Sudan sebep hedef Türkiye

Sudan tarihinde detaylara boğulmadan en müfit (en yararlı) olanı sunalım; Sudan halkı 1953-56 yıllarında canhıraş bağımsızlık için savaşırken, İngiltere çekilmek zorunda kalırsa baki ve daim olmak ve de yeniden çıktığı bölgelere dönmek veya müdahale etme gerekçesini yaratarak gider. İrlanda’yı ikiye, Kıbrıs’ı ikiye, Hindistan’ı ikiye, üçe bölerek, Keşmir girdabına atarak, arkasında din, mezhep, etnik çatışmalara uygun fitne tohumlarını ekerek gider. İngiltere, Sudan’da da aynısını yaptı. 1955’ten itibaren Güney Sudan’da İngiliz Kilisesi ve Vatikan’ın misyonerlik faaliyetleri sonucunda ciddi bir siyahi ezici çoğunluğu, İngiltere Kraliyetine bağlı Anglikan Protestan Hristiyan nüfus vardı. Sudan Arabi, Müslüman kimlikli çoğunluğun merkez devletinden özerklik talebinde bulundu.

1967’de İsrail, Mısır ve Suriye komşu Arap ordularına karşı askeri bir zafer elde etmişti. Bu zafer sayesinde adından söz ettirmeye başlayan ve Avrupa ve ABD nezdindeki nüfuzundan dolayı İsrail yakın-uzak ayrılıkçı hareketlerin kıblesi oldu. 67 yenilgisi şokuna rağmen hızlıca toparlanan Mısır ve müttefikleri daha önce Mısır ve Suriye arasında gerçekleşen tek devlet tek millet birliği (1958-1961, Birleşik Arap Cumhuriyeti) misali ve hatalarından dersler çıkartarak bu sefer daha geniş bir birliğin temelini atmak üzere çalışmalar başlattı. Dönemin Sudan (İsmail El-Ezheri), Cezayir (Houari Boumediene), Suriye (Nurettin Atasi), Irak (Abdulsalem Arif) ve Mısır (Cemal Abdülnasır) liderleri arasında toplantılar, görüşmeler, konferanslar düzenlendi.

ABD’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ

Bu gelişmeler başta İsrail, İngiltere ve müttefikleri saflarında ciddi bir endişe yarattı. Tabiri caizse, “dizlerinin bağı çözüldü.” Arap-Arap, Arap-Afrika, Arap-Türk, Arap-Yunan, Arap-Avrupa, Arap-Rusya, Arap-Çin, Arap-İran dostluğu, işbirliği ve birliktelikleri İsrail ve İngiltere’nin ardından bölgemizin jandarma komutanlığını ve CEO’sunu koparan ABD’nin kırmızı çizgileriydi. Hızlı Destek Kuvvetleri ve Hızlı Müdahale Gücü sıfatıyla İsrail Sudan’dan kopma emareleri gösteren Güney Sudan’ın en güçlü hamisi ve destekçisi oldu. Bunu not eden ister İsmail El-Ezheri’nin Pan-Arap, Sufi İslam hareketi, ister 1969’da iktidarı ele geçiren Sosyalist, Pan-Arabist, Moskova müttefiki, ardından Pekin müttefiki olan Cafer Numeyri, 1989’da iktidara el koyan Sufi İslam, Mehdilik, Müslüman Kardeşler tandanslı Ömer El-Beşir Sudan hükümetleri İsrail’i tanımadı, diplomatik ilişki kurmadı, Filistin davasını merkez mesele olarak kabul etti. Ömer El-Beşir, İsrail, İngiltere, Suudi Hanedanlığı ve ABD’ye tavır aldı Suriye Savaşında hem Esad yönetimi hem de ılımlı muhalefet ile ilişkilerini devam ettirdi.

DOĞAL KAYNAK ZENGİNLİĞİ

Petrol, su, zengin bitki örtüsü, hayvan çeşitliği, altın, elmas ve nadir elementlerin diyarı Güney Sudan coğrafyası ayrılık ateşinde pişirilirken, İsrail, İngiliz ve ABD istihbaratı, kiliseleri, ABD Yahudi Komitesine bağlı Afrika Enstitüsü, İsrail yardım Kuruluşu Mashav, lejyonerleri, silahları, şirketleri, siyasileri ve görevli artistleri (George Clooney) Güney Sudan ve ardından Darfur’un kurtarıcı melekleri olarak zuhur etti. Güney Sudan’ı merkez devletin baskı, gazabı ve müdahalesinden uzak tutmak amacıyla 2008’de Darfur’u patlattılar. Bir o kadar önemli başka husus ise Darfur’da devasa miktarda altın yatakları, zengin uranyum, demir, kromit, manganez ve bakır yatakları var. Sadece 2008’deki çatışmalarda 300 bin Sudanlı öldü. 2 milyon mülteci oldu. En nihayet, Temmuz 2011’de, tam da herkes Arap coğrafyasına baharı ve Suriye’ye demokrasiyi getirmekle meşgulken, Güney Sudan bağımsızlığını ilan etti. Bir gün sonra İsrail onu tanıyan ilk ülke oldu. Üç gün sonra 14 Temmuz 2011’de BM üyesi oldu. Resmi dili İngilizce, resmi parası Güney Sudan Sterlinidir.

ÖMER EL-BEŞİR’İN YANILGISI

Tahmin edin Darfur’daki 2008 isyanını bastırmak için Ömer El-Beşir kimi görevlendirmişti; Şimdiki Hartum yönetimini elinde tutan geçici askeri konseyin başı Burhan ile Darfur’daki isyana karşı kurulan Hızlı Destek Güçlerinin lideri Humeyti (Hemedti, Dagalo). Ömer El-Beşir’i bu ikisi 2019’da devirmiş ve ev hapsine almıştı. Ömer El-Beşir, ABD’ye tavizler vererek ve ne istiyorsa verelim diyerek ambargo, abluka ve yaptırımları kaldırabileceğini sandı. Fena yanıldı. Yemen’e karşı savaş ve işgal başlatmış olan Suudi hanedanlığıyla ilişkilerini normalleştirsin, desteğini kazansın diye 2015’te Yemen’de Husilere (Ensarullah) karşı Sudan askerini gönderdi. Fena yanıldı. 2016’da Kızıldeniz’de ihtilaflı adalar olarak bilinen Kuzey’deki Tiran, Sanafir ve Güneydeki Haniş adaları Ömer El-Beşir ve Sisi tarafından Suudi Arabistan’a hediye edildi.

Eski yolu beraber yürüyen Burhan ve Humeyti 2021’de birlikte Türkiye’yi ziyaret etmişlerdi. Burhan, iktidarı baki ve daim olsun diye ABD, İsrail, Suudi, Mısır arasında mekik dokuyor. Onlardan yüz görmediğinde en çok da Türkiye’ye yaslanıyor ve medet umuyor. Humeyti ise Birleşik Arap Emirlikleri’ne altın taşıyıcısı konumunda bir lejyoner. Para ve çok daha fazla silah için Sudan’ın legal, illegal tüm altın zenginliği Dubai’ye taşınıyor. Savaş lordu olarak kalsın diye tüm Sudan’ı ABD, İngiltere ve İsrail’in ayaklarına sermeye yatkın. Altın ve su zengini Sudan susuz, fakir, çadırlara muhtaç, sefil bir hayat sürüyor. Bir zamanlar kartal olan Sudan şimdi yerlerde sürünüyor. Yüzbinlerce ölü insan Gazze’de olduğu gibi sadece bir sayı. Milyonlarca mülteci sadece sefilleri yaşıyor.

AYNI HATAYI YAPMAYALIM

2017’de Türkiye’ye tahsis edilen Sarakin adası, Suud, BAE, İsrail, İngiltere ve ABD itirazı sebebiyle belirsizliğini koruyor. Türkiye’nin Sudan’da satın aldığı arazilerin, inşa ettiği hastanelerin akıbeti de meçhul. Türkiye Burhan devrilmesin diye uğraşıyor.

Fakat Sudan’da da Suriye’de olduğu gibi çözüm arayışında yanlış bahis oynuyoruz; Müsebbip olanlarla (başta BAE), ateşe benzin dökenlerle, altın için Sudan’ı talan edenlerle, katillere silah sağlayanlarla çözüm arıyoruz. Dikkat buyurun; Olaylar birbirini etkileyen domino taşları misali Mısır’da olan Sudan’ı, Sudan da olan Mısır’ı her ikisinde olan Kıbrıs ve Akdeniz’i, Kızıldeniz’i (özellikle Etiyopya, Cibuti, Eritre), Arabistan yarım adasını (özellikle Suudi ve Yemen’i) ve Şam Coğrafyasını (Filistin-İsrail, Lübnan, Ürdün ve Suriye) derinden etkilemektedir. Şüphesiz ki Türkiye’ye kapanmak, orda olmamak katili bahçede karşılamak yerine evin içinde ağırlamak gibidir.

YAKIN-UZAK SAVAŞLAR

Ama velakin evimizin ahalisi huzurlu, mutlu ve umutlu değilse, ana kolonlar sağlam değilse, zenginliklerimiz akıllıca kullanılmıyorsa, üretim ve tasarruf ekonomisi temelimizi oluşturmamışsa yakın-uzak savaşlar kazanılmaz. Sudan’ın su ile bir ilgisi yok. Sudan Arapçadır ve ‘Siyahların ülkesinden gelen’ manasındadır. Sudan sebep Türkiye burada da tıpkı Kıbrıs’tan, Lübnan’dan, Suriye’den, Yunanistan’dan da hedeftedir. Zira Kızıldeniz güvenliği Akdeniz güvenliğidir. Esad 2007’de Beş Ülke Beş Deniz Planının hayata geçmesi için Türkiye’ye bir proje sunmuştu. Esad’ı da projesini de Moskova’ya havale ettiler.

Şimdi asıl soru şudur; Kızıldeniz’de, Sudan’da, Kıbrıs’ta, Yunanistan’da, Suriye’de, Lübnan’da ve İsrail’de namlularını Türkiye’ye çeviren kuvvetlerle milli güvenliğimiz tesis edilebilir mi? Türkiye’nin askeri, güvenlik, ekonomik ve ticari çıkarları F-35’lerin karşısında eli kolu bağlanmış uçan tabut olan Eurofighterları ve İngiltere’yi propaganda ederek, Trump Ağanın övgüleriyle avunarak milli ekonomiyi ve güvenliği koruyabilir miyiz?

aydınlık

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın