Hz. Ali’yi (a.s) Tanımak Mümkün Mü?

GİRİŞ: 13.01.2025 10:07      GÜNCELLEME: 13.01.2025 10:07
Rasthaber -  Bismillahirrahmanirrahim

Genelde ulema hz. Ali’yi tanımanın mümkün olmadığını söylerler. Hz. Ali’yi (a.s) neden tanıyamayız?
Hz. Ali (a.s) beşer üstü bir varlık mı?
Hz. Ali (a.s) tanınamayacak bir makamda ise o zaman bizim için bir şey ifade ediyor mu?
Tanımadığımız bir insanın bize imam olmasını nasıl açıklayacağız?
Tanıyamayacağımız bir insanın imametine iman etmek nasıl olacak?
Ümmete imam olduğuna göre ve imamın da halk arasında yaşaması ve örnek olması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda tanınmayan bir imamın müslümanların arasında bulunması, onlarla beraber yaşaması onlara imamlık etmesi ne kadar mantıklı olur?
Acaba “hz. Ali’yi (a.s) tanımak imkansızdır”, derken ve bu ispat edilmediği durumda iddiadan ibaret değil midir? Nasıl olur, hz. Ali’yi (a.s) tanıyamayız; Hz. Ali’nin (a.s) kim olduğunu; soyunu, anne-babasını bilmeyen mi var?
Hz. Ali’nin (a.s) nerede dünyaya geldiğini, kimin akrabası olduğunu, kimin damadı olduğunu, kimin eşi olduğunu, kimlerin babası olduğunu bilmeyen mi var?
Hz. Ali’nin (a.s) nasıl inandığını ve inancı uğrunda fedakarlık ettiğini ve hakkında inen ayetleri bilmeyen mi var?
Hz. Ali’nin (a.s) ilminin derinliğini, cesaretini, yiğitliğini bilmeyen mi var?
Hz. Ali’nin (a.s) zühd, takva, iman, ihlas, adalet sahibi olduğunu, yardımsever, yetimi okşayan, aç olanı doyuran, mazlumu koruyan, zalimin karşısında dimdik duran yiğit, kahraman, cesur olduğunu bilmeyen mi var?
Bütün bunlar bilindiğine göre “hz. Ali’yi (a.s) tanıyamayız” derken ne kast ediliyor?
Bu soruların cevabı verilmeden diğer sorular yumağı insanın kafasını karıştırıyor; “Hz. Ali’nin (a.s) zamanındakiler O’nun kadrini bilmediler; O’ndan gerektiği gibi yararlanmadılar,” sözü meşhurdur, hal böyleyken, hz. Ali’yı (a.s) tanımak mümkün değilse o zaman kendi zamanındaki müslümanları hangi hakla kınıyoruz ve kadrini bilmediklerini söylüyoruz?
O zamanki müslümanları mazur görmemiz gerekmez mi, çünkü imkansız bir şeyi onlardan istemek makul mudur?
Olsaydık nasıl yararlanırdık? Neyi sorardık? Neyi bilmek isterdik?
Bilmediğimiz hangi konuyu açıklamasını isterdik?
Hz. Ali’nin (a.s) cevaplamadığı hangi soruyu sorardık?
Açıklamadığı hangi konuyu beyan etmesini isterdik? Hz. Ali’nin (a.s) açıklamadığı konu var mıdır? Biz niye tanıyamıyoruz?
Hz. Ali’yi (a.s) tanımak imkansız olduğu için mi tanıyamıyoruz, yoksa başka sebepler mi var? Geçmiştekiler tanıyamadılar, cefa ettiler, yalnız bıraktılarsa biz neden tanıyamıyoruz? Acaba tanıyamazsak biz de cefa etmiş olur muyuz?
Acaba sorunun şeklini değiştirsek ve şöyle sorsak; Yoksa hz. Ali’yi (a.s) tanımak işimize mi gelmiyor? Hz. Ali (a.s) gibi bir imama, O’nun istediği gibi biat etmek işimize gelmiyor, bundan dolayı mı “hz. Ali’yi (a.s) tanıyamayız” diyoruz? Bir imam olarak, velayetine iman etmek için tanımamız gereken miktarı tanıdıktan sonra fazlasını tanımak acaba bir görev mi bizim için? Yoksa imam, veli, önder, lider olarak da mı tanıyamayız? Hz. Ali’yi (a.s) tanımak için çaba harcamak yerine, “O’nu tanıyamayız” demek vazife ve sorumluluktan kaçmak değil midir? Hz. Ali’yi (a.s) tanımak onun gibi düşünmeyi gerektirecek, O’nun gibi inanmayı gerektirecek, O’nun gibi kulluk etmeyi gerektirecek, O’nun gibi yaşamayı gerektirecek bundan dolayı Hz. Ali’yi (a.s) tanımak işimize gelmiyor olabilir mi? Her halukarda, tanımadan maksat nedir? Bizim anladığımız manadan başka bir mana kast ediliyor, olabilir mi? Sanırım bütün soruların cevabı “tanıma” kavramında yatmaktadır. Resulullah’ın (s.a.a) buyurduğu : “Ya Ali! Seni Allah ve benden başka kimse hakkıyla tanıyamaz...” hadisindeki “tanımaktan” maksat nedir? Ariflerin, mütefekkirlerin buyurduğu: “Hz. Ali’yi (a.s) kimse gerektiği gibi tanıyamaz, bizim gibilerin Hz. Ali’yi (a.s) tanıtmaya gücü yetmez” derken “tanımak ve tanıtmaktan” maksatları nedir? Tanımamız gereken miktar ne kadardır? Hayatımıza yansıması gereken miktarını tanıma imkanı var mı? Gerekli miktardan fazlasını tanıma mükellefiyeti var mı? Evet! Hz. Ali’yi (a.s) tanımak, içinde dünyaya geldiği Kabe’yi tanımak gibidir. Kabe’de bulunanın Kabe’ye yönelmek için bir şeye ihtiyacı yoktur. Kabe’den uzaklaştıkça insanın bir pusulaya ihtiyacı vardır. Mekke şehrinde Kabe’nin nerede olduğunu bilmek için Kabe’yi tanıyan, bilen birisine sorulması yeterlidir. Mekke dışında olan birinin Mekke’yi tanıyan birine sorması gerekir. Hicaz dışında olan birinin ise pusulaya, kıblenameye ihtiyacı kaçınılmazdır. Hz. Ali’yi (a.s) tanımak için Onunla beraber olmak, O’nun sözlerini, amellerini, yaşantısını görmek gerekir. Asırlar sonra Hz. Ali (a.s) döneminden uzaklaştıkça pusulaya O’nu tanımak isteyene ihtiyaç olacaktır elbet. Hz. Ali’yi (a.s) tanıtacak pusulalar kusursuz olmalıdır; Kur’an, Resulullah (s.a.a) ve masum hidayet önderlerinden daha iyi kim olabilir? Hz. Ali’yi (a.s) Kur’an’ın dilinden tanımayı denedik mi? Hz. Ali’yi (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) hadisleriyle tanımaya çalıştık mı? Hz. Ali’yi (a.s) kendi dilinden tanımayı denedik mi? Daha doğrusu Hz. Ali’yi (a.s) tanımaya çalıştık mı?

Sabahattin Türkyılmaz

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM