.s) buyurduğu gibi ben o paralardan hiçbir hayır görmedim.[4]
5- Muhamed b. Ayyâş der ki:
Birkaç kişiyle birlikte İmam Hasan Askerî'nin (a.s) kerametleri konusunda sohbet ediyorduk. Orada bulunan Nasibîlerden biri dedi ki: "Ben bir kâğıda mürekkepsiz bir yazı yazacağım, eğer İmam bunun cevabını verebilirse, hak olduğunu kabul ederim."
Biz aklımıza takılan birtakım meselelerimizi bir kâğıdın üzerine yazdık. Nasibî de yazmak istediğini mürekkepsiz olarak başka bir sayfaya yazdı. Onu da diğer mektuplarla birlikte İmam Hasan Askerî'ye (a.s) gönderdik. İmam (a.s) bizim sorularımızın cevabını yazdı. Nasibîye ait olan sayfanın üzerine de Nasibînin ve onun anne-babasının isimlerini yazmıştı. Nasibî şahıs bunu görünce bayılıverdi. Ayıldığı zaman hakka inandı ve ondan sonra İmam'ın (a.s) Şiîleri arasında yer aldı.[5]
6- Ömer b. Ebu Müslim der ki:
Kapı komşum olan Semi el-Mesmeî bana çok eziyet ediyordu. İmam Hasan Askerî'ye (a.s) bir mektup yazarak Allah Tealâ'ya beni onun eziyetlerinden kurtarması için dua etmesini rica etim. İmam (a.s) mektubumun cevabında buyurdu ki: "Seni yakında gelecek kurtuluşla müjdeliyorum; sen zikredilen komşunun evinin sahibi olacaksın."
Bir ay sonra o adam öldü, ben de onun evini satın aldım. Böylece İmam'ın (a.s) bereketi ile o evi kendi evime ekledim.[6]
7- Ebu Hamza der ki:
Defalarca İmam'ın (aralarında Türk, Rum, Deyle-mî ve Rus'un da bulunduğu çeşitli milletlerden olan) kölelerle kendi dilleri ile konuştuğunu gördüm. Bu işe çok şaşırdım ve kendi kendime: "İmam Medine'de dünyaya geldiği hâlde nasıl olur da çeşitli dillerle konuşur?" dedim. İmam, bana dönerek buyurdu ki:
"Doğrusu aziz ve yüce Allah, kendi hüccetini diğer yaratıklarından ayrı tuttu ve ona her şeyi tanımayı bahşetti. İmam olan birisi çeşitli dilleri, soyları ve vakaları bilir. Eğer böyle olmasaydı, İmam ile başkaları arasında hiçbir fark kalmazdı." [7]
[1]- Usul-u Kâfi, c.1, s.512
[2]- İ'lamu'l-Vera, s.373. Nuru'l-Ebsar, Kahire baskısı, s.183; el-Fu-sulu'l-Muhimme, İbn Sabbağ el-Malikî, s.286, biraz farkla
[3]- Keşfu'l-Gumme fi Ma'rifeti'l-Eimme, c.3, s.305
[4]- İhkaku'l-Hak, c.12, s.470; Fusulu'l-Muhimme, İbn Sabbağ el-Malikî, s.286'dan naklen
[5]- Menakıb, Necef baskısı, c.3, s.538
[6]- Keşfu'l-Gumme, c.3, s.302
[7]- el-İrşad, Şeyh Mufid, s.322
ehlader