Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdulillahi Rabbil âlemin, vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammed’in ve âlihî’t-tâhirîn.
Fransız düşünür Henry Corbin şöyle der:
“Bütün dinler peygamberlerinin ölümüyle sona erdi. Musa’nın ölümüyle Yahudilik, İsa’nın ölümüyle Hıristiyanlık ve Muhammed’in ölümüyle Sünniler öldü. Sadece Şiiler ölümü reddetti; çünkü Hüseyin’i yolun başına, Mehdi’yi yolun sonuna koydular. İmam Hüseyin onları tarihin derinliklerinden hareket ettirir, İmam Mehdi ise onları gelecekten davet eder. Böyle bir toplum ölemez; çünkü idealleri vardır ve sürekli yenilenir.”
Bugün sıkça sorulan bir soru var: “Resulullah (s.a.a) aramızda olsaydı ne yapardı?”
Aslında bu soru Şiiler için çok şey değiştirmez. Çünkü Şiiler diridir, günceldir; Peygamberi yanlarındaymış gibi kabul eder, onun yolunda kıyam ederler. Bu yüzden ümmet sustuğunda ayağa kalkanlar, direnenler ve bedel ödeyenler yine onlardır. Eğer Peygamber bugün aramızda olsaydı, hiç şüphesiz bu direnişle iftihar ederdi.
Resulullah (s.a.a) ümmetin babasıydı. Hasan ve Hüseyin’in ellerini öper, onları sırtına alırdı. Torununun gözyaşına dayanamazdı. Peki, bugün Gazze’de binlerce çocuğun şehadetine nasıl susabilirdi? Gazze’de katledilen her çocuk, aslında Resulullah’ın evladı değil midir? O, ümmetin babasıydı; bugün de mazlumları bağrına basar, kanlarını ümmete emanet ederdi. (Gerçi Ehlibeyti de ümmete emanet etmişti; ama başlarına gelmeyen kalmadı. Gazze de İsrail’e kurban edildi)
Tarih bize Resulullah’ın her zaman mazlumun yanında durduğunu gösterir. Bilali Habeşî’ye yapılan işkencelere ilk karşı çıkan oydu. Zincirlerini kaldırdı ve “Bilal bizim kardeşimizdir” dedi. Mekke’de, Medine’de, Bedir’de, Uhud’da ve Hendek’te kılıcı yalnızca zalime karşı kaldırdı. Demek ki Peygamberimizin hayatı, zulme karşı susmamanın ve mazlum için ayağa kalkmanın apaçık örneğidir. Bugün Gazze bunun canlı bir yansıması değil midir?
Bugün ABD’nin silahlarıyla, İsrail’in bombalarıyla masumlar katledilirken, bazı İslam ülkeleri bu zulmün ortağı oluyor; petrol gelirleriyle İsrail’i besliyor, topraklarını ABD üslerine açıyor. Peygamber bugün yaşasaydı, Mekke müşriklerine söylediği gibi şöyle derdi:
“Sizin yolunuz size, benim yolum bana!”
Kur’an açıkça uyarır:
“Zulme meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur.” (Hud, 113)
“Size ne oluyor ki Allah yolunda ve mustazaf erkekler, kadınlar ve çocuklar uğruna mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa, 75)
Bu ayetler bugün Gazze’nin feryadında yankılanmaktadır.
Bugün ümmetin imtihanı Gazze’dir. Eğer Gazze’ye sırt dönersek, Allah’ın huzurunda ne cevap vereceğiz? Can verirken “ümmetim, ümmetim” diyen Peygamber, huzuruna vardığımızda sormayacak mı: “Mazlum feryat ederken neredeydiniz?”
Allah’ın sünneti devam etmektedir. Bugün bu sünnetin canlı sesi, ümmetin rehberi Seyyid Ali Hamanei’de yankılanmaktadır. Onun Gazze ve mazlumlar karşısındaki duruşu, Resulullah’ın adalet ve merhametinin çağımızdaki yansımasıdır. Peygamber bugün yaşasaydı, bu duruşa bakar ve “İşte benim yolumun nesli” derdi.
Çünkü mesele sadece Peygamber’i anmak değil, Peygamber gibi davranmaktır. Resulullah (s.a.a), Bedir’de kenarda durmadı; bedeli başkalarına ödetip kendisi geri çekilmedi. En zor günde, en çetin meydanda en yakınlarını öne sürdü. Bedir’de ilk safta kimler vardı?
Hz. Ali vardı…
Hz. Hamza vardı…
Peygamber, amcasını ve can parçasını meydana gönderdi. Çünkü bu, hak yolunun sünnetidir: Önder, bedeli en yakınıyla öder. Bedir sadece bir savaş değil, bir ölçüdür.
İşte bugün Rehber de Peygamber yaşıyormuş gibi davranmaktadır. Resulullah’ın aziz bedeni aramızda olmasa da fikri, sünneti ve mücadele yöntemi aramızdadır ve önümüzdedir. Rehber, bu sünneti hayata geçirmiştir. En yakındakilerini, en güvendiklerini, en kıymetlilerini meydanın ortasına göndermiştir.
Kasım Süleymani’yi gönderdi.
Seyyid Hasan Nasrallah’ı gönderdi.
Bunlar sıradan isimler değildi. Bunlar Rehber’in yükünü taşıyan, kalbinden kopan şahsiyetlerdi. Nasıl ki Hamza “Allah’ın Aslanı” idiyse, bugün de Süleymani ve Nasrallah direnişin aslanlarıdır. Ve tıpkı Bedir’de olduğu gibi, ön safta durdular. İşte bu, Peygamber sünnetidir.
Direnişin dili de bugün Peygamberin sesini taşımaktadır.
Seyyid Hasan Nasrallah’ın “Gazze’yi desteklemekten vazgeçmeyeceğiz” haykırışı;
Muhammed Dayf’ın “Bugün yürüyün” çağrısı;
Yahya Sinvar’ın “Yolumuz ya şehadet ya özgürlüktür” sözü;
Ebu Ubeyde’nin “İmanımız sarsılmaz” duruşu…
Bunların hepsi Resulullah’ın mirasının güncel tecellileridir.
Ve Yemen… Açlık ve ambargo altındaki bir halk, binlerce kilometre öteden Gazze’ye koşuyor. Seyyid Abdülmelik el-Husi’nin dediği gibi:
“Biz Allah’tan korkarız, Amerika’dan değil.”
Bu, Peygamber ahlakının yaşayan şahididir.
Kerbela bir tarih değildir; bir ölçüdür. Hüseyin (a.s) nasıl zulme karşı kıyam ettiyse, Gazze de bugün aynı ruhla direnmektedir. Bu, Peygamberden Ali’ye, Ali’den Kerbela’ya uzanan ilahi mirastır.
O hâlde bugün bizden istenen açıktır:
Rehberin ve direnişin yanında durmak,
Gazze’nin acısını kendi acımız bilmek,
Zalime karşı susmamak ve ümmetin izzetini savunmak.
Çünkü Resulullah’ın ümmeti zillete boyun eğmez.
Allah’ım! Gazze’de, Yemen’de, Filistin’de ve tüm mustazafların yanında ol. Bizleri de onların davasına sadık kıl.
Velhamdulillahi Rabbil âlemin.
