Bugün Suriye’yi terörle
yönetenler, El-Kaide’nin devamı olan gruplardır ve ideolojileri tekfirci ve
aşırıcı düşüncelerden beslenmektedir. Öyle ki, ölen El-Kaide lideri Eymen
el-Zevahiri yıllar önce Seyyid Kutub'un kitaplarını, El-Kaide’nin temel
fikriyatını oluşturan "dinamit" olarak tanımlamıştı. Ebu Muhammed
Culani ise daha sonra açıkça bu kitapların eğitim kamplarında (eski adıyla
Cebhetu’n Nusra, yeni adıyla Heyet Tahrir eş-Şam) okutulduğunu ifade etti.
Nasıl ki El-Kaide, İslam
tarihindeki Hariciler gibi "Allah’ın hükmü" sloganıyla yıkıcı
savaşlar başlattıysa, onun takipçileri de Suriye’de İslam’ı çarpıtan bir yorumla
kan ve şiddet yoluna devam ettiler.
("Doğru söz, ama onunla batıl murat ediliyor)
Cebhetu’n Nusra ve Heyet Tahrir
eş-Şam’ın işlediği vahşet, El-Kaide’nin stratejilerini birebir yansıtmaktadır:
İdlib ve Halep’te Alevi ve Şii sivillerin toplu infazları; Kalabalık pazar
yerlerinde ve camilerde bombalı saldırılar... Şöyle ki IŞİD gibi cinayetlerini
kaydedip yayma alışkanlıkları var.
Bu gruplar, yalnızca El-Kaide’nin
tekfirci (ötekini kâfir ilan edip öldürmeyi meşru gören) yöntemlerini
benimsemekle kalmamış, aynı zamanda modern propaganda araçlarını da etkin bir
şekilde kullanmıştır. Yayınladıkları videolar, IŞİD’in korku salmak için
paylaştığı görüntüleri hatırlatmaktadır.
Uluslararası insan hakları
örgütleri, özellikle İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü, Culani’nin
emrindeki grupların işlediği suçlara dair belgeler sunmuştur. Bu belgelerde,
işkence, kafa kesme, çocukların intihar saldırılarında kullanılması gibi
insanlık dışı eylemler yer almaktadır.
Şam düştüğünde –direniş ekseninin
en önemli ayaklarından biriydi– tahrifçi ve Batı yanlısı çevreler, hem resmi
platformlarda hem de gayriresmî ortamlarda sevinç gösterileri yaptılar.
Tüm analizleri şu temel noktaya
dayanıyordu: “Gördünüz mü! Esad gidince kimsenin burnu bile kanamadı...”
Böylece bu durumu başka ülkelerdeki rejim değişiklikleri için bir model olarak
sunmaya çalıştılar.
Bazıları daha ileri giderek,
Suriye halkına tebrikler sundu ve şu yorumları yaptı: “Önemli olan bir
diktatörün gitmesi, sonrasında ne olacağı önemli değil...”
Başörtülü kadınlar ile başörtüsüz
kadınların resimlerini yanyana koyarak şöyle yazıyorlardı: “Özgür Suriye demek,
isteyenin başörtüsü takması, isteyenin takmaması demek...”
Oysa gerçekte, İsrail’in İran’a
yaklaşması, ABD’nin nüfuzunun artması ve tekfirci-terörist grupların bölgede
güç kazanması bu sahte anlatının birer sonucuydu.
Şam’ın düşüşü sonrası, "Özgür
Suriye" hayalini satanlar, bugün o topraklarda yaşanan korkunç suçları
görmezden gelmek zorundalar. Çünkü bu suçları kabul etmek, kendi yalanlarını
itiraf etmek anlamına gelecektir!
Suriye’den gelen önemli bir habere
göre, Suriye Geçici Hükümeti’nin başkanı ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG)
komutanı, SDG’nin Suriye devlet kurumlarına entegrasyonu ve ülke genelinde
ateşkes sağlanması için bir anlaşma imzaladı.
Ebu Muhammed Culani ile Mazlum
Kobani (SDG komutanı) bu anlaşma çerçevesinde bir araya geldi. Suriye’deki
mevcut rejimin duyurusuna göre, taraflar SDG’nin Suriye Arap Cumhuriyeti’nin
kurumlarına entegre edilmesi konusunda mutabakata vardı ve ülkenin bölünmesine karşı
olduklarını vurguladılar. Ancak haberi ilginç kılan asıl nokta, SDG komutanı
Mazlum Kobani’nin şu açıklamasıdır: "Amerikalılar bizi, Heyet Tahrir
eş-Şam lideriyle müzakere etmeye teşvik etti."
Kobani ayrıca, Culani’ye
"mezhepçilik ve ırkçılığı bir kenara bırakarak Suriyelileri bir araya
getirme çabalarından dolayı" teşekkür etti. Anlaşılan ABD’nin teşviki
oldukça güçlü olmuş!
Kaynaklar, bu anlaşmanın, ABD
Başkanı’nın, Amerikan güçlerinin Suriye’den çekileceği tehdidini iletmesinin
ardından yapıldığını vurguluyor. ABD hükümetinin Suriye’de teröristlerin kendi
kendini ilan ettiği yönetimi meşrulaştırma çabaları, ülkedeki vahşetin ABD’nin
yeşil ışığı ve "insan hakları sessizliği" altında işlendiğini açıkça
göstermektedir.
Bu süreçte, bir Suriyeli gazeteci,
Türkiye istihbarat servisinin Suriye halkına yönelik katliamdaki rolünü ve
teröristlerin sivil halka karşı roketatar kullanmasını ifşa etti. Suriyeli
gazeteci ve yazar Nida Harb, Culani rejiminin sivilleri hedef almak için
roketatarlar ve ağır silahlar kullandığını belirtti.
Harb, açıklamasında şunları
söyledi:
“Suriye’yi yöneten teröristler,
sivillerin öldürülmekten korkarak sığındığı ormanları yakıyorlar. Bu suçlar,
Suriye’de yürütülen etnik temizlik sürecinin bir parçasıdır. Bu vahşi
saldırılar sırasında çok sayıda ev yıkılmış, pek çok insan hayatını kaybetmiş,
geniş tarım arazileri ve ormanlık alanlar yok olmuştur. Bu saldırıları, Türkiye
istihbarat servisine bağlı olan ve Ebu Hatem Şekra’nın liderlik ettiği Ahrar el-Şarkiyye
terör grubu gerçekleştirmektedir. Şekra, Suriye’deki Alevilerin katledilmesinde
doğrudan rol almıştır. Bu grup, Kürtlere karşı Afrin ve Resulayn’daki insan
hakları ihlalleri nedeniyle ABD’nin yaptırım listesine alınmıştır.”
Culani’nin Suriye kıyılarında
yürüttüğü soykırım nedeniyle 1600’den fazla sivil hayatını kaybederken, İnsan
Hakları İzleme Örgütü (HRW), Salı günü yaptığı açıklamada Suriyeli yetkililere,
rastgele açılan ateşler ve infazlardan sorumlu kişilerin yargılanması çağrısında
bulundu.
Lübnan’ın “LBC” haber sitesinin
bildirdiğine göre, HRW Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktör Yardımcısı Adam
Coogle, şu açıklamayı yaptı:
“Devletin, sivilleri korumak ve bu
rastgele açılan ateşlerin, infazların ve diğer ağır suçların sorumlularını net
ve hızlı bir şekilde yargılamak için acil adımlar atması gerekiyor.”
Yemen hükümeti de bir açıklama
yaparak, şu ifadeleri kullandı: “Sivilleri hedef alan toplu katliamlar, vahşi
işkenceler, zorla göç ettirme, ev ve mülkleri yok etme gibi suçlar, tüm insani,
ahlaki ve dini değerlerin açık bir ihlalidir. Bu, radikal tekfirci grupların
suç eğilimleri açısından siyonistlerle benzerliğini gözler önüne sermektedir.”
Yemen Alimler Topluluğu da Suriyeli sivillere yönelik işlenen tekfirci suçları kınayarak şu açıklamayı yaptı: “Bu suçlar, şeytani bir kültürün ve aşırıcı düşüncenin sonucudur. Arap ve İslam dünyasının bu suçlara ve siyonistlerin Suriye halkına yönelik tekrar eden saldırılarına sessiz kalmasını kınıyoruz.”