İran'ın Bölgedeki Stratejisi; Taktiksel Kısıtlamadan Stratejik Etkiye

GİRİŞ: 21.01.2024 09:43      GÜNCELLEME: 21.01.2024 09:43
Rasthaber -   İran'ın bölgedeki rolünü ve etkinliğini artırmak İran'ın hedefi değil. Daha ziyade İran'ın sahnedeki direniş hareketlerine verdiği desteğin bir yansımasıdır.

Çin'in Sun Yat-sen Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Dr. Şahir el-Şahir'in el-Meyadin sitesinde yazdığı makalede, bölgenin mevcut koşulları ile İran İslam Cumhuriyeti'nin stratejisi ve davranışı ele alındı.

Bu makalenin başında Batı Asya'daki krizin mahiyeti ve kökenine değinilmektedir:

"Ortadoğu her zaman dünyanın en az istikrarlı ve en ilgi çekici bölgesi olmuştur. Bölgedeki çatışmalar sadece iç ve bölgesel kaygılardan kaynaklanmıyor. Öyle ki bu bölgenin işlerine yabancı müdahalenin miktarı en etkili faktör olarak değerlendirilebilir. Kesin olan şey, Siyonist rejimin bölgede uyumsuz bir yapı olarak ortaya çıkmasından bu yana dünyanın herhangi bir istikrara tanık olmadığıdır.

Büyük güçler, gerçekleri gizlemek ve çarpıtmak amacıyla bölgedeki istikrarsızlığın nedeninin çatışmanın, yani mezhepsel çatışmanın niteliğinden kaynaklandığını, krizin kökeni ise hak sahibi ile gaspçı arasındaki hukuki uyuşmazlıkla ilgili olduğunu iddia ediyor."

Profesör Dr. Şahir el-Şahir, makalesini şöyle sürdürüyor:

Batılı ülkeler İran'a ve İran'ın bölgedeki rolüne dair her türlü tartışmayı ve konuyu rasyonellik ve objektiflikten uzaklaştırmayı ve izleyiciyi yanıltmayı başardılar ve bu, İran alanında uzman olmasalar bile tüm uzmanlar için açık olan bir şeydir.

Fırtınanın Kalbideki İran

ABD ve Batılı ülkeler, İslam Devrimi'ne kadar İran'ı "asi bir devlet" olarak ya da uluslararası hukukun dışında görmüyordu. Ancak İslam devriminden sonra İran'ın dış politikasında yeni yönelimler oluştu ve bunların en önemlisi Filistin meselesi oldu.

İran'ın Filistin'e yönelik tutumu ne taktik ne de propagandadır; etkinliği ve dürüstlüğü yıllar içinde kanıtlanmış, kararlı ve ilkeli bir tutumdur. İran'da İslam devriminin ortaya çıkışı, Mısır'ın o dönemde geri çekilmesinin dengesizliğe neden olduğu Arap-Siyonist çatışma denklemindeki dengeyi yeniden sağladı. İran'ın bölgedeki rolünü ve etkinliğini artırmak İran'ın hedefi değil. Daha ziyade İran'ın sahnedeki direniş hareketlerine verdiği desteğin bir yansımasıdır.

ABD'den, Batı'dan ve İsrail'den duyulan korku, özellikle de "bölgedeki sözde İran nüfuzunun" artması şüphesiz İran'ın nerede durduğunu, hangi ekseni desteklediğini gösteriyor. İran, düşmanlarını kızdıran ve onları kendisine karşı harekete geçmeye zorlayan güçlü ve etkili bir bölgesel ülke haline geldi.

Dolayısıyla İran'a saldırı yeni bir şey değil, İslam devriminin üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden, aynı zamanda bir yıpratma savaşı yaratarak Arapların ve İran'ın gücünü tüketmeye çalıştılar. Ancak direniş eksenini desteklemek İran'ın etkinliğini artırmış ve bu ülkenin Siyonist düşman ve destekçileriyle karşı karşıya gelmesini sağlamıştır.

İran'ın pozisyonları, ABD ve İsrail'in, geniş bir medya ve propaganda kampanyasında sürekli olarak İran'ı "şeytan" olarak göstermeye çalışmasına neden oldu. İran halkının reddettiği gerici hükümetler ve paralı ve muhalif gruplar da bu konuda onlara yardım ediyor.

Aksa Tufanı ve İran Üzerindeki Baskı

Çin'in Sun Yat-sen Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü, makalesinde Aksa Tufanı operasyonuna ve İran'ın etkisine de değinerek şöyle yazdı:

İran'ın direniş fikrine ve Filistin meselesine verdiği fikri destek, direniş eksenine verdiği lojistik destekten daha az değildir. İran'ın Hamas hareketini destekleme ve Filistin halkının haklarını destekleme tutumu da dünya güçlerinin bölgede anlaşmaya varılması için İran'a baskı yapılmasının gerekliliği veya onunla uğraşmanın kaçınılmazlığı hakkında konuşmalarına sebep oldu.

Tahran'ın Hamas hareketine verdiği destek, "Sünni-Şii çatışması" fikri ve Tahran'ın Şii direniş hareketlerini desteklediği yönündeki suçlamalar konusundaki kısır ve saçma tartışmaya son verdi. Bu da pek çok kişiyi Filistin meselesine ve İran'ın bu alandaki rolünün ilerlemesine ve gelişmesine ilişkin "Şii" İran ile "Sünni" Türkiye'yi karşılaştırmaya zorladı.

Pek çok insanın anlamak istemediği gerçek şu ki, bugün İran, Irak'tan başlayıp Lübnan ve Suriye'ye, oradan da Yemen'e kadar girdiği birçok davayı kazanmış durumda. Bu gerçek İran'ın konumunun gücünü ve müzakeredeki kartlarını artırdı. Sonuç olarak bölgede ve dünyada "İran'la müzakere edilmesi ve İran'la ilişkilerde politika dikte etmekten kaçınılması gerektiği" düşüncesi yerleşmiştir.

YORUMLAR

REKLAM