İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Hz. Fatıma’nın (s.a.) mübarek doğum yıldönümünde Ehl-i Beyt (a.s.) meddahlarıyla yaptığı görüşmede, Ehl-i Beyt’in faziletlerine dair özellikle coşkulu mersiye, şiir ve methiye programlarını takdir ederek, konuşmasının odağını düşmanın kalpleri ve zihinleri ele geçirmeye yönelik çabalarına karşı propaganda ve medya düzeninin değiştirilmesi gerekliliği üzerine yoğunlaştırdı ve şöyle buyurdu: “İran halkı, milli direniş sayesinde düşmanın bu milletin dini, tarihi ve kültürel kimliğini değiştirmeye yönelik sürekli çabalarını boşa çıkarmıştır. Bugün de düşmanın “zihinlere, kalplere ve inançlara” yönelik propaganda ve medya saldırıları karşısında doğru savunma ve taarruz düzeninin kurulması gerekmektedir ve ülke genelindeki sorun ve eksikliklere rağmen İran ileriye doğru hareket etmeye devam etmektedir. İran milletinin 47 yıllık direnişi boyunca ne süper güçlerin yardımıyla ne de resmi, küresel mekanizmalara dayanarak değil; iman, bilinç ve benzeri az görülen bir tahammül gücüyle en ağır dış baskılara karşı durabilmiş olması ve “en sert fırtınaların içinden yeni güç zirveleri fethetmesi” son derece önemli bir husustur. Bu gerçek göz ardı edilemez.” İmam Hamanei, “milli direnişi”, “zorba güçlerin her türlü baskısına karşı direnç ve sebat” olarak nitelendirdi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Bazen baskı askeridir, tıpkı milletin Kutsal Savunma’da gördüğü ve son aylarda gençlerin de şahit olduğu gibi. Bazen de baskı ekonomik, medya, kültürel ya da siyasidir.”
Aslında İmam Hamanei, yarım asırlık tecrübeyi hatırlatarak, bugün içinde bulunulan şartlarda İran milletine şunu yeniden anımsattı: “İnkılabın düşmanları en başından itibaren bu meşaleyi söndürmek için birleştiler, fakat İran milleti tüm bu yıllar boyunca direnişin duygusal bir slogan ya da tepkisel bir davranış değil, bağımsız kalmak ve kendi kaderine karar vermek isteyen bir ülke için en isabetli siyasi mantık olduğunu gösterdi. Bu sözler, direnişin tarihi değerini anlamak için bir yol haritasıdır ve İran’ı görünürde yalnız bir ülkeden, geniş ve etkili bir cephenin merkezi haline getiren stratejinin ta kendisidir.
1- Son 47 yıla bakıldığında açıkça şunu görüyoruz ki, İran, inkılabın ilk günlerinden itibaren, uluslararası her ölçüte göre bir ülkenin yapısını çökertmeye yetecek baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Sekiz yıllık dayatılmış savaş, başarısız askeri darbeler, kör terör saldırıları, felç edici yaptırımlar, planlı diplomatik tecrit ve son yıllarda hibrit ve bilişsel savaş, İran milletinin yarım asırdan kısa sürede yaşadığı düşmanca stratejiler olmuştur. Ancak sonuç, tüm öngörülerin tersine gelişmiştir. İran tüm bunlar karşısında çökmediği gibi, aksine kendi içinde daha da güçlenmiştir. Baskıların içinden bir tür milli birlik doğmuştur ve sanki İran toplumu, dış baskının bilinç ve toplumsal güvenle birleştiğinde güç üreten bir unsura dönüşebileceğini öğrenmiştir. İnkılabın bilge lideri, bu olayların ve düşmanlıkların ortasında herkesten daha fazla yer alan kişi olarak, devrim tarihinin bu koşullarını anlamış ve şu noktayı vurgulamıştır: Direniş, hükümet kararı olmadan önce, İran ulusunun bir yaşam tecrübesidir ve bu, bir ulusun kendi iç gücüne dayanarak yoluna devam etmeyi öğrendiği bir deneyimdir. İran ulusu, 47 yıl boyunca yıkılmamak için bu deneyime dayanarak ayakta kalmaya karar vermiştir.
2- İran milletinin direnişinin en önemli boyutlarından biri, devrime muhalif çevrelerin bakışını bile etkilemiş olmasıdır. Son yıllarda birçok Batılı analist açıkça “maksimum baskı politikasının başarısız olduğunu” dile getirmiştir. Trump’ın ilk döneminin Dışişleri Bakanı ve bu politikanın mimarı Mike Pompeo bile bir röportajında “İran baskılar karşısında geri adım atmadı” itirafında bulunmuştur. Carnegie Vakfı “İran bölgesel nüfuz ağını istikrara kavuşturdu” diye yazmış, Bloomberg ise “Yaptırımlar İran’ı değil, denklemi değiştirdi” değerlendirmesini yapmıştır.
Bu itiraflar, İran’ı taviz vermeye zorlamak için tasarlanan bir projenin resmi başarısızlık raporlarıdır. İmam Hamanei’nin perşembe günü meddahlarla gerçekleştirdiği görüşmede yaptığı konuşma da bu çerçevede anlaşılmalıdır yani; İran’ın bölgesel gelişmelerin merkezinde yer alması bir slogan değil, rakipler tarafından da teyit edilen bir siyasi gerçektir. İmama Hamanei, zorba güçlerin yüz yılı aşkın süredir İran milletinin dini, tarihi ve kültürel kimliğini değiştirme çabalarının devrimle boşa çıktığını, son yıllarda da milletin direnç ve sebatla düşmanlarını başarısızlığa uğrattığını vurgulamıştır.
Carnegie’nin “İran bölgesel nüfuz ağını istikrara kavuşturdu” ifadesi, İmam Hamanei’nin meddahlarla buluşmasında dile getirdiği “direniş kavram ve literatürünün İran’dan bölge ülkelerine yayılmasının” başka bir şekilde ifade edilmesidir.
İmam Hamanei defalarca şunu vurgulamıştır: “Bir zamanlar sadece İran vardı, bugün ise geniş bir cephe var.” Bu cümle bugün çok açık bir anlama sahiptir. Bir zamanlar İran’ın saldırgan bir güce karşı direnişi, yavaş yavaş bölgedeki baskı altındaki uluslar için bir model haline geldi. Gazze, son iki yılda bir direniş grubunun İsrail’in güvenlik mimarisini nasıl sorgulayabileceğini gösterdi, Yemen, kuşatma ve tam ölçekli bir savaşa rağmen, bölgesel stratejilerde inisiyatifi ele geçirmeyi başardı. Lübnan, Siyonist rejimin saldırganlıklarıyla mücadele etme kapasitesinde sabır göstermiş olsa da, şu anda itidal ve iç değerlendirmeler uyguluyor. Ancak, İsrail’in güney Lübnan’daki akıl almaz davranışlarının devam etmesinin, tıpkı 12 günlük savaşta olduğu gibi, bu rejimin pişman olmasına neden olacağı açıktır. Siyonistler, direniş liderinin 33 günlük savaş deneyimini henüz unutmadılar. Bugün, birçok küresel analist bile “direnişin rolünü anlamadan, bölgedeki gelişmeleri anlamak imkansızdır” diye vurguluyor. Bu yeni güç geometrisi, İran ulusunun direnişinden doğdu ve bu, öyküsü coğrafi sınırları aşan ve diğer uluslara ilham veren bir direniştir.
3- Direnişin daha az dile getirilen boyutlarından biri de, İran’ın benzeri görülmemiş ekonomik baskı karşısında ulusal yapısını koruma ve hatta güçlendirme yeteneğidir. Dünya Bankası çeşitli raporlarında “İran sürdürülebilir büyümesini sürdürebildi” demiştir. Uluslararası Para Fonu ise “İran, yaptırım mekanizmasının önemli bir bölümünü etkisiz hale getirdi” demiştir. Petrol dışı ihracat İran için yeni rekorlar kırmış ve havacılık, insansız hava aracı ve füze endüstrileri gibi stratejik alanlarda İran, küresel ölçekte önemli oyuncular arasına katılmıştır. Bu istatistiklerin açık bir anlamı vardır. Direniş hiçbir zaman tamamen savunma stratejisi olmamıştır, aksine, hassas alanlarda teknolojik atılımlar ve kendi kendine yeterlilik için bir platform sağlamıştır. İmam Hamanei’nin de vurguladığı gibi, İran bugün düşmanın isteklerinin aksine daha güçlü ve daha etkili hale gelmiştir. Bu güç, direniş ve yerel kapasitelere dayanma dışında elde edilemezdi. İmam Hamanei Perşembe günü yaptığı konuşmada, ulusal direnişi, zalimlerin her türlü baskısına karşı direnç ve dayanıklılık olarak tanımladı ve şu ifadelerde bulundu: “Bazen baskı askeri niteliktedir ve tıpkı halkın Kutsal Savunma’da gördüğü ve gençlerin son aylarda şahit olduğu gibi ve bazen de bu baskı, ekonomik, medya, kültürel ve siyasi baskıdır. Siyonist rejimin çeşitli baskılarının amacı uluslar üzerinde egemenlik kurmaktır ve bunların başında da İran ulusu gelir. Bazen bu baskının amacı toprakları genişletmektir, tıpkı ABD hükümetinin bugün Latin Amerika’da yaptığı gibi. Bazen amaç yeraltı kaynaklarını ele geçirmektir ve bazen de yaşam tarzlarını ve en önemlisi kimliği değiştirmek zalimlerin baskılarının temel amacıdır.” İmam Hamanei’nin sözlerinde kat kat önemli olan şey, İran ulusunun, düşmanın askeri, siyasi ve ekonomik baskılarına direndiği gibi, İran ulusunun kimliğini değiştirmek amacıyla uygulanan yaşam tarzını değiştirme baskısına da direnmesi gerektiğidir. Bu direnişin hedef kitlesi İran milletidir ve kimliklerini hedef alan yabancı bir kültürün istilasına karşı koymalıdırlar ve bundan daha önemlisi de yabancı bir kültürün zehirli eserleri ve ürünleriyle mücadele etmekle sorumlu olanlar sistemin temsilcileridir.
4- İmam Hamanei’nin meddahlarla gerçekleştirdiği görüşmedeki konuşmasının belki de en önemli bölümü, bugün başlayan ve geçmişten farklı olan bir savaşa dair uyarısıdır. Bu savaş, topların, tankların, yaptırımların veya ara sıra yapılan psikolojik operasyonların olduğu bir savaş değil, düşmanın saldırısının ana odağının “sürekli imgeler, çarpıtılmış anlatılar ve hedefli medya operasyonları” olduğu bir savaştır. İmam Hamanei, düşmanın amacının “genç İranlıların zihinlerinden inkılabi kavramların izlerini silmek” olduğunu vurgulamıştır. Başka bir deyişle, bugün ana savaş alanı yeni neslin zihni ve tarihsel hafızasıdır. Düşman, anlatıların çarpıtılması yoluyla direnişi sonuçsuz, devrimi köksüz göstermeye ve ulusal güç duygusunu zayıflatmaya çalışıyor. Bu, İmam Hamanei’nin defalarca “algı savaşı” olarak adlandırdığı savaştır ve eğer bunu görmezden gelirsek, direnişin büyük başarıları nesillerin hafızasında yavaş yavaş silinebilir. İmam Hamanei aynı konuşmada, ülkenin genç neslinin zihinlerine saldırmada düşmanın izlediği çizgiye bir kez daha dikkat çekerek şunları söyledi: “Propaganda ve medya çatışmasının merkezindeyiz; kiminle? Geniş bir cepheyle. Propaganda savaşındayız, manevi bir savaştayız. Düşman, bu mülkü, bu toprağı, bu kutsal ve manevi toprağı baskı ve askeri yollarla ele geçirmenin mümkün olmadığını anladı. Eğer bu ülkeyi ele geçirmek, müdahale etmek ve başarılı olmak istiyorsa, kalpleri, zihinleri ve düşünceleri değiştirmesi gerektiğini anladı ve bu çizgide ilerledi. Elbette, onlara karşı dimdik duruyoruz, ancak bugün tehlike bu, çizgi bu, düşmanın amacı bu. Düşmanın ülkemizdeki amacı, inkılabi kavramların izlerini silmektir. Bu koşullar altında, düşmanın bu çizgisini etkisiz hale getirme konusunda ağır bir görevi olan sistemin yetkilileriyle birlikte, medyanın, yazarların, sanatçıların ve kültür aktivistlerinin görevi yeni bir anlam kazanmaktadır. Propaganda yapısı, düşmanın amacına orantılı olmalıdır.” İmam Hamanei’nin bu cümlesi, günümüzdeki tarihsel görevimizi anlamak için kilit bir cümledir. Düşman bir anlatıyla saldırıyorsa, bizim cevabımız da bir anlatıyla olmalıdır. Yani, direnişin gerçeğini yeni nesil için günümüz diliyle, çekici edebiyatla, sanatsal imgelerle ve somut gerçekleri aktararak ifade etmek gerekmektedir. Tarihsel deneyimleri yaratıcı eserler şeklinde yeniden yaratmalı ve ulusal umudu bilimsel ilerleme, ulusun sağlıklı yaşam deneyimi ve bölgesel başarılar gibi sağlam temeller üzerine kurmalıyız. Direniş bugün sadece ayakta durmak ve sebat etmek değil, daha önemlisi, doğru bir şekilde anlatıldığı takdirde yeni nesle gelecek için sloganlarla değil, gerçek bir anlayış ve inançla umut verebilecek bir anlam yaratmaktır. Bu nedenle, İmam Hamanei’nin sözleri aslında 1980 yılı Şubat ayında başlayan ve bugün İran ulusunun sesinin bölgesel ve küresel denklemlerde duyulduğu bir noktaya ulaşan tarihsel bir yolun hatırlatıcısıdır. Bu sözlerin mesajı açıktır; Direniş, İran’ı kesin çöküşlerden kurtarmayı, ulusal yapıları yıkılmaktan korumayı, bölgede büyük ve etkili bir cephe oluşturmayı ve İran milletine birçok kişinin ulaşılamaz olarak gördüğü bir konum kazandırmayı başardı. Ancak bu başarılar, gelecek nesillerin hafızasında yaşamaya devam ederse kalıcı olacaktır ve bu görevi bugün canlı tutmak çok önemlidir.
Hasan Raşvend/Keyhan
