Washington, Rusya’ya karşı yaptırımlar kapsamında petrol
piyasalarını olumsuz etkileyen kararlara imza atıyor. Duruma tepki gösteren
Suudi Arabistan'ın, Moskova ve Pekin’le ilişkilerini geliştirerek ABD'ye
bağımlılığını azalttığı kaydediliyor.
Fransız Le Monde gazetesi yazarı Jean-Michel Bezat,
Rusya’nın enerji kaynaklarından elde ettiği gelirlerini azaltmaya çalışan
ABD’nin özellikle petrolde tavan fiyat mekanizması ilanıyla piyasaları
karıştırdığını hatırlattığı makalesinde, müttefik olarak gördüğü Riyad'ın
Washington'dan vazgeçmemesine rağmen ondan yeni ‘karşılıklı yardım anlaşmaları’
talep ettiğini ifade etti.
Sputnik’in haberine göre, Bezat, Suudiler’in daha önce hiçbir
zaman kendilerine verilen 'Petrol Kralları’ lakabını bu kadar iyi
kullanmadığına dikkat çektiğin yazısında, “Rusya'nın aktif desteğiyle birlikte
küresel petrol piyasasının kontrolünü yeniden ele geçiren Riyad’ın ekonomik
hırslarının bedeli çok yüksek olmakta, petrol üretim hacmindeki kesintileri
mümkün olduğu kadar uzatmak için her şeyi yapmayı planlamaktadır” ifadelerine
yer verdi.
Suudi Arabistan liderliğindeki 13 üyeli OPEC ile Rusya
önderliğindeki OPEC dışı petrol üreticisi 10 ülkenin oluşturduğu OPEC+
grubunun, Ukrayna'daki özel askeri operasyonun başlamasının ardından ABD’nin
tek taraflı yaptırımlarıyla karıştırdığı petrol piyasasını çok iyi yönettiğine
değinen Fransız yazar, yazısını şu şekilde sürdürdü:
“OPEC grubu piyasaların karışması sonrası gücünü
kaybetmemekle birlikte, Amerikalı petrol üreticilerinin terk ettiği piyasanın
kontrolünü de ele geçirdi. Suudi Arabistan ve Rusya, petrol fiyatlarını yüksek
tutmak için geçen yaz üretimi keserken, fiyatların tekrar düşmesi durumunda
Riyad'ın üretimi keseceğine hiçbir şüphe yok. ABD'den gelen hiçbir baskı Suudi
Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı petrol meselesindeki tutumundan
vazgeçmeye zorlayamadı. ABD Başkanı Joe Biden'ın Temmuz 2022'de özel olarak
düzenlediği Cidde gezisi bile bin Selman'ı petrol üretimini artırmaya ikna
edemedi. Bu durum da Biden yönetimi için tam bir felakete dönüştü.”
Geçmişte Washington’un sadık müttefiki olarak gördüğü Suudi
Arabistan’ın artık ABD'ye itaat etmediğine vurgu yapan Bezat, Krallığın
1945'teki işgale karşı askeri koruma için petrol anlaşmasına daha az bağlı
hissettiğini, bununla birlikte karşılıklı yardım anlaşması çağrısında da
bulunduğunu aktardı.
Fransız yazar, yıllardır süren büyük ittifakların aksine
Riyad’ın birçok bölgesel güç gibi pragmatik diplomasiyi tercih ettiğinin altını
çizerek, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Suudi prensler artık gözlerini Doğu'ya, yani ‘eski
efendilerinin’ iki rakibi olan Çin ve Rusya'ya çeviriyor. ABD’den giderek
uzaklaşan ülkenin petrol gelirleri, Suudi Arabistan’ın Orta Doğu'daki nüfuzunu
öne çıkaracak teknoloji geliştirmesine olanak tanıyor. Bununla birlikte Riyad
Batı yörüngesinden çok fazla saparsa Amerikalılar ve Avrupalılar her şeyi daha
dikkatle tartacaktır. Dolayısıyla Suudi Arabistan'daki nükleer santral inşaat
programı da Batı'nın yakın ilgisinde. Biden, teknoloji ihraç etmek amacıyla
uranyum zenginleştirmeye yönelik olası planlardan vazgeçilmesini talep ediyor.
Aynı zamanda BRICS'e katıldıktan sonraki gün Suudi Arabistan, Pekin'in bir
nükleer reaktör inşa etme ve ulusal sanayiyi geliştirme önerisi üzerinde
çalıştığını ima etti. Buna karşılık Prens bin Selman, eylül ayı sonunda 'daha
anlayışlı bir Amerika'nın Riyad'ı başka yere bakma zorunluluğundan
kurtaracağını belirtti. Bu, kendimizi Amerikan himayesinden kurtarmanın
imkansız olmasa da ne kadar zor olduğunu gösteriyor.”