Sadullah Zarei, “ABD ve bazı Arap ülkelerinin Irak parlamento seçimleri için en az iki milyar dolar harcamasına rağmen, nihai sonuç Washington’un isteklerinin tam tersi oldu ve Direniş Cephesi yarışın en büyük kazananı oldu” dedi.
Batı Asya konuları uzmanı olan “Sadullah Zarei”, Nur Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde gazetecilerle düzenlediği basın toplantısında, Irak’taki son seçimlerin sonuçlarını ve yansımalarını değerlendirdi.
Zarei konuşmasında şu ifadelerde bulundu: “Bugün konumuz, Saddam rejiminin düşüşü ve yeni devlet yapısının oluşumundan sonra bu ülkenin altıncı parlamento dönemini belirleyen, Irak’ta geçen hafta Salı günü düzenlenen seçimlerdir.
Bu seçimler, birkaç dönemdir düşüş eğiliminde olan katılım oranında yaklaşık %15’lik bir artışa sahne oldu ve bu yönüyle Irak toplumunda “dikkate değer, yükselen bir süreç” ortaya koydu. Irak’taki bu yeni siyasi dinamizm bölgedeki diğer ülkelerdeki seçim atmosferini de etkileyebilir, zira bölgesel gelişmeler “birbirine bağlı kaplar” gibi etkileşim halinde işler.”
Sadullah Zarei, bölgenin hassas koşullarına dikkat çekerek şunlar söyledi: “Irak seçimleri, bir tarafta Direniş Cephesi’nin, diğer tarafta Siyonist rejimin ve ABD’nin yoğun siyasi, askeri, medya ve güvenlik mücadelesi yürüttüğü bir atmosferde gerçekleşti. Ekim 2023’te Aksa Tufanı operasyonundan ve Gazze savaşının başlamasından bu yana iki taraf arasındaki gerilim en üst seviyededir.
Irak seçimleri, Irak toplumunun bir yansıması sayıldığından bu sonuçları son iki yılda Direniş Cephesi ile karşı cephe arasındaki çatışmanın çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Irak’ta halkın seçimlere katılımının artması, yoğun siyasi, diplomatik, psikolojik ve güvenlik baskılarına rağmen halkın umut ve iradesini kaybetmediği gibi aksine daha etkin ve daha kararlı bir şekilde sahaya girdiğini gösterdi.
Bu katılım artışı, Irak halkının hem tehdit hissettiğini hem de bu şartların üstesinden gelme gücüne sahip olduğuna inandığını göstermektedir.”
Sadullah Zarei, 11 Kasım’da yapılan Irak seçimlerini bölgesel ve küresel düzeyde iki bilinen hareket arasında gerçekleşen bir mücadele olarak nitelendirdi ve şöyle dedi: “Bu mücadelede Direniş çok daha iyi bir konuma yerleşti. Direniş Cephesi’nin parlamentoda sandalye sayısı yaklaşık 30’dan 90’ın üzerine çıktı.”
Zarei seçim sonuçlarının detaylarının açıklamasında şunları söyledi: “Şeyh Kays el-Hazali liderliğindeki Asaib-i Ehli Hak hareketi bu seçimlerin birinci partisi olmayı başardı ve sandalye sayısını 18’den yaklaşık 28-29’a yükseltti. Ayrıca Bedir Teşkilatı da konumunu güçlendirdi ve 21 sandalye elde etti.
Diğer seçim listelerinde de direnişçi ve cihadi güçler belirgin şekilde yer aldı. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin listesinde (İmar ve Kalkınma İttifakı), kazanan 47 adaydan yaklaşık 30’u Direniş Cephesi’ne yakın şahsiyetlerden oluşuyor. Hatta Nuri el-Maliki’nin listesinde bile ağırlık direniş mensuplarında.
Eğer yeni Irak parlamentosunda Direniş adıyla bir blok kurulursa kuşkusuz bu blok, parlamentonun en büyük bloğu olacaktır.”
Sadullah Zarei, Irak’taki sakin ve düzenli seçim atmosferini ülkenin siyasi ve güvenlik olgunluğunun göstergesi olarak nitelendirerek şu ifadelerde bulundu: “Seçimler son derece sakin geçti, oy verme gününde ciddi hiçbir olay yaşanmadı. Bu durum Irak partilerinin olgunluğunu ve Irak hükümetinin ülke çapında güvenliği sağlama gücünü gösteriyor.
Hükümet, çeşitli partilerin etik ve rekabetçi bir ortamda karşı karşıya gelmesini sağlayacak bir durum oluşturdu. Bu, Irak demokrasisinin sahada ortaya çıkışıdır. Gerçekten şunu sormalıyız; ABD’nin müttefiki olan Arap ülkelerinden hangisinde tüm siyasi akımların ayrımcılıksız, halkın geniş katılımıyla yasal çerçevede rekabet edebildiği seçimler yapılabilir ki? Irak böyle bir sahne ortaya koymuştur.”
Sadullah Zarei, Irak’ın seçim yapısı hakkında şu açıklamalarda bulundu: “Bu dönemde tüm partiler Şii, Sünni ve Kürt fark etmeksizin yasal çerçevede faaliyet gösterdi ve kısıtlamalar yalnızca üç şartla sınırlıydı:
- Geçerli ve sağlam bir belgeye (temiz sabıka) sahip olmak,
- Terör örgütlerine bağlı olmamak,
- Irkçı hareketlerle veya Siyonist rejim taraftarlarıyla bağlantılı olmamak.
Bu şekilde geniş ve açık bir katılım alanı oluştu ve sonuç olarak seçim hem sakin hem yasal hem de direniş ruhuyla gerçekleşti.
Bu seçim sonrası Irak’ın ufku daha da netleşmiştir ve bu ufuk, direniş ufku, kanun ufku ve ulusal uzlaşı ufkudur.”
Zarei, dış müdahalelerin rolüne de değinerek şunları söyledi: “Bu seçim, dış paraların ve dış baskıların etkili olmadığını gösterdi. Bazı Irak medya kaynakları ve istihbarat raporlarına göre Amerikalılar ve bazı Arap ülkeleri, seçim ve oy kullanma sürecini etkilemek için son iki yılda en az iki milyar dolar harcadı.
Son aylarda Donald Trump özel bir temsilciyi Irak’a gönderdi ve bu kişi Irak iç siyasetini yönlendirmeye çalıştı ve birçok mesajda Irak gruplarını ABD politikalarına karşı çıkmamaları konusunda açıkça uyardı. Tüm bu baskılara rağmen seçim sonucu bütünüyle Washington’un beklentilerinin tersine oluştu.
Bu kadar para ve dış baskıya rağmen Irak halkı yüksek katılımla ve sorumlu bir davranışla, bu bölgede gerçek demokrasinin dışarıdan dikte edilen modellerle değil, milletlerin iradesiyle şekilleneceğini gösterdi.”
Sadullah Zarei, Irak seçim sonuçlarını “Batı Asya’daki kamuoyu gerçekliğinin bir aynası” olarak nitelendirdi ve bu siyasi gelişmenin, bölgesel düzeyde “ABD yanlısı harekete karşı direniş hareketinin gerçek ağırlığını” açıkça ortaya koyduğunu söyledi.
Zarei, bu seçimlerin bölgesel etkileri hakkında şunları söyledi: “Irak’ta geçen Salı gerçekleşen şey sadece iç siyasi bir değişim değil, tüm Batı Asya’nın siyasi ruh hâlinin bir yansımasıdır. Eğer bugün Lübnan, İran, Filistin, hatta Türkiye ve Azerbaycan’da seçim yapılsa sonuç Irak’tan farklı olmayacaktır. Bu ülkelerde halk direniş yanlısı hareketlere oy verecektir.
Bu seçim, bölge halklarında bağımsızlık ve ulusal onur duygusunun canlı olduğunu ve hegemonya karşısındaki direniş eğiliminin yaygın bir trende dönüştüğünü gösterdi.”
Zarei ayrıca, Şiiler, Sünniler ve Kürtler olmak üzere Irak’taki üç ana siyasi kesimde artan katılımın, bu ülkenin “siyasi olgunluğu ve demokratik yapısının güçlenmesinin” göstergesi olduğunu belirterek şöyle dedi: “Bu seçim sonucu, olgun ve istikrar kazanmış bir Irak’ın resmini ortaya koydu, ancak bu başarı doğal olarak Amerikalıların kıskançlığını uyandıracaktır.
ABD’nin Irak’ın siyasi geleceğine müdahale girişimleri uzak bir ihtimal değildir. Amerikalılar sahnenin gerçekliğini kabul etmiyor ve askeri güçlerini Irak’a geri döndürmek gibi projelerle doğal süreci bozmak istiyorlar. Çünkü bağımsız ve halkçı bir Irak’ı kabullenemiyorlar.
Böyle girişimler bölgede halklara baskıyı artırabilir, siyasi ve ekonomik maliyetleri yükseltebilir, fakat nihai sonucu değiştirmeyecektir. Tecrübe, her dış müdahalenin sadece milletlerin yolunu zorlaştırdığını ancak sahnenin gerçekliğini değiştiremediğini göstermiştir. Amerikalılar Irak parlamentosunu feshedemez, halkın oyunu yönlendiremez.
Irak’ta olan şey sadece bir siyasi rekabet değil, bölgede direnişin ağırlığını ölçen bir teraziydi ve bu terazi tüm gücüyle bağımsız halklardan yana çalıştı.”
Zarei, Irak’taki son seçimlerin siyasi sonuçlarına yönelik değerlendirmesinin devamında, Haşdi Şabi yasasının konumu ve Sadr hareketi ile Sünni hareketlerin parlamentodaki rolünü değerlendirdi.
Sadullah Zarei konuyla ilgili açıklamasında, Haşdi Şabi yasasının gecikmesinin çoğunlukla dış baskıdan değil, Iraklı siyasi hareketler arasındaki iç anlaşmazlıklardan kaynaklandığını, hatırlattı ve şunları söyledi: “Bu yasa yeni parlamentoda mutlaka gündeme gelecektir. Önceki dönemde bu yasa meclisten çıkmadığı için artık fırsat kalmadığı sanılıyordu, ancak şimdi durum tamamen değişti. Direniş Cephesi’nin sandalye sayısı yaklaşık 30’dan 90’ın üzerine çıktı, bu da Haşdi Şabi yasası için önemli bir siyasi dayanak oluşturuyor.
ABD ve müttefikleri Irak parlamentosuna karar dayatamaz veya Meclisi feshedemez. Çalışmaları geciktirebilirler, tehdit atmosferi oluşturabilirler, hükümet kurma sürecini zorlaştırabilirler, ancak süreci durduramazlar. Irak halkının iradesi bugün siyasi yapının arkasındadır. Irak’ın yeni siyasi ortamında “sakin ve uyumlu bir güvenlik ufku” belirmiştir.”
Sadullah Zarei, Sadr hareketinin rolüne değinerek şunları söyledi: “Sadr hareketi resmi olarak Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin üyesi olmasa da bu çerçevenin unsurlarıyla ilişkileri ve temasları vardır. Kendilerini Şii bütününden ayrı görmezler, zaten bağımsız bir konum tanımlamaları mümkün değildir. Çünkü kaderleri Şii hareketlerle bağlantılıdır.
Sadr hareketi bu seçimde siyasetten uzak durmanın gücünü artırmadığını, aksine rakiplerini güçlendirdiğini öğrendi. Bu yüzden gelecekteki seçimlere mutlaka katılacaklardır.
Sadr hareketinin şu aşamada bir gerilim veya protesto yönüne gitme ihtimali çok düşüktür. Onlar sahnedeki gerçekliği ve seçim sonuçlarını kabul etmiş durumda. Seçimlere katılmamış olsalar da gelecek hükümetten dışlanmayacaklar. Şii Koordinasyon Çerçevesi Şii bütünlüğünün korunması için Sadr hareketinin hükümette yer almasını istiyor.
Sadr hareketi Şii bütününün bir parçasıdır ve yok sayılması mümkün olmadığı gibi bu istenen bir şey de değildir. Bu yüzden hükümete katılırlarsa çatışma yanlısı değil, uyumlu ve yapıcı isimlerden olacaklardır.
Sünni Kesimin Yeni Parlamentoya Bakışı
Zarei konuşmasının devamında Sünni kesimlerin durumunu değerlendirdi ve “artan katılım ve yükselen sandalye sayısı” olmak üzere iki önemli noktaya değindi ve şunları söyledi: “Bu seçimlerde Sünni bölgelerdeki katılım önceki döneme göre önemli ölçüde arttı ve bunun sonucu olarak Sünni milletvekili sayısı 75’ten 77’ye yükseldi. Bu istatistik, Sünni toplumun hem elit hem de halk düzeyinde siyasal katılıma doğru ilerlediğini gösteriyor.
Sünni liderler pasiflik yoluna gidebilir, halkı seçimlerden uzak durmaya çağırabilirlerdi, fakat bunu yapmadılar. Aksine halkı teşvik ederek geniş katılım sağladılar. Dolayısıyla bugün Sünni toplumu, taleplerini hukuki çerçevede ve ulusal işbirliği içinde takip eden bir çizgiye yönelmiş durumdadır.
Özetleyecek olursak, Irak seçimlerinde görülen tablo, yalnızca ulusal düzeyde direniş söyleminin güçlendiğini değil, tüm etnik ve mezhep kesimlerinde yaygın bir siyasi olgunluk ortaya çıktığını gösteriyor. Şii, Sünni ve Kürtlerin geniş katılımı Irak’ı istikrar, gerçekçilik ve ulusal güven duygusunun yeni bir aşamasına taşımıştır.”
