Marifet Nedir ve Kaç Kısımdır?

Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
GİRİŞ: 22.11.2021 07:51      GÜNCELLEME: 22.11.2021 07:51
Rasthaber -   İnsan içgüdüsel olarak ilmi sever ve marifeti arar. İnsanın hayvana en önemli imtiyazı idraki ve bilgisidir. Hâce Nâsir bu konuda kendinden geriye değerli düşünceler bırakmıştır.

Marifetin Tanım

İdrak ve bilgi, idrak edilenin suretinin idrak edende şekillenmesi ve zihninde belirmesidir. Bu esasa göre idrak edilen maddî bir varlık ise duyu organlarıyla algılanıp sureti nefiste şekillendiğinde duyusal idrak tahakkuk eder. Şekillenen suretin haricî şeyden ayrı soyut bir suret olduğu açıktır. İdrak edilen, maddî bir varlık değil de soyut bir varlık olursa insanın nefsinde bulunmasıyla idrak edilir, soyutlanması gerekmez. Bununla beraber marifet ve bilgi, idrak edilenin idrak eden yanında bulunmasıdır.[1]

Marifetin Kısımları
 
Marifet genel anlamıyla duyusal, hayalî, vehmî, aklî[2], şuhûdî[3], rabbanî ve vahyanî[4] marifet olarak sınıflandırılır. Biz burada Hâce Nâsir’e göre her birinin tanımını vereceğiz.

1. Duyusal Marifet: İnsan zahirî duyuları vasıtasıyla açık maddî varlıkları tanır. Maddî bir şeyle karşılaştığında, o şeyin cüz’î ve şahsî sureti nefsinde şekillenir ve hafıza yardımıyla o sureti saklayabilir.[5]

Hâce Tûsî duyusal marifetin önemi üzerinde duruyor ve marifetin ilk adımının ve ilmin anahtarının duyusal idrak olduğunu hatırlatıyor. Zira duyusal marifetin sadece gerekliliklerin idrakine zemin hazırlayıp gereklilikler idrak edildiğinde kesbî marifetlere ulaşılmasını sağlamakla kalmadığı, doğal, deneysel, matematiksel ve fiziksel ilimlerin de bu marifet üzerine kurulu olduğu bilinmelidir.[6]

2. Hayalî Marifet: Bütün özellikleriyle beraber maddî bir şeyin idrakidir; ister o maddî şey hazır bulunsun, ister bulunmasın. Bu marifet, hayal kuvvesiyle gerçekleşir.[7]

3. vehmî Marifet: Maddî olmayancüzi manaların idrakidir.[8] İnsanın karanlıktan, kuzunun kurttan korkması buna örnek olarak gösterilebilir.

4. Aklî Marifet: Hâce Nâsir’e göre hakiki marifet aklî şeylerin idrakidir, yani bir şeyin genel olarak, maddeden ve maddenin özelliklerinden soyut biçimde idrak edilmesidir.[9] Hâce zarurî, teorik ve eğitimsel ilimleri insan için gerekli telakki etmiştir. Zarurî ilimleri cennette su nehrine, teorik ilimleri cennette süt nehrine ve eğitimsel ilimleri cennette bal nehrine benzeterek hepsini insanın ilmî tekâmülü için gerekli bilmiştir.[10]

Hâce başlangıç düzeyindeki ve açık marifetlerin tek başına insanı düşüncede hataya düşmekten alıkoyamayacağına inanır. Bu yüzden insanın, teorik ve kesbî ilimlere ulaşabilmek ve düşüncesini hatadan koruyabilmek için mantık kurallarını öğrenmesi kaçınılmazdır. Zira düşünce, görüş ve edinim olmadan teorik ve kesbî ilimlere ulaşmak mümkün değildir. Düşünmek, meselelere ulaşmak, bir bilinmeyeni bilinene dönüştürmek münasip bir mukaddimeyi ve özel bir sıralamayı gerektirir. Bu da mantıkla mümkün olur.[11]

5. Şuhûdî Marifet: Aklî marifetten daha üstün olan şuhûdî marifettir. Mükaşefe ve şuhûd ehli, varlık âleminin hakikatlerini müşahede edip incelerler. Şüphesiz ateşi yakından müşahede edip onun ışığıyla diğer varlıkları gören kimsenin marifeti, uzaktan gördüğü duman vesilesiyle ateşin olduğunu anlayan kimsenin marifetinden daha üstündür.[12]

Hâce Tûsî’ye göre şuhûdî marifetin mertebeleri vardır ve huzu, dua, yakarış ve dünyevî alakalardan uzaklaşmakla bu mertebelere ulaşılabilir.[13]

6. Rabbânî Marifet: İlim öğretim, iktisap ve tefekkür olmadan direk Allah Teâla’dan ve gaybî kaynaktandır. Hâce Nâsir bu konu hakkında şöyle yazıyor:

Rabbanî ilmin üç mertebesi vardır: İlki vahiydir ve enbiyaya mahsustur. Peygamber’in mukaddes nefsi, mâkûlât ve malumat hakikatlerini gaybî kaynaktan aldığı için ruhuyla kabul eder ve bunlarla ilim ve kemâlin doruğuna yükselir. Sonra eğer tebliğle vazifelendirilirse rabbanî ilmi diğerlerine de ulaştırır.[14]

 Rabbanî ilmin ikinci mertebesi ledünnî ilimdir. Bu mertebe enbiya ve evliya arasında müşterektir. Hızır hakkında şöyle söylenmiştir: 

فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا

"Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik."[15]

Şüphesiz ledünnî ilim, öğretme ve tefekkür olmadan ulaşılan rabbanî ilimdir. Allah’ın inayetine şamil olmayan ve ruhu buna hazır olmayan hiç kimse bu ilme ulaşamaz. Müminlerin Emiri (a.s) de Resulullah vasıtasıyla bu ilme ulaşmıştı.[16]

Rabbanî ilmin üçüncü mertebesi ilhamî ilimdir. Rabbanî ilham sâlihler için müyesserdir. Bu ancak dünyevî alakalardan uzaklaşılması ve karanlık hicapların yırtılmasıyla mümkün olur.[17]

 [1]Şerh-i İşârât ve’t-Tenbihât, c. 2, s. 310 ve 311.

[2]A.g.e., c. 2, s. 323-326.

[3]Evsafu’l-İşrâk, s. 130-134.

[4]Sergüzeşt ve Akaid-i Felsefî-yi Hâce Nâsiruddin Tûsî (İlim, Alim ve Muallim risalesinden naklen), s. 168-169.

[5]Şerh-i İşârât ve’t-Tenbihât, c. 2, s. 323-326; Esasu’l-İktibas, s. 61.

[6]Keşfu’l-Murad fi Şerh-i Tecridu’l-İtikat, s. 231-240; Telhisu’l-Muhassil, s. 12, 13 ve 26.

[7]Şerh-i İşarat ve’t-Tenbihat, c. 2, s. 324-326.

[8]A.g.e.

[9]A.g.e.

[10]Tûsî, Nâsiruddin; Ravzatu’t-Teslim, s. 141 ve 142.

[11]Keşfu’l-Murad fi Şerh-i Tecridu’l-İtikat, s. 238-240.

[12]Evsafu’l-İşrâk, s. 130-134.

[13]Fusuli’l-Akaid, s. 18-21.

[14]Sergüzeşt ve Akaid-i Felsefî-yi Hâce Nâsiruddin Tûsî (İlim, Âlim ve Muallim risalesinden naklen), s. 168 ve 169.

[15]Kehf: 65.

[16]Sergüzeşt ve Akaid-i Felsefî-yi Hâce Nâsiruddin Tûsî (İlim, Âlim ve Muallim risalesinden naklen), s. 168 ve 169.

[17]A.g.e.


YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM