HAMAS cumartesi günü yaptığı açıklamada, uygun koşullar
oluşmadığı sürece silahlara veda etmeyeceğini ilan etti. Hafta sonu Gazze ve
İsrail'i ziyaret eden ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff, HAMAS’ın
açıklamasından yalnızca saatler önce, hareketin silahsızlanmayı kabul ettiğini
öne sürmüştü.
HAMAS, “işgal sürdükçe silahlı mücadelenin devam edeceğine
yemin ederek” silahsızlanmayı ancak başkenti Kudüs olan tam egemen bir Filistin
Devleti kurulduğunda kabul edeceğini açıkladı.
Hareket, silahlı direniş hakkını Birleşmiş Milletler (BM)’in
1982 tarihli 37/43 sayılı kararına dayandırıyor. Kararda, yabancı işgale karşı
silahlı mücadele meşru sayılmış, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı
vurgulanmıştı.
Fransa, İngiltere, Portekiz ve Kanada’nın Filistin’i tanıma
vaadini HAMAS’ın silahsızlanmasına bağlıyor. Geçen hafta BM'de Fransa ve Suudi
Arabistan'ın çağrısıyla yapılan Filistin zirvesinde yayımlanan 42 maddelik
bildiride de HAMAS’ın “Gazze’deki yönetimi bırakması ve silahlarını Filistin
Yönetimi’ne devretmesi” çağrısı öne çıktı.
Belgede yer alan “Gazze, Filistin Devleti’nin ayrılmaz
parçasıdır. Yönetim ve güvenlik tek elden, Filistin Yönetimi çatısı altında
yürütülmelidir.” ifadesi, Filistin direnişine silahsızlanma baskısını açıkça
ortaya koydu.
Türkiye bildiriye imza attı ancak silahsızlanma çağrılarına
çekince koydu. Arap Birliği ülkeleri ise bu maddeleri şerhsiz kabul etti.
Ankara, Filistinli grupların silah bırakmasının ancak “1967 sınırları
temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve toprak bütünlüğü güvence altına
alınmış bir Filistin devletinin kurulmasıyla” mümkün olabileceğini vurguladı.
Birleşik Arap Emirlikleri silah bırakma ve yönetimi devretme
talebini 2024'ten beri açıkça dile getiriyor. Mısır ise bu konuda somut adımlar
atıyor. Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati geçen hafta Al Arabiya televizyonuna
verdiği özel röportajda, savaşın sona ermesinin ardından Gazze’de güvenlik
sorumluluğunu devralmaları için yüzlerce Filistinlinin eğitildiğini açıkladı.
Abdulati, Kahire’nin Gazze’nin yönetimi ve güvenliği için
“net bir planı” olduğunu ve bu planın hayata geçirilmeye başlandığını söyledi.
HAMAS, ABD ve İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı
(GHF)'nın “yardım sahasını” ziyaret eden Özel Temsilci Witkoff’u sert
eleştirdi. Mayıs ayında oluşturulan GHF yardım noktalarında bini aşkın
Filistinli katledildi.
GHF'nin devreye girmesiyle Birleşmiş Milletler (BM)'e bağlı
kuruluşların saha etkinliği durduruldu. Dağıtım planının yardım arayanları
tehlikeye attığı belirtildi. Dünyaya “Gazze’ye yardım ediyoruz” mesajı vermek
için sahaya sürülen GHF, açlığı yönetmede başarısız oldu, Filistinlileri açık
hedefe dönüştürmekten başka bir işlev üstlenmedi.
"Amerikan yönetimi, açlık ve soykırım suçunun tam
ortağıdır" diyen HAMAS, Witkoff’un ziyaretini İsrail’in açlığı yönetme ve
sivilleri öldürmeye kılıf bulmak için planladığı bir “tiyatro gösterisi” olarak
nitelendirdi.
Gazze'de yaşayan tanınmış gazeteci Yusuf Fares, GHF'nin ABD
Özel Temsilcisi Witkoff'un gelişinden önce "olay yerini
düzenlediğini" yazdı. Witkoff'un Refah kentine yaptığı ziyareti
"gülünç bir gösteri" olarak tanımlayan Fares sözlerine şöyle devam
etti:
“Yardımlar düzenli bir şekilde dağıtılıyor – biber gazı yok,
ölüm yok, izdiham yok. Tüm bu sahne, binlerce videoda belgelenmiş gerçekleri
inkâr etmeyi ve aşağılanma tuzaklarında can verenlerin kanını aklamayı
amaçlıyor.”
Beyaz Saray, Witkoff’un yardım denetimi ve gıda sevkiyatını
artırma amacıyla bölgeye gittiğini iddia etti. Etkinlik, insani yardımları
ilerletme çabası olarak çerçevelendi.
Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları İzleme Örgütü Başkanı Rami
Abdu, ziyarete ilişkin dikkat çekici bir ayrıntı paylaştı. Abdu’ya göre Ebu
Şebab çetesine bağlı kişiler ve aileleri, yardım bekleyen siviller gibi
gösterilmek üzere alana taşındı:
“Savaş suçlusu Witkoff, Nazi kampını andıran bir gözaltı
merkezini gezdi. Buraya getirilen siviller, Ebu Şebab’ın kontrolündeki
bölgelerden propaganda amacıyla seçildi. Bu sahte yardım tiyatrosu mide
bulandırıcı.”
İsrail ve ABD basınında son dönemde parlatılan Ebu Şebab,
aslında Gazze’deki en bilinen işbirlikçilerden biri. Silah ve uyuşturucu
kaçakçılığından sabıkalı bu kişi, aynı zamanda El Kaide benzeri aşırılıkçı
yapılarla bağlantılı.
Ebu Şebab ve çetesi İsrail ordusuna sahada gizli destek
sağlıyor. Tünel ve ev taraması, tuzaklama, bilgi toplama ve asker güvenliğini
sağlama gibi görevler üstleniyor. İsrail tarafından silah ve üniforma ile
donatılan grup, çatışma bölgelerinde paralel bir güvenlik aygıtı gibi
çalışıyor.
Geçen hafta Wall Street Journal'da yayımlanan makalesinde
Ebu Şebab, Gazze’de kendi liderliğinde yeni bir “bağımsız yönetim” kurulmasını
savundu. Yazıda Tel Aviv’in tüm taleplerine yer verildi.
En dikkat çeken öneri, Refah’ta kurulacak yeni bir “yerleşim
alanı”na 600 binden fazla Filistinlinin taşınmasıydı. Bu plan, İsrail'in
Gazze’yi bölgesel olarak parçalama ve demografik mühendislikle yeniden
şekillendirme stratejisinin bir parçası.
Amaç, savaşla boşaltılmış alanlara yerleştirilen
Filistinlileri çok kötü koşullarda yaşamaya zorlayarak “gönüllü göç”e zorlamak.
İsrail iç istihbaratı Şin Bet’in eski yetkilisi İlan Segev,
HAMAS’ın silah bırakmasının “hayalcilik” olduğunu söyledi. KAN devlet
televizyonuna konuşan Segev, “HAMAS beyaz bayrak çekmez, bu 100 yıl sonra bile
değişmez. Üç kişi kalsalar bile hücre kurup saldırı düzenlerler.” dedi. Segev,
Tel Aviv'den farklı olarak, savaşın sona ermesi karşılığında tüm İsrailli
esirlerin serbest bırakılmasını savundu/aydınlık