Hz. Peygamber'in (s.a.a) içinde yer aldığı kafile, Hicret'in onuncu senesinin
zilkade ayının sonlarında hac ibadetini yerine getirmek üzere Mekke'ye doğru
yola çıkmıştı.
Arap Yarımadası'nın dört bir yanından yığınlar akın akın Mekke'ye koşuyordu.
Hepsinin hedefi birdi. Aynı bayrak altında, aynı ilâhî şiarları
tekrarlıyorlardı:[1]
"Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde
ve'n-nimete leke ve'l-mulk, la şerike leke lebbeyk."
Peygamber (s.a.a), Mekke'de kendilerine katılması ve birlikte hac yapması için
Yemen'de bulunan Ali'ye bir mektup yazmıştı. Ali (a.s) Yemen'de ele geçirdiği
ganimetler ve giysilerle derhal yola çıktı. Hz. Peygamber'le (s.a.a) Mekke'ye
girmek üzereyken buluştu. Peygamber'le (s.a.a) buluşmaktan dolayı büyük bir
mutluluk yaşadı ve Yemen'de yaptıklarını Peygamber'e (s.a.a) anlattı. Peygamber
(s.a.a) bundan son derece memnun oldu, sevindi. Sonra Ali'ye: "Nasıl
tehlil getirdin?" diye sordu. Dedi ki:
"Ya Resulallah! Nasıl tehlil getirildiğini bana yazmamıştın. Ben de
bilmiyordum. Ben de niyetimi senin niyetine bağladım ve dedim ki:
"Allah'ım! Peygamber'inin tehlili gibi tehlil getiriyorum."
Beraberimde de otuz dört tane kurbanlık deve getirdim."
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Allah-u ekber! Ben de beraberimde altmış altı kurbanlık getirmiştim. Sen
hacda, ibadetlerde ve kurbanda benim ortağımsın. İhramlı olarak kalk ve ordunun
yanına dön. Mekke'de buluşmak üzere onları bir an önce getir."
Ali (a.s) Mekke yakınlarına geldiklerinde, ordusunu geride bırakıp gelmiş ve
içlerinden birini onların başına komutan olarak görevlendirmişti.[2]
Peygamber (s.a.a) hac ve umre menasikini/amellerini, ibadetlerini yerine
getirirken Ali (a.s) de yanındaydı. "Mina'nın tamamı kurban kesme
yeridir." buyurdu. Mübarek elleriyle kurbanlık develerden altmış üçünü
kesti. Ali de otuz yedi tanesini kesti. Böylece kurbanlıkların sayısı yüze
tamamlanmış oldu. Sonra insanlar toplandı ve Peygamber (s.a.a) derin anlamlar
içeren bir konuşma yaptı. Müslümanlara va-az etti, onlara öğüt verdi.[3]
Hz. Peygamber (s.a.a), Müslümanlarla birlikte Mina'daki menasiklerini (hac
amellerini) tamamladıktan sonra Mekke'ye geri döndü ve şehre girdi. Veda
tavafını yaptı ve ardından Medine'ye yöneldi.
Ali (a.s) Gadir-i Hum'da Müminlerin Emiri Olarak İlân Ediliyor
Peygamber (s.a.a) yanındaki muazzam kalabalıkla birlikte Medine'ye döndüğü
sırada, Medine, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı yer olan Cuhfe bölgesindeki
Gadir-i Hum denilen yere vardı. Zilhicce ayının on sekiziydi. Orada şu ayet
nazil oldu:
"Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et..." [4]
Yüce Allah Peygamber'e, Ali'yi insanlara göstermesini ve onu veli edinmenin,
ona itaat etmenin herkese farz olduğunu onlar duyurmasını emretti. Bu arada
vahiy, kincilerin ve kıskançların şerrine karşı kendisinin korunacağını da Hz.
Peygamber'e garanti ediyordu.
Kalabalığın başı Cuhfe yakınlarına kadar varmıştı. Hz. Peygamber (s.a.a) önde
gidenlerin geri döndürülmelerini ve geridekilerin de o yerde durmalarını
istedi.
Burası, daha önce hiç kimse tarafından konaklama yeri olarak kullanılmamıştı.
Eğer vahiy gelmeseydi, Peygamber (s.a.a) de burada konaklamayı düşünmüyordu.
Sonra kalabalığın ortasında durdu ve herkesin duyacağı yüksek bir sesle şöyle
buyurdu:
"Ey insanlar! Davet edilip de daveti kabul etmiş gibiyim. Size iki ağır
emanet bırakıyorum. Biri Allah'ın kitabı, diğeri de Ehlibeyt'im. Benden sonra
bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağınıza bakın! Bu ikisi havuz başında
benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar."
Ardından şunları söyledi:
"Allah benim mevlâmdır ve ben de her mümin erkek ve kadının mevlâsıyım."
Bunu dedikten sonra Ali'nin (a.s) elinden tuttu ve şöyle dedi:
"Ben kimin mevlâsıysam, işte Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım! Onu veli ve
dost edineni sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana sen de düşman ol. Ona
yardım edene sen de yardım et. Onu yalnız bırakıp yardım etmeyeni sen de yalnız
bırak ve yardım etme. Nereye giderse gitsin, hakkın onunla beraber olmasını
sağla. Dikkat edin! Bu sözlerimi burada bulunanlar, burada bulunmayanlara
ulaştırsınlar."
Daha oradan ayrılmamışlardı ki Eminü'l-Vahy Cebrail şu ayeti indirdi:
"Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
sizin için din olarak İslâm'a razı oldum."
Bu ayetin inmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Allahu ekber, dinin kemale ermesinden ve nimetini tamamlamasından dolayı."
Sonra insanlar Emirü'l Müminin'i kutlamaya başladılar. Onu kutlayan sahabîlerin
en başında Şeyheyn Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Diyorlardı ki: "Peh, peh!
Ne mutlu sana ey Ebu Talib'in oğlu! Artık benim ve bütün mümin erkek ve
kadınların mevlâsı oldun."[5]
Rivayete göre, Peygamber efendimiz (s.a.a), Ali için bir çadır kurulmasını
istemiş ve Müslümanlara da gruplar hâlinde yanına girerek Emirü'l Müminin
sıfatıyla onu selâmlamalarını emretmiştir. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar.
Hatta o sırada Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunan eşleri ve diğer
Müslümanların hanımları da çadıra girip Emirü'l Müminin olarak Ali'yi
selâmladılar.[6]
------------------------------------------------------------
[1]- Bazı tarihçilere göre, Peygamber efendimizle (s.a.a) birlikte o sene hacca
gidenlerin sayısı doksan bin, bazısına göre de yüz yirmi bindir. Mekkeliler,
Mekke'nin çevresinde oturanlar ve Yemenliler bu sayının dışındadır. bk.
es-Siretü'l-Halebiyye, 3/257; Kenzü'l-Ummal, 11/609
[2]- el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/172; es-Siretü'n-Nebeviyye, İbn Kesir, 4 /205
[3]- es-Siretü'l-Halebiyye, 3/283; es-Siretü'n-Nebeviyye, İbn Kesir, 4 /291
[4]- Mâide, 67
[5]- es-Siretü'l-Halebiyye, 3/274; el-Menakıb, İbnu'l-Meğazilî eş-Şa-fiî, s.16;
el-Fusûlü'l-Mühimme, İbn Sabbağ el-Malikî, s.40; Yenabiu'l-Mevedde, Kunduzî,
s.40
Gadir hadisi çok sayıda kaynakta yer almıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz
kaynakların dışında aşağıda isimlerini verdiğimiz kaynaklarda da yer almıştır:
Esbabu'n-Nüzul, Nişaburî; Metalibu's-Seul, Kemalu'd-Din eş-Şafiî;
Mefatihu'l-Gayb, Razî; el-Menar, Muhammed Abduh; Tef-sir-i İbn Şureyh;
Tezkiretü'l-Havass, İbnu'l-Cevzî; Müsned-i İmam Ah-med; Zehairu'l-Ukba, Taberî;
er-Riyazu'n-Nazıra, Muhibbuddin Tabe-rî. Bunların dışında daha birçok hadis,
tarih ve tefsir kaynağında bu hadis rivayet edilmiştir. bk. el-Gadîr, Allame
Eminî.
[6]- el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/176