El-Cezire haber
sitesi, Siyonist rejimin Gazze'deki stratejik başarısızlıklarını ele aldığı haberine
şunları yazdı: ‘Aksa Tufanı operasyonunun üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bu
saldırının sonuçları Siyonist rejim çevrelerinde hâlâ görülüyor. Çünkü bu
operasyon, toplumu ve İsrail rejiminin egemenliğini derinden etkilemiş, güvenlik,
siyasi ve ekonomik yönler olmak üzere tüm alanlarda kapsamlı başarısızlıklara
neden olmuştur.
Söz konusu operasyonlar,
Siyonist rejimin uluslararası imajının bozulmasına neden olmuş, işgal altındaki
topraklarda derin iç bölünmeyi artırmış ve normalleşme sürecini durdurmuştur ve
bu rejimin güvenlik duvarı da çok sert bir darbe almış ve İsrail toplumunun
büyük bir kısmının güvenliğini kaybetmesine neden olmuş ve bu durum tersine
göçün yaygınlaşmasına ve işgal altındaki topraklardan kaçışlara neden olmuştur.
Siyonist rejimin
korku ve caydırıcılığını yeniden kazanmak için defalarca yaptığı girişimler
sonucunda, Siyonist rejim ordusu tarafından Gazze'de çok sayıda suç işlendi ve
bu, İsrail rejiminin siyasi konumunun ve uluslararası imajının zayıflamasına
neden oldu ve bu rejimi desteklemek ABD ve bazı Avrupa hükümetleri de dahil
olmak üzere İsrail’in geleneksel destekçilerine pahalıya patlamaya başladı.
1-ULUSLARARASI
MEŞRUİYET EKSİKLİĞİ
Aksa Tufanı saldırısının
üzerinden bir yıl geçti, Siyonist rejimin uluslararası meşruiyeti kaybedildi.
Bu rejim, Gazze'de benzeri görülmemiş suçlar işleyerek kamuoyunun ve
uluslararası kuruluşların bu rejim aleyhine kararlar almasına neden oldu. Bu
meselenin uzun vadede Tel Aviv rejimine karşı ciddi bir etkisi olacaktır.
Bu bağlamda
Siyonist rejimin Gazze'de işlediği suçları kınamak amacıyla dünya çapında
binlerce şehirde defalarca gösteriler düzenlendi. Bu gösteriye katılanların
çoğu Batı'dan Siyonist rejime verilen askeri ve teknolojik desteğin kesilmesini
talep etti. İsrail'i boykot etmek ve bu rejimle bilimsel işbirliğini durdurmak
amacıyla onlarca Amerikan üniversitesinde de kitlesel toplantılar düzenlendi.
İlginç olan ise bu
üniversitelerin birçoğunun daha önce Siyonist rejime geniş destek veren
üniversiteler arasında yer almasıydı. Amerika ve Avrupa'da yapılan uluslararası
anketlerin sonuçları, Siyonist rejimin imajının ve politikalarının uluslararası
çevrelerde çok ciddi hasar gördüğünü ortaya koydu.
Bu bağlamda geçen
yıl 17 Aralık'ta Siyonist rejim gazetelerinden Jerusalem Post, Harris Akademisi
ve Harvard Üniversitesi Siyasi Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülen bir
anketin sonuçlarını yayınladı. Bu araştırmaya katılan gençlerin yarıdan fazlası
İsrail'in yok edilmesinin ve Filistin egemenliğinin Hamas'a ve Filistin halkına
teslim edilmesinin Filistin ve Siyonist rejim arasındaki çatışmasının tek uzun
vadeli çözümü olduğuna inanıyordu.
Focal Data
Institute da Temmuz 2024'te bir anket yapmış ve İngiltere'deki gençlerin
çoğunun İsrail'in varlığının gerekliliğine inanmadığını açıklamıştı.
2- ASKERİ İŞ BİRLİĞİNİN DURDURULMASI
Uluslararası
kamuoyunun nefreti, bazı ülkelerin Gazze savaşına yönelik tutumlarını önemli
ölçüde etkiledi ve Siyonist rejim ordusuyla askeri iş birliğinin düzeyini
düşürdüler. Şubat 2024'te Hollanda'daki bir mahkeme, ülke hükümetinden F-35 savaş
uçaklarına ilişkin ekipmanların Siyonist rejime satışını durdurmasını talep
etti. Belçika da Siyonist rejimle yaptığı silah anlaşmalarına kısıtlamalar
getirdi.
Geçen Mart ayında
Kanada Parlamentosu da ülkenin işgal altındaki bölgelere silah ve askeri
satışlarının durdurulması yönünde oy kullandı. Ocak 2024'te İspanya Dışişleri
Bakanı Jose Manuel Albares, bu ülkenin 7 Ekim'den bu yana İsrail'e silah
satmadığını açıkladı.
Madrid limanı da bu
yılın mayıs ayında İspanya kıyılarında ve limanlarında Siyonist rejime silah
taşıyan gemileri kabul etmeyeceğini duyurdu.
İtalya Dışişleri
Bakanı Antonio Tajani de bu yılın mayıs ayında Roma'nın 7 Ekim olaylarından
sonra İsrail'e silah ihraç etmeme kararı aldığını açıklamıştı.
İngiltere Dışişleri
Bakanı David Lammy de geçtiğimiz Eylül ayında bu ülkenin İsrail'e yaptığı 350
silah sevkiyatından 30'unu durdurduğunu açıklamıştı.
Amerika, Almanya ve
Danimarka elbette kamuoyunu dikkate almadılar ve işgal altındaki topraklara
silah ihracatını durdurmadılar ama ek baskılarla da karşı karşıyalar.
3- ULUSLARARASI ÇEVRELERDE KINAMA
Siyonist rejim,
Gazze'de suç ve cinayetlerine devam ederek, uluslararası alanda, uluslararası
karar ve tüzükleri hiçe sayan, isyankâr bir rejim olarak tanındı.
Bu konuda Siyonist
rejimin suçlarına ilişkin aşağıdaki kararlar verilmiştir ama tabi bunların
hiçbiri gerekli hukuki ve bağlayıcı nitelik taşımamaktadır:
Mübarek Ramazan ayı
boyunca kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkese yol açacak olan derhal ateşkes
yapılması yönünde BM Güvenlik Konseyi'nin 25 Mart 2025 tarihli kararı.
Tam ve kalıcı
ateşkes ve esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin 10 Temmuz 2024 tarihli
Güvenlik Konseyi kararı.
Uluslararası Lahey
Adalet Divanı'nın Gazze'deki Filistinlilerin soykırımını önlemek, temel
hizmetlere ve insani yardıma erişimlerini sağlamak ve Gazze’de soykırımı
kışkırtmayı önlemek ve cezalandırmak amacıyla geçici tedbirlerin alınmasına
ilişkin 26 Ocak 2024 tarihli kararı.
Lahey Uluslararası
Mahkemesi'nin Siyonist rejimin Refah'a yönelik askeri saldırısının derhal
durdurulmasını talep eden 24 Mayıs 2024 tarihli kararı.
Siyonist rejim,
varoluş tarihinde ilk kez 20 Mayıs 2024'te Lahey Uluslararası Mahkemesi'nde
yargılandı ve Başbakan Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Galant'ın
tutuklanması talebinde bulunuldu.
Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu ayrıca Lahey Mahkemesi'nden Siyonist rejimin devam eden işgalinin
sonuçlarını bu toplantıya sunmasını istedi ve son olarak 18 Eylül'deki genel
kurul toplantısında bu meclis, işgalcilerin 1967 yılında işgal edilen
topraklardan 12 ay içinde çekilmesini talep etti. Bu karar elbette Siyonist
rejimin suçlarına karşı gösterdiği yumuşaklık nedeniyle birçok uluslararası
çevrenin ve dünya ülkesinin öfkesine neden oldu.
4- EŞİ BENZERİ
GÖRÜLMEMİŞ BÖLÜNME
Siyonist rejimin
Gazze Şeridi ve Lübnan'a yönelik saldırısının sonuçlarından biri de işgal
altındaki bölgelerdeki siyasi ve sosyal bölünmelerin derinleşmesi oldu ve bu
durum özellikle 240'a yakın Siyonist'in esaret altında tutulması ve
Netanyahu'nun bu konuyu görmezden gelmesiyle kendini gösterdi. Bu konu iktidar
koalisyonunun politikalarına karşı çıkanların talepleri haline geldi.
İşgal altındaki
toprakların kuzeyinde ve güneyinde on binlerce insanın yerinden edilmesi
Netanyahu muhaliflerinin taleplerinin ana noktalarından biriydi ve Siyonist
rejimin kabinesini kuzey ve güneydeki yerleşimciler ile işgal altındaki
bölgelerin merkez sakinleri arasında ayrımcılık yapmakla suçladılar.
Haredi Yahudilerine
yönelik zorunlu askerlik yasası, Siyonist rejimin iç sahasındaki bir başka
tartışma konusuydu.
Ayrıca Siyonist
rejimin 7 Ekim'deki yenilgisinin suçlusu olan kişi veya grupların belirlenmesi,
savaş önceliklerinin belirlenmesi ve ateşkesin kabul edilip edilmemesi de Tel Aviv
liderleri arasındaki diğer görüş ayrılıkları arasındaydı öyle ki bu konu, bazen
bakanlar ile emniyet ve askeri komutanlar arasında şiddetli tartışmaların yaşandığı
boyuta kadar ulaştı.
Örneğin Siyonist
rejimin Savunma Bakanı Yoav Galant, Mayıs 2024'te düzenlediği basın
toplantısında Netanyahu'nun Gazze savaşına ilişkin yaklaşımına karşı olduğunu
açıkça belirtmiş ve İsrail'in bu bölgedeki askeri yönetime şiddetle karşı çıktığını,
çünkü bunun kanlı ve maliyetli olacağını ve yıllarca süreceğini söylemişti.
İşgal altındaki
bölgelerde iktidar koalisyonuna karşı düzenlenen yaygın ve benzeri görülmemiş
gösteriler de Siyonist toplumdaki bölünmenin bir diğer tezahürlerinden biridir.
5-NORMALLEŞME
SÜRECİNİN GERİLEMESİ
Bölgesel arenada Aksa
Tufanı operasyonu da normalleşme sürecini yavaşlattı ve bu bağlamda Suudi
Arabistan, Siyonist rejim kabinesinin Filistin sorununu iki hükümetin kurulması
temelinde çözme yaklaşımı netleşene kadar normalleşmeyi askıya aldığını
açıkladı. BAE de Siyonist rejimin Gazze'nin yeniden inşasının maliyetinin kabul
edildiği yönündeki açıklamalarını kabul etmedi.
Mısır da Siyonist
rejimin Gazze halkını Sina çölüne göç ettirme ve Selahaddin ekseni ile Refah
geçişini kontrol etme planına karşı olduğunu açıkladı.
6-SİYONİST
REJİMİN GÜVENLİK DUVARINDA ÇATLAK
Aksa Tufanı operasyonu,
Siyonist rejimin propagandalarıyla masalsı ve efsane bir statü kazandırdığı
güvenlik ve caydırıcılık duvarını aşmanın mümkün olduğunu gösterdi. Aksa Tufanı
ve Gazze'deki savaş Tel Aviv'in elinde çok sayıda ölü, yaralı, sakat ve
yerinden edilmiş insan bıraktı, ancak Tel Aviv hâlâ bu istatistikleri gizli
tutmaya çalışıyor.
Siyonist rejimin İç
Güvenlik Araştırmaları Akademisi'nin 7 Ekim 2024'te yayınladığı istatistiklere
göre Siyonist rejim ordusunun bu bir yıldaki kayıp sayısı 1697 asker ve subaya
ulaştı. Ayrıca 695'i ağır, yaklaşık 5.000 kişi de yaralandı.
Siyonist rejimin
yaralı sivil sayısının 19.000'den fazla olduğu tahmin edilirken, bu rejimin
işgal altındaki toprakların kuzeyi ve güneyinde yerlerinden edilenlerin
sayısının 143.000 kişi olduğu belirtiliyor.
Siyonist rejimin
ordu ve güvenlik birimlerinin direniş gruplarının hareketlerinden haberdar
olmaması ve bunlara karşı koyamaması, Siyonist kamuoyunun orduya ve kabineye
olan güvenine eşi benzeri görülmemiş bir darbe oldu ve bu konu da ordu ve
güvenlik güçleri komutanları ile Netanyahu kabinesinin sağcı bakanları
arasındaki suçlamaları artırdı.
Bu süreç, Siyonist
kamuoyunda güvenlik duygusunu yok ederek işgal altındaki topraklardan geniş bir
tersine göç ve kaçış dalgası yaratmış ve çok sayıda kişinin de işgal altındaki
topraklardan kaçmaya hazır olduğunu göstermiştir.
Siyonist rejim
yayın kuruluşlarından KAN’ın Ekim 2024'te yayınladığı anketin sonuçlarına göre,
İsraillilerin yaklaşık dörtte biri geçen yıl siyasi ve güvenlik durumu
nedeniyle işgal altındaki topraklardan kaçmayı düşünüyordu.
Geçen Eylül ayında
yayınlanan resmi veriler de işgal altındaki topraklardan göç olgusunun giderek
artan somut bir büyümeyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Elbette Siyonist
rejim, Gazze Şeridi'nde katliam ve yıkımı yayarak, bu bölge halkını göçe
zorlayabilmek için caydırıcılık duvarını yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Siyonist rejimin
işgal altındaki toprakların kuzeyindeki hareketleri bölgeyi topyekün bir
savaşın eşiğine getirmiş ve Siyonist rejimin en büyük güvenlik tehdidi olan
İran, İsrail ile iki kez doğrudan çatışmaya girmiştir.
7-SİYONİST
REJİME DESTEK ÇOK MALİYETLİ OLMAYA BAŞLADI
Geçtiğimiz yıl
boyunca Siyonist rejimi desteklemek, ABD de dahil olmak üzere bu rejimin
geleneksel ve batılı destekçileri için daha pahalı hale geldi ve bu ülkelerin
öncelikleri Tel Aviv'in öncelikleriyle çatıştı. Bu durum onların İsrail'i
bölgedeki bir müttefik ve etkili bir aracıdan ziyade, kendileri için bir yük
haline gelen bir rejim olarak hissetmesine neden oldu.
İsrail'in bölgesel
koalisyonda yer almak, uzlaşma ve normalleşme anlaşmalarına varmak yerine
uluslararası desteğe ihtiyaç duyması, Siyonist rejimin siyasi pozisyonunun
ciddi şekilde sarsılmasına neden oldu. Bu rejimin uluslararası düzeyde kredi
notunun düşmesi, işgal altındaki topraklarda gelecekte yapılacak yatırımların
risklerini de gösteriyor.