Amerikalılar ile Siyonistler arasında isyancı liderle yapılan
gizli görüşmelerden, ABD güçlerinin aşamalı olarak geri çekilmesine kadar, Suriye'de
son dönemde yaşanan gelişmeler, Batı Asya'nın jeopolitik haritasının yeniden
çizildiğine dair işaretler veriyor. Bu gelişmelerin merkezinde, krizlerin
gölgesinde uygulamaya daha da yakınlaşan ve bir İsrail-Amerikan stratejisi olan
“David Koridoru” adı verilen bir proje yer alıyor.
Sahadaki bilgili kaynaklar ve uluslararası kuruluşların
analizlerine göre, Davut Koridoru projesi sadece ekonomik bir boyuta sahip
değil, aynı zamanda İsrail'in bölgedeki yeni güvenlik stratejisinin de önemli
bir parçası.
Bu koridor, işgal altındaki Golan Tepeleri'nden başlayıp, güney Suriye'den geçerek Deyrizor ve Haseke gibi doğudaki petrol zengini eyaletlere ulaşıyor.
İsrail güçleri son günlerde, Dürzi azınlığı desteklediğini
iddia ederek Suriye'nin güneyi ve Şam'ın dış kesimlerine yönelik yoğun
saldırılar düzenliyor, ancak gerçek şu ki, bu tür eylemler sadece azınlıklara
destek olarak görülemez, aksine bu saldırılar, Suriye'yi mezhepsel hatlar
üzerinden bölmeyi hedefleyen kasıtlı bir senaryonun parçasıdır.
İsrail'in bu saldırılarının nihai hedefi, Şam'ın yönetim
yapısını zayıflatmak, halk direnişini etkisizleştirmek ve Davut Koridoru'nun
önünü açmaktır.
İsrail, Güney Suriye'deki Dürzi ve diğer azınlıkları
kışkırtarak Suriye toplumsal dokusunda kırılma noktaları yaratmaya
çalışmaktadır.
Bu hareketler, ekonomik baskılar, yaptırımlar ve Suriye'deki geçim kriziyle birleştiğinde, iç çatışmaları tetikleme ve ayrılıkçı eğilimleri artırma potansiyeline sahiptir ve eğer başarılı olursa, yalnızca Akdeniz'den Fırat'a enerji ve malların güvenli bir şekilde aktarılmasının önü açılmayacak, aynı zamanda İsrail, Suriye'nin su ve petrol kaynakları üzerinde doğrudan kontrol sahibi olacaktır.
İşgal altındaki Filistin topraklarını doğu Suriye'ye
bağlamayı amaçlayan bu stratejik koridor, Fırat Nehri havzası, el-Ömer ve
Koniko petrol sahaları gibi önemli bölgeleri kapsıyor.
Eskiden beri su kriziyle karşı karşıya olan İsrail için Fırat'ın suyu hayati önem taşıyor. Ayrıca bu bölgelerdeki petrol ve doğalgaz, ucuz enerji sağlanması ve Tel Aviv'in bağımlılığının azaltılmasında önemli rol oynayabilir.
Washington, Suriye'deki güçlerini azaltacağını açıklamış
olsa da sahadaki deliller, bu azaltmanın gerçek bir çekilmeden ziyade hedefli
bir yeniden konuşlandırma olduğunu gösteriyor. ABD, Halep'in doğusu ve
Haseke'de üç önemli üssü koruyarak, koridor güzergâhının güvenliğini sağlıyor.
Ebu Muhammed el-Colani'nin Amerikalı yetkililerle görüşmesi ve Trump'a mektup göndermesi, bu projeyi vekil gruplar aracılığıyla uygulamaya koyma politikasının bir parçasıdır. Öte yandan Washington'un Şam'da bağımlı bir hükümet kurulması vurgusu, Suriye'nin gelecekteki siyasi yapısının da Davut Projesi'ne ve İsrail'in stratejik çıkarlarına hizmet etmesi gerektiğini gösteriyor.
ABD'nin el Ömer Köyü ve Koniko Gaz Tesisi gibi bölgelerdeki
üslerinin boşaltılması ve perde arkasında yeni Suriye hükümetini kurmak için
yapılan müzakereler, ABD, İsrail ve muhalif gruplar arasında gizli bir
anlaşmanın kanıtıdır. Bu alanların Tel Aviv'in planlarıyla aynı yönde olan güçlere
devredilmesi, Davud Koridoru'nun ekonomik yollarla istikrara kavuşturulması
planının bir parçasıdır.
ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımları hafifletme şartı, direniş ekseniyle mücadele ve Filistinli grupları kontrol altına almaktır. Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) yeni orduya katılması da Davut Projesi'ni koruyacak ve Suriye güvenlik yapısında her türlü halk direnişini etkisiz hale getirecek bir ordu oluşturma yolundaki bu yeniden tasarlamanın bir parçasıdır.
Davut Projesi'nin hayata geçirilmesiyle İsrail, Fırat'a su sağlayabilecek ve Suriye'nin doğusundaki petrol ve doğalgaz rezervlerini değerlendirebilecektir. Bu koridor aynı zamanda Akdeniz'den Fars Körfezi ve Orta Asya'ya enerji ve mal taşımacılığı için bir kara yolu oluşturarak, İsrail'in bölgede bir geçiş merkezi olarak konumunu sağlamlaştırabilecektir.
Davut Projesi'nin hayata geçirilmesi, Suriye içindeki
direniş ekseninin muhalefetiyle karşı karşıyadır. Direniş ekseni, projeyi
Suriye'nin bağımsızlığına tehdit olarak görür, hatta Suriye'de İsrail'in rakibi
olan Türkiye bile buna tahammül edemez. Öte yandan İsrail'in güney Suriye'de
mezhep çatışması çıkarma yönündeki hamleleri durumu daha da karmaşık hale
getirebilir.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki, Davut Koridoru artık
İsrail ve ABD'nin Suriye'deki stratejisinin omurgası haline gelmiştir. Bu
strateji, askeri baskıyı, toplumsal mühendisliği, ekonomik nüfuzu ve mezhep
oyunlarını bir arada barındıran bir stratejidir.
Son dönemde Dürzileri destekleme bahanesiyle Güney Suriye'ye düzenlenen saldırılar, Suriye'yi bölmeyi ve bölgenin stratejik kaynakları üzerinde İsrail'in ekonomik ve güvenlik hegemonyasını kurmayı hedefleyen daha büyük bir oyunun perde arkasıdır. Ancak bu projenin başarısı hâlâ ciddi engellerle ve bölgesel direnişle karşı karşıyadır.