Yarıyı ihmal sendromu (hemineglect syndrome) , ilginç bir nörolojik problem. Bu sorunu yaşayan hastalar, nesnelerin yarısını göremiyor (genellikl e sol yarısını). Örneğin, önlerine konulan bir resmin, diğer yarısını göremedikleri için, sadece yarısını çiziyor. Hatta bu hastalar tıraş olurken yüzlerinin sol yarısını tıraş etmiyor; tabaklarındaki yemeğin sadece yarısını görebildikleri için diğer yarısına dokunmadan bırakıyorlar.
Uzmanlar yarıyı ihmal sendromunun sadece mekansal algıyla ilgili bir problem olmadığını, sözel uyaranlar için de söz konusu olabileceğini belirtiyorlar. Yani kişi konuşulanların sadece yarısını anlayabiliyor; ya da sadece yarısını anlatabiliyor.
Kısacası bu probleme düçar olanlar eksik görüyor, eksik duyuyor ve eksik yaşıyorlar. Daha ilginç olanı, tamamını gördüklerini, tamamını duyduklarını ve hayatı tastamam yaşadıklarını zannediyorlar.
***
Müslümanlar olarak (kahir ekseriyetimiz) olayları, kişileri, kurumları ve durumları değerlendirme biçimiz “yarıyı ihmal sendromlu” hastaların durumuna benziyor. Yanlış yapanın doğrusunu görmüyoruz. Güzel işler yapanın yalanını duymuyoruz. Bugünü değerlendirirken dünü unutuyoruz. Kişinin geçmişine takılıp, değiştiğini görmüyoruz.
***
Herkes ısrarla “gördüğü yarıyı” savunuyor. Diğer yarıyı savunmak da bir başkasına kalıyor. O da öteki yarıdan hiç söz etmeden kendi yarısıyla meşgul oluyor.
Müslümanlar olarak bu duruma ne de çok örnek biriktirmiş, ne de çok malzeme vermişiz:
Sünnileri görenler, Şiileri görmüyor,
Büyük cihadı görenler, küçük cihadtan bahsetmiyor,
Silahı yüceltenler, tesbihi -türbeyi horluyor,
“Şehitlerin kanı” diyenler, alimlerin mürekkebini tahfif ediyor,
Kur’an diyenler, Rasul’ü; Hadis diyenler Kur’an’ı unutuyor,
Aklı savunanlar nakli, nakli savunanlar aklı değersizleştiriyor,
Değişimi savunanlar sabitelerimizi, ilkeleri savunanlar değişen şartları dikkate almıyor…
***
One Minute’la gururlananlar Kürecik’i görmüyor;
Suriye’de mazlumları savunduğumuzu söyleyenler, Afganistan’da kimin yanında durduğumuzdan söz etmiyor,
Duble yollar, tüneller, tüp geçitler ve Marmaray’la övünenler, gençlerimizin nasıl bir ahlaki düşüş yaşadığını görmüyor,
Enflasyonun düştüğünü yüksek sesle haykıran ağabeylerimiz, boşanmaların son 12 yılda %400 artmasını önemsemiyor,
Başörtünün mecliste bile serbest bırakıldığını (haklı olarak) göğsü kabararak vurgulayanlar, eşcinselliğin (eşcinsellerin demiyorum) yasal teminat altına alındığından söz etmiyor,
Diğer bir kısmımız;
17 Aralık operasyonunun sebebine vurgu yapıyor, amacı üzerine kafa yormuyor,
İslam İnkılâbına ve ümmete verilen sıcak mesajları, mazlumlara yapılan yardımları görmüyor,
Siyonist lobilerin neden rahatsız olduğu üzerinde yeterince düşünmüyor,
Mısır’da İhvan’ın yanında olmayı küçümsüyor,
“Bu darbenin arkasında İsrail vardır” sözünü önemsemiyor…
***
Müslümanlar arasında her şey, ama her şey, bir tek ölçütle, tek bir olayla açıklanabiliyor… Tek bir olay koskoca bir partinin, bir hareketin, bir devletin şeytanlaştırılmasına, ya da meleküt alemine çıkarılmasına yetebiliyor:
17 Aralık’tan önce Hocaefendi ve Cemaat hakkında bakanların ve hükümet yanlısı medyanın söyledikleriyle bugün söylediklerini yan yana koyduğumuzda, aradaki fark, değerlendirme ölçütlerimizde bir sorun olduğunu gösteriyor.
Ancak bu sorunun sadece AK parti medyasında olmadığını, neredeyse hepimizi kuşattığını da görmeliyiz.
***
17 Aralık operasyonu, Suriye, ya da daha başka bir konu… Müslümanların arasında yaşanan bu tür sorunlar geçmişte var olmuştur ve büyük ihtimalle yarın da var olacaktır. Ama asıl sorun, “sorunlara yaklaşım biçimimizin” sorunları çözmediği gibi başka sorunlar da üretmeye yatkın oluşudur.
Gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız karşısında “yarıyı ihmal etme”nin bunda payı büyüktür diye düşünüyorum.
Bu yüzden olsa gerek Rabbimiz bizi uyarıyor:
“İşlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendi yanında bulunan ile sevinip böbürlenmektedir.”
Allah bizlere, resmin her iki yarısını ve arkasını görmeyi nasip etsin.
Adaleti, içimizdeki öfkeye /sevgiye/vehme kurban etmeyecek bir bilinç ve irade nasip etsin…
