Yunanistan ile Ege ve Akdeniz'de yaşanan sorunlara değinen
Akar, "Bu sorunlar, bazı Yunan siyasilerin uluslararası hukuktan uzak,
gerçeklikten kopuk, popülist ve uzlaşmaz tavırlarıyla daha da
derinleşmektedir" ifadelerini kullandı. Akar’ın konuşmasından satırbaşları
şöyle:
"Yunanistan, her türlü gerçeği çarpıtarak ve adeta kuzu
postuna bürünerek mağdur bir ülke olduğu imajını vermeye, AB üyeliğine
sığınarak hukuk dışı ve saldırgan eylemlerini örtbas etmeye, suni bir tehdit
algısı oluşturarak ittifak içinde ittifak kurmaya çalışmakta, Türkiye ile olan
sorunlarını Türkiye-AB, Türkiye-ABD ve Türkiye-NATO sorunu haline getirmeye
çabalamaktadır. Yunanistan, aramızda çözüm bekleyen hemen her konuda
uluslararası hukuka, akla, mantığa, iyi komşuluk ilişkilerine ve tarihi gerçeklere
aykırı hareket etmektedir. Komşumuzun, karasularını tek taraflı olarak 12 mile
çıkarmak istemesinin, 6 mil olan karasularına karşın 10 mil hava sahası
olduğunu iddia etmesinin akılla, mantıkla ve hukukla izah edilmesi mümkün
değildir. Tarihte, günümüzde ve uluslararası hukukta böyle bir uygulama söz
konusu olmamıştır."
Akar, Yunanistan'ın, başta Lozan Barış Antlaşması olmak
üzere, uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde 23 Gayri Askeri Statüdeki
Ada'nın en az 16’sının statüsünü ihlal ettiğini söyleyerek, "Üstelik bu
adaları çeşitli tatbikatlara dahil ederek NATO ve üçüncü taraf ülkeleri de
kendi iddialarına alet etmeye çalışmaktadır. Adeta onları kandırmaya
çalışmaktadır. Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık
ve Kayalıklar üzerinde de egemenlik hakkı iddia etmekte, hatta bu adaların
bazılarını satışa çıkarmaktadır.
Türkiye’ye 1950 metre Yunanistan’a 600 kilometre mesafedeki
10 kilometrekarelik Meis Adası için 40 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı
talep etmektedir. Gayri hukuki bir pişkinlikle Türkiye’nin deniz yetki
alanlarında hak talep eden Yunanistan, yaklaşık 1900 kilometre ile Akdeniz’in
en uzun kıyı uzunluğuna sahip Türkiye’yi, Antalya körfezine hapsetmeye
çalışmaktadır. Yunanistan’ın hukuk ve akıl dışı tüm bu eylemleri onun yayılmacı
anlayışını en açık şekilde ortaya koymaktadır. Zira, 1832’de 47 bin 517
kilometrekarelik yüzölçümü ile Mora Yarımadası ve çevresinde resmen kurulan
Yunanistan’ın günümüze kadar 7 aşamada yaklaşık 3 kat büyüklüğe ulaşması da bu
yayılmacılığın açık bir göstergesidir. Bütün bunlar, bölgesel istikrar ve
güvenliğe katkı sağlamayan, aksine gerginliği tırmandıran, komşuluğa ve müttefiklik
ruhuna aykırı eylemlerdir.
Yunanistan'ın bazı ülkelerin teşvik ve kışkırtmalarıyla
"provokatif bir silahlanma sevdasına" kapıldığını söyleyen Akar,
"Bu yaklaşımın beyhude bir çaba olduğunu bazı Yunan akademisyenler,
diplomatlar ve komutanlar da açık yüreklilikle ifade etmektedir.
Yunanistan, 'Türk' kimliğinin inkarı başta olmak üzere
Türklerin eğitim, dernek kurma, kendi dini liderlerini seçme, vakıflar, ifade
ve basın özgürlüğü gibi konularda kısıtlayıcı ve baskıcı uygulamalarını
maalesef sürdürmektedir. Batı Trakya Türklerinin kurduğu dernekleri sadece
adında Türk kelimesi geçtiği gerekçesiyle kapatan Yunanistan’ın bu eylemleri,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla da mahkum edilerek tescillenmiştir.
Ancak Yunanistan hala AİHM kararlarını uygulamaktan imtina etmektedir. 'Türk
yoktur' demek, Türklere ait okul ve dernekleri kapatmak, cami açılışlarını
engellemek tüm demokratik ve çağdaş değerler ile tarihi gerçekleri inkar etmek
demektir. AB ve üçüncü taraflar da bu haksızlığı, hukuksuzluğu ısrarla
görmezden gelmekte, dehşet bir paradoksal yaklaşımla gerçekleri tamamen ters
yüz ederek Türkiye'yi saldırgan göstermek için her türlü aldatmacaya başvurmaktadır.
Biz, Batı Trakya Türklerinin durumlarının iyileştirilebilmesi için konuya
uluslararası hukuk ve ikili anlaşmalar kapsamında evrensel insan hakları
çerçevesinde bakılması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz."
Bunun için büyük çaba harcıyor, komşumuza dostluk elimizi
uzatıyoruz. Beklentimiz, Yunan muhataplarımızın üçüncü ülkelerin
kışkırtmalarına kapılmaması, gerginliği tırmandırıcı provokatif eylem ve
söylemlerden, uzlaşmaz tavırlardan kaçınması, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın
sorunları dahil, tüm sorunlarımızın çözümü için bizimle samimi iş birliği
içerisinde olmalarıdır. Türkiye olarak, uluslararası hukuk ve evrensel insan
hakları çerçevesinde Batı Trakya Türklerinin haklarını ve özgürlüklerini
savunmaya, onların kimliğini inkar eden politikaların karşısında güçlü bir
şekilde durmaya devam edeceğiz."