AÇLIK İÇİNDEKİ AFRİKA’NIN BALIKLARINI ÇALAN BATI
Türkiye’nin doğal afet kabusu, “deprem” iken; Afrika Boynuzu
dediğimiz Somali, Cibuti, Eritre ve Etiyopya’nın doğal afet kabusu, “çekirge
sürüleri”dir. 5-10 yılda bir Afrika Boynuzu’ndan geçen çekirge sürüleri, bu
ülkelerde yüzbinlerce insanın açlıktan ölmesine yol açarlar. Açlık ile savaşan
bu ülkelerin can simidi, denizlerindeki balıklardır. Protein gereksinimlerini
karşılama yöntemi olarak, Afrikalıların %50’si için balıktan başka bir şey
yoktur. Ayrıca Afrika Boynuzu’nda balıkçılık, en yoksul kesimin mesleğidir.
Somali’nin güney suları ile kuzeyindeki Yemen Denizi’nin (Aden Körfezi)
kaliteli balıkları, Somalilerin açlıktan yok olmalarını önleyen en kritik besin
kaynağıdır.
Sömürgeciliğin sosyo-ekonomik yıkımı yetmezmiş gibi, açlıkla
mücadele hâlindeki Somaliler, yarım yüzyıldır emperyalist Batı’nın trol
balıkçıları yüzünden “daha da aç” kalmaktadırlar. Avrupalı, Amerikalı ve Japon
trol balıkçıları yılın 365 günü Somali sularında, teknolojik trol yeteneklerini
kullanarak açlık çeken Somalilerin balıklarını göstere göstere çalarlar.
Örneğin, Avrupa Birliği’nde tüketilen yıllık 405 bin tonluk tuna balığının
%53’ü Somali sularından çalınan balıklardır. Ayrıca, Kızıldeniz’e girmek için
Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) geçen gemiler, kirli yağ atıklarını (hatta
toksik ve nükleer atıklarını bile) Somali sularına boşaltırlar. Az sayıda sahil
güvenlik gemisi ile bunu önleyemeyen zayıf Afrika devletlerinin çaresizliği,
Avrupalı ve Amerikalı balık hırsızlarının sayısını günden güne artırmıştır.
1991’den sonra iç savaşın başladığı Somali’de ciddi bir
otorite boşluğu yaşandı. Böylesi bir ortamda, iyice yalnızlaşan Somalili yoksul
balıkçılar, denizden “elleri boş” dönmeye başlayınca bazıları, “cinnet” geçirip
2001’den itibaren, öfkeyle deniz haydutluğuna başladılar. Yani, 2001’den
sonraki yıllarda bazı Somalili balıkçı tekneleri, Yemen Denizi’nde balık
avlamak yerine, ticaret gemilerini ele geçirme çabasına girdiler. Minicik
balıkçı teknelerinin, yüz binlerce tonluk ticaret gemilerini ele geçirmeleri,
sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Saldırıya uğrayan ticaret gemilerinin
büyük çoğunluğu, kale gibi yüksek bordalarının avantajı altında, türlü
manevralar yaparak kaçmayı başarmışlardır. Bordaya tırmanmaya çalışan
Somalilerin çoğu da, hayatlarını yitirmişlerdir. Ele geçirilmek üzere saldırıya
uğrayan yılda 20-40 kadar ticaret gemisinden %8’i -ki çoğunlukla manevralar
sırasında karşılaşılan makine arızaları nedeniyle- Somalililerin eline
düşerken, %92’si kaçabilmişlerdir.
AFRİKA’NIN JEOPOLİTİK GÜCÜNÜ ÇALAN BATI
Özetlersek; 2006’ya kadar “balıksızlık cinneti” içindeki
bazı Somalili balıkçılar, yılda 20-40 kadar gemiyi kovalayıp bu gemileri ele
geçirmek için “ölümüne” uğraş verdiler ve yılda 2-5 kadarını ele
geçirebildirler. Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) yılda 30.000 ticaret gemisi
geçer, bunlardan 2-5 kadarının denizcileri ile birlikte Somalili balıkçıların
eline geçmesini ve her biri için birkaç milyon dolar fidye ödendikten sonra
geri alınmasını emperyalist Batı, başlangıçta umursamadı bile. Somali’de
istikrarsızlığa yol açan bazı kabileler ile terör örgütleri, Batı fonları
kesilince, 2006’dan itibaren, “deniz haydutluğu” üzerinden toplanabilen onlarca
milyon dolarlık “fidye” sektörüne de el attılar. Bunun üzerine Somalili
fidyecilerin eline düşen gemilerin sayısı, yılda 2-5’ten 10-15’e tırmandı. Gemi
başına fidye miktarı artmış olsa da, -akıl var, mantık var- yıllık 30.000
gemiden 10-15’inin fidyecinin eline düşmüş olması, Kızıldeniz trafiğini
durduracak bir durum olamaz zaten. Sırası gelmişken belirtmeliyim: “deniz
haydutluğu” olayları, tüm dünya denizlerinde görülür; mesela Amerika’daki
Panama Kanalı yakınlarında çok olur; ABD’nin burnunun dibindeki Karayip
Denizi’nde, hatta Avrupa’nın burnunun dibindeki Akdeniz’de bile olur.
Hatırlarsanız, 2009-2010 yıllarında, fidye ile kurtarılan
gemilerden 2’si Türk bayraklıydı; farklı bayraklı pekçok geminin denizcileri
arasında fidye ile kurtarılan Türk denizciler de vardı; üstelik bunlardan
birinin 4. kaptanı bayandı ve haftalarca Türk basınına gündem olmuştu. Yemen
Denizi’ni (Aden Körfezi) kullanan ticaret gemilerinin %5,3’ünün Türk gemileri
ve dünyadaki profesyonel gemi adamlarının %8,15’inin Türk olduğunu düşünecek
olursanız, aslında doğal bir sonuç idi. Başka bir sonuç daha vardı; burunları
bile kanamamıştı ve aylarca süren fidye pazarlıkları sürecinde, sefalet
içindeki Somalilerden iyi muamele görmüşlerdi.
Neticeye gelirsek; Somali sularında, 2001-2010 arasındaki 10
yıllık dönemde, Yemen Denizi’nden (Aden Körfezi) geçen toplam 300.000 ticaret
gemisinden 70-80 kadarının (ki 2’si Türk gemisi) fidye için kaçırılmış olması,
emperyalist Batı’ya yeni bir “deniz işgali” için güzel bir bahane oldu. Bir
Afro-Asya Denizi olan Yemen Denizi’ne (Aden Körfezi), 2010’dan itibaren, “deniz
haydutluğu” ile mücadele etme bahanesiyle giren 39 müttefik ve ortağıyla
birlikte ABD Donanması, buradan bir daha hiç ayrılmadı. 2012’den sonra “deniz
haydutluğu”ndan eser kalmamıştı ve yılda 30.000 ticaret gemisinin geçtiği Yemen
Denizi (Aden Körfezi), Afrika ve Asyalıların elinden alınmış ve bir ABD
Denizi’ne dönüştürülmüştü.
Sahi, Somali sularındaki Batılı balık hırsızlarına ne oldu?
Batılı balık hırsızlığı ile mücadele görevi, yine Somali’nin 1-2 minik sahil
güvenlik gemisine kalmıştı. Yani Batı, balık hırsızlığına tam gaz devam etti.
Son rakamlara göre, yüzde 40’ı 5 yaş altı çocuklar olmak üzere, 4 milyon 294
bin 870 Somalili bugün, 3’üncü ve 4’üncü aşama IPC açlık indeksinde yaşam
mücadelesi veriyor; yani açlıktan ölmeye oldukça yaklaşmış durumdalar...
Özetlersek, 4,3 milyon Somalili, bugün açlıktan ölmemek için balıklarını çalan
ve denizlerini işgal eden Batı’nın yardımına muhtaç... Batı ise, Somalilerin 24
milyar dolarlık balıklarını çalarken, aç kalmalarına neden oldukları Somali’ye
birkaç yüz milyon dolarlık gıda yardımı yapmanın gururu içinde... Batılı olmak,
işte böyle bir çirkinlik...
Sizce hırsız ve yağmacı Batı, Yemen Denizi’nden (Aden
Körfezi) sonra hangi denizi işgal etmenin peşindedir? Cevap basit,
emperyalizmin “Karadeniz”i işgal etmek için yanıp tutuştuğunu bütün Aydınlık
okurları bilir. Asyalıların ve Afrikalıların, jeopolitik güçleri nedeniyle
mücadelenin dönüp dolaşıp denizlerde biteceğini anlamaları artık kaçınılmaz.
Asyalılar ve Afrikalılar, Batı Asya denizleri olan Karadeniz, Adalar (Ege)
Denizi, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Yemen Denizi, Umman Denizi ve Basra
Körfezi’ni bütüncül bir yaklaşımla savunma dinamiklerini harekete
geçirmezlerse, bu denizlerin ve bu denizlerle birlikte kendilerinin de, kuş
gibi birer birer avlanmalarına seyirci kalmaya devam edeceklerdir. NATO’cular,
yazdıklarımı okuyorlar mı bilmiyorum ama; bence artık dünyaya, Batı’nın değil,
gerçeklerin gözlükleriyle baksınlar: Asya dirileli ve Afrika uyanalı çok oldu.
Batı Asya’nın ve Doğu Afrika’nın birleşip, hırsız ve yağmacı emperyalizmi,
“Batı Asya Denizleri”nden, yaka paça dışarıya atmaya gücü vardır ve bu gücü
kullanmalıdır/aydınlık