"Türkiye'de hukuk devleti askıdadır. Özellikle 2017
Anayasa değişikliğiyle 'Yürütme Erki' kişiselleşmiş, 'Yasama ve Yargı' fiili
olarak yürütmenin yönlendirmesi ve kontrolü altına girmiştir. Demokrasinin
temeli olan 'kuvvetler ayrılığı', kuvvetler birliğine dönüşmüştür. Anayasa'nın
açık hükümlerine karşın AYM (Anayasa Mahkemesi) ve AİHM (Avrupa insan Hakları
Mahkemesi) kararlarına çoklukla uyulmamaktadır. Yasaların uygulanmasında siyasi
tercihler ve keyfilik egemen olmuştur.
Makul gerekçelerden yoksun tutukluluklar, yargılama süresini
gereksiz olarak uzatmak, iltisak ve irtibat gibi uydurma delillerle yeni suçlar
ihdas etmek, gizli tanık kullanılarak suç icat ve isnat etmek, mahkeme kararı
olmadan suçlu ilan edilenlerin mal ve mülklerine el koymak, AİHM'nin
kararlarını görmezden gelmek, kayyım atamaları ve KHK gibi uygulamalar
anayasayı, uluslararası hukuku ve insan haklarını doğrudan ihlal etmektir.
Hukukta öngörülebilirliğin zedelenmesi, yasal engeli olmayan
insanların haksız yere ve hukuka aykırı olarak işinden, aşından yoksun
bırakılması, çalışma hakkının ve mülkiyet güvencesinin ortadan kalkması,
giderek bir 'korku ortamı' görüntüsü oluşturmakta ve bu görüntü içerde toplumun
huzur ve refahına, dışarda ülkemizin saygınlığına zarar vermektedir.
Adaletsizlik, bir beka sorunudur. Özellikle ceza yasalarının
öngörülemez biçimde yorumlanması, gazeteci, yazar, iş insanları ve siyasilere
dönük keyfi gözaltı, tutuklamalar, yargıya güveni ve devlete saygıyı
sarsmaktadır.
Yargı mensuplarının inançlarını, siyasi görüşlerini ve
ideolojik yaklaşımlarını kararlarına yansıtmaları çözülmesi gereken en ciddi
bağımlılık ve taraflılık sorunudur. Yargının siyasi hesaplaşmaya ve keyfiliğe
yol açacak uygulamalara alet edilmesi hukuk devletinin, demokrasinin ve
özgürlüklerin sonunu getirir. Hak ve özgürlüklerin evrenselliği gözetildiğinde,
hiçbir devlet hak ihlallerini 'iç işimiz' savunmasıyla geçiştiremez.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile 'hesap
verebilirliği' arasındaki denge kurulmadan yargı ile yasama ve yürütme
organları arasındaki sorun çözülemez. Bu nedenle yargının tarafsızlığını ve
bağımsızlığını güvence altına alacak, hukuk eğitiminden yüksek yargı
organlarının yeniden yapılandırılmasına kadar köklü bir yargı reformu
kaçınılmazdır.
"Devlete yapılabilecek en büyük kötülük, hukukun
işleyişine siyasetin ayrımcı biçimde müdahale etmesidir"
Vatandaşların en temel anayasal hakkı olan her türlü kaygı
ve korkudan arındırılmış güvenli bir hayat sürmelerini sağlamak devletin varlık
sebebidir. Bu nedenle öncelikle siyasi hedef taşıdığı açıkça görülen yargısal
uygulamalara son verilmelidir. Devlete yapılabilecek en büyük kötülük, hukukun
işleyişine siyasetin ayrımcı biçimde müdahale etmesidir.
Güncel adaletsizliklerin çözümü için AYM ve AİHM
kararlarının objektif bağlayıcılığı esastır. 'Gizli tanık', 'iltisak' ve
benzeri istismara açık uygulamalarla adil yargılama ilkesinin zedelenmesine son
verilmelidir.
"Çoklukta birliğin bizi güçlendireceği açıktır"
Ciddi biçimde daraltılan ifade özgürlüğü alanının
genişletilmesi demokratik hukuk devleti olma iddiasının vazgeçilmez gereğidir.
İfade özgürlüğünün ve çoğulculuğun birliğimizi pekiştireceği, çoklukta birliğin
bizi güçlendireceği açıktır.
Devlet güç kullanır. Bunun sınırlanmadığı ve denetlenmediği
yerde keyfilik ve hukuksuzluk egemen olur. Yargı, bu tür olumsuzluklara karşı
insanların son sığınağıdır. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde özgürlük yoktur.
Özgürlük ancak adalete dayalı bir hukuk düzeninin olduğu yerde korunabilir.
Bu bağlamda ilk yapılması gereken, kuvvetler ayrılığı
ilkesine gerçeklik kazandırmak, devlet organları arasında denge ve denetimin
sağlandığı bir yönetim biçimine geçmektir."
Bildiriye imza atan isimler şunlar:
“Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, eski Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, eski
Kalkınma Bakanı Müslim Doğan, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hakan
Tartan, eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, eski Başbakan Yardımcısı Ertuğrul
Yalçınbayır, eski Milletvekilleri Abdullah Erdoğmuş, Beyhan Aslan, Haluk
Özdalga, Sırrı Özbek, Nesrin Nas, Suat Kınıklıoğlu, hukukçu Ali Rıza Çoban,
sosyolog Doğu Erbil, iktisatçılar Erdal Türkkan, Mehmet Altan, yazar Figen Çalıkuşu,
işletmeci Helün Fırat.”