İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşında kazandığı zaferin
ardından işgal ettiği topraklardan atılmak isteneceğinin farkındadır. Mısır ve
Suriye’nin silahlanmasına karşılık önlemler alınmış, istihbarat faaliyetleri
artırılmıştır. 6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye tarafından eşgüdüm halinde
başlatılan saldırılar önce durdurulur sonra da yedek birliklerin silah altına
alınmasıyla geri atılır. İsrail zırhlı birlikleri Süveyş Kanalını aşıp Kahire
önlerindeyken Mısır teslim olur. Mısır rejimi bu ağır mağlubiyetin ardından
emperyalizmin de destek vaadiyle İsrail ile masaya oturur ve bu ülkeyle resmî
olarak anlaşan ilk Arap devleti olur.
İsrail’deki dini bayram günlerine denk geldiği için Yom
Kippur Savaşı adı verilen silahlı muharebelerde 1967 yılındaki 6 Gün Savaşının
ardından İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri ve Sina Yarımadasında
şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır. Suriye ve Mısır tarafından eş güdümlü olarak
iki ayrı cephede başlatılan savaş resmi kaynaklarda sürpriz saldırı olarak
anılır. Ancak dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir saldırı öncesinde Arap
harekâtına dair bilgi almasına rağmen ilk saldırı emrini vermemiş, dünya
kamuoyunda saldırıya uğrayan taraf olmanın verdiği psikolojik haklılığının
İsrail’den yana olmasını istemiştir.
1967 yılındaki 6 Gün Savaşı’nın ardından bölgedeki
huzursuzluk herkes tarafından bilinir durumdadır. 1973 yılına gelindiğinde
ABD’de Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’dır. Bu dönemde emperyalizm başta
Vietnam Savaşı olmak üzere pek çok cephede darbe üzerine darbe yemekte ancak
Sovyetler Birliği’ne karşı verdikleri Soğuk Savaş’ta da adım atmaktadır. Çin
ile ilişkiler düzeltilmiş, Şili’de CIA destekli darbe sonrasında ABD ile
işbirliği içinde çalışacak olan Pinochet rejimi başa getirilmiş, Allende
hükümeti devrilmiştir. Kissinger, Nasır döneminde Sovyetler Birliği ile yakın
olan Mısır’da iktidardaki Enver Sedat’ı kendi tarafına çekmeye çalışıyor, bu
konuda İsrail’den Sina’da işgal edilen toprakların verilmesi bile gündem
edilmiştir.
6 Ekim günü Süveyş Kanalı bölgesinde saldırıya geçen Mısır
birlikleri önce kanalın karşı kıyısına geçer. Burada zırhlı birliklerin
geçebilmesi için istihkam köprüleri hazırlanır ve zırhlı birliklerin Sina
Yarımadasına çıkması sağlanır. Ancak İsrail bölgeye önemli tahkimat yapmış ve
kuvvetli savunma hatları inşa etmiş durumdadır. Savaşın üçüncü gününe
gelindiğinde Mısır zırhlı birliklerinin ilerleyişi durmuş ve takviye edilen
İsrail savunma hattı inisiyatifi yavaş yavaş ele geçirmeye başlamıştır. 14 Ekim
günü dağlık bölgedeki Mitla ve Gidi geçitlerinden ilerlemek isteyen Mısır
zırhlı birlikleri bu bölgede ağır bir yenilgi alır ve savaşın gidişatı değişir.
Geri çekilen Mısır birliklerinden 3. Ordu yarımadanın güneyinde kuşatılırken,
Ariel Şaron komutasındaki öncü zırhlı birlikler kaçan Mısır birliklerinin
ardından Süveyş’in batısındaki Mısır topraklarına girer. İsrail zırhlı
birliklerinin Kahire önlerine gelmesi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nin aldığı karar uyarınca 22 Ekim günü ateşkes ilan edilir. İsrail
ordusuyla başkent arasında bir direniş bulunmamasına rağmen ordu ilerlemez.
Golan Tepeleri cephesinde ise bölgeye hakim tahkimatlara yapılan Suriye saldırı ilk aşamada başarılı olur ve İsrailli savunma hattı geriye atılır. Ancak şiddetli çarpışmaların üçüncü günüyle beraber İsrail üstünlüğü ortaya çıkar. 11 Ekimle birlikte başlatılan karşı saldırı sonucunda Suriye savunma hattı yarılır ve İsrail birlikleri ilerleyerek 50 kilometrekarelik bir bölgeyi ele geçirip Şam’a 30 km yaklaşırlar.
ABD’nin aktif desteğini alan İsrail’e savaşın ilk gününden
itibaren yaklaşık 23 bin ton askeri mühimmat ve cephane sevk edilmiş, yaklaşık
40 adet F-4 savaş uçağı, 12 C-130 kargo uçağı, 8 helikopter, 200 M-60 ana
muharebe tankı ve sayısız füze sistemi sevk edilmiştir. Sevk edilen ekipmanın
parasal karşılığının 5 milyar dolar civarında olduğu sanılmaktadır. Sovyetler
Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri de Arapları desteklemiş, ekipman ve uzman
personel desteği sunmuştur.
1967 Altı Gün Savaşı sırasında İsrail karşıtı cephede yer
alan Ürdün’de Kral Hüseyin, iç siyasette Arapları destekler gözüküp Suriye
cephesine sembolik asker desteği gönderse de, dış siyasette emperyalizmin
emrine girmiştir. Savaştan önce İsrail’e saldırıya dair istihbaratı paylaşmış,
ABD’nin bölgedeki önemli destekçisi olarak İsrail’e karşı doğrudan asla savaşa
katılmayacağının teminatını vermiştir.
24 Ekim 1973’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 339
numaralı kararı uyarınca ateşkes ilan edilmiştir. Savaşın ardından
emperyalizmin bölgeye kapsamlı müdahalesi 26 Mart 1979’da ABD’de imzalanan
Mısır-İsrail Barış Anlaşması’na evrilmiştir. Emperyalizmin yörüngesine giren
Enver Sedat rejimi kaybedilen Sina Yarımadası’ndaki topraklar karşılığında
İsrail’i tanıyan ilk Arap devlet olmuştur. Bu dönemin ardından Mısır tamamen
ABD’nin müdahalelerine açık hale gelmiştir. Mısır’ın ardından bölgedeki Arap
ülkeleri de sırasıyla İsrail’i tanıyacaktır.
Emperyalizm Yom Kippur Savaşı sayesinde Ortadoğu’daki
İsrail’in varlığını uzun dönemli olarak garanti altına alsa da petrol üreten
ülkelerin uyguladığı ambargonun başlamasıyla 1973 Petrol Krizi adı verilen
dönemde özellikle enerji alanında büyük sorunlar yaşamıştır. Petrol fiyatlarına
müdahale edemeyen ABD, başta Suudi Arabistan, Kuveyt ve Abu Dhabi olmak üzere
Arap ülkelerinde söz sahibi olmak üzere uzun vadeli adımlar atmaya başlamıştır.
Zaten ABD ile iyi ilişkiler içinde olan Suudi rejimi İsrail’in ABD baskısıyla
Suriye ile uzlaşı sürecine girmesi üzerine 1974 yılından itibaren yeniden ABD
yörüngesine girmiş ve özellikle komünizm karşıtı faaliyetlerde işbirliği
artmıştır./sol